Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2450.78
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Aralık 2020

Kasada para var mı?

Tüm dünyada pandeminin artan etkisi ile mücade etmeye çalışan ülkeler, kendi imkânları ölçüsünde ekonomilerini ayakta tutmak için çeşitli kurtarma paketleri açıklıyorlar.

Avrupa Birliği ise kendisini kurtarma konusunda büyük bir imtihan veriyor.

Polonya ve Macaristan tarafından veto edilen 7 yıllık AB bütçesi ve kurtarma paketinin veto gerekçesi ise AB fonlarının kullanımının hukukun üstünlüğü ilkesine bağlanması oldu.

Bu şartı ülkelerinin iç işlerine müdahale olarak algıladıklarının söyleyen Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki koyulan şartın kaldırılması için birlikte hareket edeceklerini ve birinin çıkarına olmayacak bir adımı diğerinin atmayacaklarını söylediler.

Almanya başta olmak üzere iki ülkenin AB’yi işlevsiz hale getiren bu tutumuna sert tepki gösterdiği hatta iki ülkeyi Birlik dışına çıkarmaya varan birçok senaryonun masada olduğu söylentileri şu sıralar Avrupa’nın gündeminde yer alıyor.

AB’nin yaşadığı bu krizin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı “hukuk ve ekonomi reformu” ile Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne daha da yaklaşmasını ve bunun Türkiye’nin Birliğe katılmasında bir fırsat doğurup doğurmayacağı akıllarda yer alan sorular arasında...

*******************

Avrupa Birliği içinde bulunmanın sağladığı geniş finansal faydadan vazgeçmenin kolay olmadığı aşikâr.

Hele ki bir de pandemiden kaynaklı ekonomik zararın giderilmesi için geniş finansmana ihtiyaç duyulması Macaristan ve Polonya’nın bu tutumunun bir noktada kırılacağını düşündürüyor.

Türkiye’nin ortaya koyacağı reformlar AB için kısa zamanda “kubul edilebilir” statüde olur mu kimse bilmiyor.

12 Aralık’ta AB’de düzenlenecek zirvede Türkiye’ye yaptırım konusu ele alınacak.

Türkiye’nin yaptırımlardan kaçınmak için yenilikçi bir söylem geliştirdiğini söyleyenler de var.

Ama bana sorarsanız Türkiye önemli bir dönüşümün arifesinde.

Atılacak adımlar; devletin daha ileri gitmesini sağlayacak, zamanı gelmiş olan adımlar...

*******************

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nda 70 milyar dolarlık rezerv olduğunu söylemesinin üstünden çok uzun bir zaman geçmeden Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ardından Hazine ve Maliye Bakanı’nın görevden affı herkesin aklındaki “Kasa da para var mı?” sorusunu canlandırdı.

Katar ile yapılan anlaşmaların hızlanması birçok muhalif tarafından “kasaya para koyma çabaları” olarak adlandırılsa da bu çok doğru değil.

Serbest piyasa ekonomisinde ülkenin ekonomik gelişimini sağlamanın tek yolu yatırım çekmek.

Avrupa’dan ya da ABD’den gelen yatırımı “iyi” görüş “Arap” veya “Türk” coğrafyasından gelen yatırımı art niyetli olarak gören zihniyeti doğrusu pek anlamıyorum.

Kimse kâr etmeyeceği yere parasını götürmez.

Serbest piyasa ekonomisindeki tüm ülkeler; yabancı yatırımcıları, ülkelerine yatırım yapmaları durumda kâr edebileceklerine ikna etmek için uğraşırlar.

Batıdan gelen yatırımlar için bu mantığı kabul edilebilir gören bazı kişiler, Türkiye’nin gönül coğrafyasından gelen bu yatırımlara ise garip bir şekilde küçümseyici bir gözle bakıyorlar.

Ülke yönetmek zor bir iş...

Ama ülkenin menfaatinin karşısında olanlara rağmen ülke yönetmek çok daha zor bir iş...

Piyasanın, Arap sermayesinin bu zamana kadar Türkiye’ye karşı ürkek durmasını sorgulayıp “istemezükçü” anlayışla mücadele etmesi gerekiyor.

Demokrasiyi, açık piyasa işlemlerini ısrarcı bir dille savunan birçok sanayicimizin ülkeye giren sermayeyi seçenlere karşı bir açıklama yapması gerekmez mi?

*******************

GSYH’nın 2020’nin 3. çeyreğinde yıllık yüzde 6,7’lik artış kaydetmesi hepimizi çok sevindirdi.

Bir de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un, Kasım ayına ilişkin işsizlik ve kısa çalışma ödemelerinin 4 Aralık’ta hesaplara yatırılacağı bilgisini paylaşması vatandaşları mutlu etti.

“Ülkede para yok mu?” sorularının sıkça sorulması beni bu ödemelerin daha nereye kadar götürülebileceği sorusuna yöneltti.

Ben de Bakanlıktaki birkaç dostumu arayarak konuyu sordum.

“Dostlarım”, Türkiye’nin, çok rahat bir şekilde en az 12 ay daha işsizlik ve kısa çalışma ödemelerini devam ettirecek gücü olduğunu söylediler.