Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2429.62
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Ağustos 2023

Kendine taraf olmak

İçinde bulunduğumuz çağı bazı psikologlar hız ve haz çağı olarak nitelendirmektedir. Bu tabirin doğruluk veya yanlışlığı tartışıladursun, biz bir dost meclisinde bir dostun söylediği söze kulak verelim.

Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde konu konuyu açmış ve sohbet derinleşmişti. Ancak bir arkadaşın fiziken orada olduğu halde ruhen orada olmadığını fark ettiğimizde konuştuğumuz meselelerle ilgili fikrini almak ve bizden çok uzaklara gitmiş olan ruhunu tekrar ortama dâhil etmek için kendisine görüşünü sorduğumuzda, beklemediğimiz bir cevap verdi: “Ben normal insanlar gibi umut etmiyorum, hayal kurmuyorum ve bunlar olmadan yaşamaya çalışıyorum.”

Bir insanı bu denli hayallerinden vazgeçiren, umut etmekten alıkoyan, hayatı geldiği gibi gelişine kabul eden bir halde yaşamaya sevk eden ne olsa gerek? Bunun üzerine biraz düşünmek gerekiyor fikrimce.

Umut ve hayallerden vazgeçmek yahut umut etmeyip hayal kurmamak. İlk duyduğunuzda kafanızı karıştıran ve biraz derinlemesine düşündüğünüz zaman ise yaşamın anlamını sorgulamanıza neden olan bir cümle ile karşı karşıya kalmış oluyorsunuz.

Meseleyi biraz daha derinleştirdiğimizde sorular cevapları bulmaya yardım ediyor gibiydi, ancak her cevap beraberinde yeni bir soruyu getiriyordu. Soru ve cevapları yan yana koyduğunuz zaman dışardan bakınca düzgün ve estetik görünen, lakin içinde kaybolacağınız bir labirent ile karşı karşıya kalmış olduğunuzu anlıyorsunuz.

‘Olayı, olay yerinde incelemek’ diye bir tabir vardır. Biz de konuyu kendi kalıbında ve çağında değerlendirelim. İçinde bulunduğumuz hız ve haz çağında her şeyi çok hızlı yaşayarak çabucak tüketiyoruz. Ömürlük mutluluk yerine anlık tatminlerle günü kurtarma derdinde yaşıyoruz.

Belki de mahalle kültüründen sıyrılınca kendimizi daha medeni hissederek apartmanların soğuk betonları arasında sımsıcak ruhumuzu soğumaya bıraktık. Ara sıra vakti ve sınırı ‘randevu’ kavramıyla belirlenmiş dost ortamlarında bir kaç bardak çay ile ısıtmaya kalkışsak da nafile! Yapılan muhabbet yalnızlığımıza yama yapmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Bu duruma neden olan sebepleri tahayyül etmeye başladığımızda insanın kendini ihmal edişi ilk sıraya yerleşiyor. Kendi isteklerinden ziyade hep birilerin taleplerini yerine getirme telaşında, muhatabına kurulamayan cümleleri içine atarak cevabını bildiği soruları yanıtlamak yerine, içindeki anaforların şiddetini arttırıyor insan.

İnsanın kendini ihmali nedeniyle büründüğü depresif halinin yanında dayatılan tercihleri seçme zorunluluğunun, seçme ve seçilme hakkı olarak kabul ediliyor olması bir diğer handikap olarak çıkıyor karşımıza. Nihayetinde üçüncü ihtimali hayatımızdan çıkararak ya evet ya da hayır, ya bu ya da şu gibi iki şıklı sorulara cevapları indirgeyerek hep bizim dışımızdaki fikirlerin angajesi olmaya adadık kendimizi.

Sonrasında ise sistem eleştirilerimizin ses tonunu yükselterek kendimize duyurmaya çalıştık ve cevabı bizde olmayan sorulara teslim olarak umut ve hayallerimizden vazgeçmenin en kolay yol olduğuna kendimizi inandırdık. Belki de mutluluğun bizden fersah fersah uzaklaştığını düşündük.

İnsan dönüp kendine sormadan edemiyor. Gerçekten de umut ve hayal kurmaktan vaz mı geçtik? Ya da mutluluğumuzdan vazgeçmek işin en kolay tarafı mı? Ya da başkalarına söyleyemediğimiz sözleri kendimize karşı kurmak daha mı kolayımıza geliyor.

Belki de içine düştüğümüz şu hız ve haz çağında bir ömürde yaşanacak her şeyi kısa bir zaman dilimine presleyip bize kalan diğer zamanları dolduramamanın kuyusuna mı düştük?

Bir sistem ile mücadelenin hakikatini bildiğin halde suskunlukla kabuğuna çekilmeyi başarı saymak acizliğin üzerine örtmekten başka nedir ki?

Nihayetinde yaşadığımız hayatın merkezi ve başkentinde kendimiz olduğunu kabullenip, yeri gelince umut etmeli yeri geldiğinde hayal kurmalıyız. Kendimizi inşa yolculuğunun mühendisi ve işçisi de kendimiz olmamız gerektiğini bilerek yaşamaya kaldığımız yerden devam edersek umut etmek için en az bir sebebimiz olur.

Aksi takdirde hızın hızına, hazzın nefse hoş gelmesine kapılarak yarına göre hesaplar yapmak yerine günü kurtarma derdinde anın cehaletine sığınarak yavaş yavaş umut ve hayallerden vazgeçmeye başlamış oluruz.

Bu durumdan kurtulmak için seçimlerin dayatmalarından sıyrılıp öteden, beriden taraf olmak yerine umutlu bir halde insanın kendine taraf olması en doğru seçim olacaktır. Vesselam!