Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2400.88
BIST 100
10171.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Kasım 2013

KAMUSALIN ÖZELLEŞ(TİRİL)MESİ

Mülkiyete bakış, farklı ideolojilerin birbirlerinden ayrıldıkları önemli bir ayrıştırma çizgisine tekabül eder ve aslında sadece ekonomi, sahiplik, toprak, sanayi ve hizmet gibi değişen üretim araçlarının anahtar kelimeleri etrafında okunamaz. Çünkü mülkiyet, insanın temel hakları, adalet, paylaşım, bölüşüm ve gündelik hayatın düzeni ile son derece yakından ilintilidir.

Kur'an-ı Kerim, ilk nazil olmaya başladığı andan itibaren yaptığı itirazların temelinde mevcut ideolojinin arkasında varolan mülkiyet ve adalet anlayışı vardı. Önerisi ise, adaletin sağlanabilmesi için mevcut mülkiyet anlayışının ve ekonomi politiğin değişmesi yönünde idi. İşte tam da bundan dolayı, Mekkeli aristokratlar mülkiyet ve ekonomi politiğe dair bu değişim önerisini reddettiler. Köleliğin iktisadi birikim açısından önemli bir kaynak olduğu Mekke toplumunda "kölelere özgürlük" mottosu, ciddi bir panik uyandırmıştı. Hatta Çağrı filminde Ebu Sufyan'ın karısı Hind'in sözlerinden ulaşan bir enstantane vardır: "Muhammed'in sözlerine köleler tabiu00ee ki iltifat edecekler. Fakat kölelerin Muhammed'in çağrısına olumlu cevap vermeleri neticesinde, bir müddet sonra kendi işlerimizi kendimiz yapmak zorunda kalacağız."

Açıkçası özgün mülkiyet anlayışımız, yakın zamanlardaki değişimler paralelinde çok ciddiye alınarak incelenmiş değildir. Pratik gerçeklik şudur: Çoğunlukla bugün mülkiyet anlayışı, konjonktürel olarak farkında olunsun ya da olunmasın kapitalizmin karakteristiklerini taşımaktadır. Realietede var olan mülkiyet anlayışından cari olan ticaret ilişkilerine kadar, hayatın derinliklerinde bunu görebilmekteyiz.

Marksistler ve felsefi anarşistler, özel mülkiyetin kötülük ürettiği fikrinden hareketle eşitlikçi düzene ancak özel mülkiyetin kaldırılmasıyla ulaşılabileceği fikrindedirler. Kapitalistler ise, bunun tam tersine mülkiyetin dokunulamazlığı prensibini de arkalarına alarak bireyler için sınırsız kazanç ve tüketme hakkını öngörmektedirler. Bu bağlamda, kapitalistler için bu mülkiyet ve kazancın herhangi bir şekilde topluma geri dönüşümü yoktur. Modern zamanlarda, Marksizm uygulamalarından heyecansız, motive olmamış bir insan tipi çıkarken, pratikte yine insanlar arası hiyerarşi oluşmuş ve devleti yönetenler ve onların çeperlerinde bulunanlar diğerlerinden biraz daha eşit (!) olmuşlardır. Kapitalizmin ise sonuçlarını hala yaşamaya devam ediyoruz. Dünya globalleştikçe adaletsizlik te global boyutlar kazanmakta; insanlar arası gelirlerin paylaşımı adaletin yöresine bir türlü yaklaşamamaktadır. Tabi bu durum, dünya için büyük bir güvenlik riski oluşturmaktadır.

Kamusal alan, herkese ait bir mekandır. Bu mekanda, insanlar kendilerini ifade edebilme özgürlüğü bulabilecekleri gibi, yeryüzünün insanlar için yarattığı tüm hayati kaynaklardan da ortak istifade etmek durumundadırlar. Mesela; hava, su, ekmek, madenler vb. insanların tümünün ortak mülkiyetidir. Çünkü bunlar insanların yaşamı için asgari şartları oluştururlar. Bu açıdan su kanallarının, denizlerin tüm insanların istifadesine açık ve özel mülkiyete konu olmaması gerekir. Ancak bu gibi hayati mekanların özellikle devlet üzerinden özel işletmelere devri, aslında kamusal olanın özelleş(tiril)mesi gibi bir sonucu doğurmaktadır. Söz gelimi; deniz kenarlarına yapılan oteller, bir su kaynağının özelleştirilmesi bu türden bir muameleye örnektir.

Mesela, devlet belediyeler üzerinden insanlara su satarak kar elde etmektedir. Halbuki, sadece işletme masraflarını koyarak hiç kar elde etmeden insanlara su ulaştırılmalıdır. Yine ekmek, sübvanse edilerek maliyetine verilmesi gereken temel bir insani ihtiyaç maddesi olmalıdır.

Hasılı bugün, ilm-i Kelamın ilgilenmesi gereken önemli meselelerin başında mülkiyet gelmektedir. Çünkü bugün dünyada varolan global adaletsizliğe dair kriz, mülkiyet, ekonomi politik, paylaşım, bölüşüm ve adalet kavramlarının yeniden tartışılmasını gerekti