Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2395.13
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Eylül 2023

İslamcılığın Kritiği

İslamcılık kritiklerinde özenle altının çizilmesi gereken iki noktaya öncelikle dikkat çekmek gerekir. Birincisi, İslamcılık tüm içerimleriyle islam ile özdeş olmayıp İslam’ı bir kavrayış ve ele alış biçimidir. İkincisi, yine İslamcılık bir parti, dernek, cemaat vb. ile özdeşleştirilmemeli; daha çok bir entelektüel hareket şeklinde değerlendirilmelidir. Buna bir üçüncüsü eklenebilir; dönemsel olarak insanlığın gelişim aşamaları ve değişen dünya konjonktürü çerçevesinde islam’ın farklı kavranışları mümkündür ve İslamcılık İslam’a dair yegane öneri değildir.

İslamcılığa dair sonuç cümlesini ilkin söyleyecek olursak, İslamcılık bir pragmatizmin içinde kıvranıp durmaktadır. Bir felsefe olarak pragmatizmin bile “fayda” ve “zarar” üzerinden hareket eden bir felsefesi vardır. Fakat İslamcılık için dile getirdiğimiz pragmatizm katı bir muhafazakarlığın tüm tezahürleriyle izlenebildiği bir popülizmi içermektedir. İslamcılık son 40-50 yıl içinde daha öncesinde ne kadar haklı olarak itiraz ettiği unsurlar varsa, hepsini bu muhafazakarlık ve popülizm içerisinde meşrulaştırmış görünmektedir.

Batı’da modern zamanlara geçişte, daha öncesinden farklılaşan felsefe, siyaset, bilgi anlayışlarının yeniden inşa edildiğini görmekteyiz. Elbette bunların hepsini onaylıyor olmasak da, netice itibarıyla kendi içinde tutarlı bir seyir izlediği de görülmektedir. Sözgelimi; Machiavelli, Hobbes ve Locke gibi isimler siyaset teorileriyle ortaya çıkmışlardı. Kopernik Devrimi’nden Descartes ve Spinoza’ya kadar evrenin yeniden okunuşu, insanın konumlanışı üzerine bir felsefeyi öncelikle görmek lazımdır.

Ancak İslamcılık özelde 1970’lerden bu yana varolan sorunların temel bir felsefesini oluşturamamıştır. Söz gelimi; hala büyük bir teyakkuzla üzerinde durduğu başörtüsü sorunu aynı zamanda bir çoğulculuk meselesidir. Giderek küreselleşen dünyada İslamcılığın çoğulculuk konusuna yaklaşımının felsefi bir zemini yoktur. Öyle ki, çoğulculuk konusunda çoğu zaman refleksif tutumlara kaymakta ve içine kapanmaktadır. Yine farklı düşünce ve hareketleri “ifsad edici” olarak görürken, bunlarla ilgili felsefi bir zeminde hareket eden görüşler oluşmamakta ve ortaya çıkan popülizmler ise tutarlılık göstermemektedir.

İslamcılığın varolan entelektüalitesi 1990’lı yıllardan sonra ortadan kaybolmuş görünmektedir. Zaten 2000’li yıllardan sonra kendisinden istifa edilen bir hareket haline gelmiştir. Fakat nominal olarak İslamcılıktan bağımsız olarak İslam’ı bir dünya görüşü olarak hala önemseyen bir entelektüalite var mı diye sormak gerekir. Buna dünyanın ve insanlığın ciddi sorunları karşısında böyle bir entelektüalitenin cevabı var mıdır? Sorusunu ekleyebiliriz. Sadece İslam dünyasına bile kısa bir göz gezdirirsek, bu sorulara kolaylıkla cevap verebiliriz.

Bugün gündelik hayattaki olaylara “İslami tepki!”ler dikkatle takip edildiğinde, bunların daha çok sonuçlarla uğraşmak olduğunu ve esasa müteallik bir duruma tekabül etmediğini rahatlıkla gözlemleriz. Bunun temel nedeni, meselelerin köklü bir şekilde ele alınmadığı ve temel felsefenin ortaya konulmadığıdır.

Açıkçası bugün Müslüman bir dünya görüşünü hala önemseyenlerin en temel soru(n)ları yeniden ele almaları gerekmektedir? İnsan nedir? Evren nedir? Para nedir? Yaşamak nedir? Adalet nedir? Devlet nedir? Siyaset nedir? Bu soruları çoğaltabiliriz. Bu sorularla ilgili felsefi zeminde cevaplarımız yeterli olmadığı için (ya da cevaplarımız olduğu zannedildiği için) eşya ve insanla sağlıklı bir ilişki de kurulamamaktadır. Tüm bunlar bize işe başlamamız gereken yeri, yani eğitim ve üniversiteyi işaret etmektedir. İslamcıların çokça eleştirdikleri Batı’ya bir de bu gözle bakılmalıdır.