Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2456.16
BIST 100
9800.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Şubat 2014

İslamcılık ve Cenaze Levazımatçıları

Hükümet-Cemaat kavgası üzerinden işleyen süreç, köşe yazarlarının müdahaleleriyle, entelektüel gündemimize zaman zaman giren 'İslamcılık' tartışmasını yeniden alevlendirdi. Bu tartışmada bazı kesimlerce dile getirilen 'Ak Parti'nin sonu' söylemi, daha önce de 'İslamcılığın sonu' olarak defalarca terennüm edilen bir teze eklemleniyor. Anlaşılan bu vesileyle Hükümet-Cemaat ayrışması, fikri bir altyapıya kavuşturulmak isteniyor. Özellikle Zaman'daki yazıları ile Mümtaz'er Türköne'nin Hükümet-Cemaat ayrışmasını, 'siyasal İslam-sivil İslam' çatışması olarak sunma gayreti, ortaya çıkan ayrışmayı aklileştirme ve bir şekilde karşı karşıya gelen taraflardan birinin pozisyonunu ve bu süreçteki eylemlerini diğerine karşı meşrulaştırmaya dönük bir hamle olarak öne çıkıyor.

Mümtaz'er Türköne 4 Şubat tarihli "Siyasal İslam'dan geriye ne kalacak?" ve 7 Şubat tarihli "İslamcılık yolsuzluk gündeminin neresinde duruyor?" başlıklı yazılarıyla, İslamcılık tartışmasının fitilini yeniden ateşledi. Yeniden diyorum; zira hatırlanacağı üzere Türköne geçen yılda böyle bir tartışmaya vesile olmuş ve İslamcılığın bittiğini ilan etmişti. Ancak bu sefer durumu biraz daha farklı. Bu sefer Türköne'nin kaleminin ucunda siyasal İslam ve sivil İslam ayrımı var. Şimdi bittiğini ilan ettiği siyasal İslam, onun tam karşı kutbunda konumlandırdığı ve hayatiyet atfettiği ise sivil İslam. Bu mukayese sebepsiz yapılmıyor. Zira Türköne'ye göre siyasal İslam'ı Ak Parti, sivil İslam'ı ise Cemaat temsil ediyor. Bu karşılaşmada Türköne'nin iddiasına göre sona eren siyasal İslam dolayısıyla Ak Parti, yaşayan ve yaşayacak olan ise sivil İslam ve Gülen hareketi. Türköne, geçen yıl defnetmek için çok çaba sarf ettiği İslamcılığı siyasal İslam olarak kodlayarak, yarım bıraktığı defni bir şekilde tamamlamak niyetinde. Aktüel bir cepheleşmede cepheye mühimmat taşıyan bir nefer gayretkeşliği ile siyasal İslam olarak indirgenen İslamcılık ile birlikte, bu sefer Ak Parti de defnedilmek isteniyor.

Öncelikle Türköne'nin mukayeseye konu ettiği kategorinin ve yaptığı eşleştirmenin isabetsiz olduğunu belirtelim. Türköne yazısında "AK Parti-Cemaat kavgası, boydan boya Siyasal İslam-Sivil İslam çatışmasından ibaret." diyor. Bu ayrım aslında düpedüz feyk. Zira Hükümet ile Cemaat arasında özünde siyasal olan aktüel ayrışmayı, Cemaatin siyasal amaçlılığından ve siyasi hedeflerinden kopararak, iki taraf arasında İslam'a ilişkin bir tasavvur farklılaşmasının neticesi olarak sunuyor. Siyasallık İki taraf için de söz konusu. Ancak Ak Parti siyasetin açık bir aktörü iken diğeri değil. Bu onu siyasi hedef yoksunu kılmıyor ki kavga tam da o noktada başlıyor.

Mümtazer Türköne 'bitti bitiyor, gitti gidiyor' çağrışımlarına cömertçe yer verdiği yazısı ile Hürriyetyazarı Ertuğrul Özkök'ü galeyana getirmiş olacak ki o da tartışmaya 8 Şubat tarihli "Siyasal İslam'ın çatır çatır çöküşü" başlıklı yazısı ile katıldı. Ancak yazının başlığında kendisini dışa vuran duygusallık bu tür bir başlık altında en azından görüntüde de olsa mesafeli olmaya çalışan bir analizi barındıramaz. Neticede öyle de olmuş ve Ertuğrul Özkök, Türköne'nin feykine gönüllü bir biçimde karşılık vererek laik kesimin yüreğine su serpen dindarane bir seküler niyaz hükmündeki yazısını kaleme almış. Bu durum ise yazıyı, Özkük'ün bir 'inşallah yakarışı' olarak kişisel arşivine eklemiş.

Şimdilik Özkök'e tavsiyemiz, beklemesi yönünde olacak. Bekleme odasında canı sıkılmaz, zira oda bir hayli kalabalık. Beklerken Türköne ile birlikte Oliver Roy da kendisine muhtemelen eşlik edecektir. Oliver Roy bu hususta hepsinden daha kıdemli sayılır. Yaklaşık çeyrek yüzyıl önce yazdığı "Siyasal İslam'ın İflası" kitabıyla zaten uzun bir süredir orada.

Roy'u bu bağlamda aklımıza getiren de sağolsun Cengiz Çandar oldu. Çandar da İslamcılık tartışmasına 9 Şubat tarihli "Başbakan'a 'Siyasi Requiem' veya 'Siyasal İslam'a Ağıt..." yazısı ile giriş yaptı. Türköne'nin Siyasal İslam-Ak parti eşleştirmesini tekrar ettiği ve tartışmaya katılanların tespitlerini özetlediği yazısında, başlıktaki 'ağıt' vurgusuna rağmen ihtiyatlı bir görüntü vermeyi başaran Çandar, konu ile ilgili yazdığı 'Arap Baharı-İslamcı Kışı' ve 'Otoriterleşme..." başlıklı ikinci yazısında ihtiyatı elden bıraktı. Ortadoğu ile ilgili uzmanlığına ve tecrübesine rağmen Çandar, Roy'u 'dünyanın sayılı İslamoglarından' diye takdim ederek, onun Tunus'ta Nahda ve Mısır'da İhvan ile ilgili olarak insaf dışı; ancak bir niyet bozukluğunun ürünü olarak okunabilecek olan yaklaşımlarını köşesine taşıdı.

İslamcılık tartışması önemli. Aslına bakılırsa bu tartışmalar bile, bitti denilen İslamcılığın dinamizmine işaret ediyor. Bu husus, İslamcıların maharetinden çok içinde yer aldığımız coğrafyanın ve toplumun İslam ile olan ilişkisi ile alakalı. Her halükarda böyle bir tartışmayı derinleştirmek ve ileri sürülen tezleri sınamak için bazı sorulara cevap vermek gerekiyor.

İslamcılık değişmez bir öze mi sahiptir?

Müslümanlar tarih-dışı, siyasetleri bağlamdan kopuk mudur?

Müslümanlar içinde bulundukları siyasi kültür ve tarihi koşullardan bağımsız mıdırlar?

Türköne'nin siyasal İslam-sivil İslam ayrımının sıhhati nedir?

Sivil İslam'ı siyasal bir yüklemeden/yüklenmeden muaf kılan nedir?

Türköne'nin temel niteliği devleti ele geçirmek olarak tanımladığı siyasal İslam'ın temel niteliği hakikaten bu mudur? O zaman sol ya da milliyetçi ideolojilerin bu doğrultudaki amaçlılıkları nasıl izah edilebilir? Ya da sivil olarak taltif ettiği cemaatlerin devlet ile devlete sahip olmak üzerinden kurdukları tutkulu ilişkilerini nasıl açıklamak gerekir?

[email protected]

Twitter:twitter.com/_khora