Dolar (USD)
32.23
Euro (EUR)
35.03
Gram Altın
2475.17
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


KENTSEL DÖNÜŞÜM

Birkaç yıl önceydi. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'nin Çapa'daki Çocuk Kliniği birden sarsılmaya ve gürültüyle sallanmaya başladı. İçindeki hasta, hasta yakınları ile doktorlar ve personel deprem oluyor zannıyla kendilerini dışarı attılar. Ancak deprem söz konusu değildi. Çocuk Kliniği binası çürük ve depreme dayanıksız olduğu için durup dururken sallanmıştı. Çok geçmeden bina boşaltıldı ve yıkıldı. Deprem olunca ne faciaların ortaya çıkacağını tahmin etmek zor değildi.

Aslında sadece Çocuk Kliniği değil Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinin diğer binaları da aynı şekildeydi. Rektörlük tümü için yıkım kararı aldı ve yakında uygulanıp tekrar inşa edilecekler. Ancak Çapadaki Cildiye ve Onkoloji binaları yıkımdan muaf tutuldu. İlginçtir yeni yapılan binalar yıkılıyor, Osmanlı Döneminden kalanlar sağlam bulunarak tarihi eser sıfatıyla muhafaza ediliyor.

Tabi burada çürük olan sadece fakülteler değil. Cumhuriyet döneminde gerek idarecilerin gerek politikacıların ihmal ve göz yumması, gerekse müteahhit ve vatandaşların özenli davranmaması sebebiyle neredeyse bütün büyük şehirler gecekondularla, çarpık ve estetikten yoksun binalarla dolmuş durumda. Böyle olunca taş yığınına dönen şehirlerimiz aynı zamanda depreme dayanıksız. Uzmanlara göre nüfusumuzun % 95'i deprem tehdidi altında yaşıyor, buna karşılık konutların % 45'i oturulamaz durumda. Yani depreme karşı acilen güçlendirilmesi gerekiyor.

Yıl 1999'un 17 Ağustos'u. Adapazarı merkezli depremde resmi kayıtlara göre 18 bin kişi hayatını kaybetti. Ölümlerin tamamına yakını göçükler altında gerçekleşti. 2011 yılında Japonya'da yaşanan 9 şiddetindeki depremde ise binalar sapa sağlam ayakta kaldı. Maalesef yaşanan bu acılar konut yapımında yeterince uyarıcı olmadı. İnsanları depremin değil binaların öldürdüğü unutulmamalı.

Deprembilimciler İstanbul'un her an büyük bir deprem yaşayabileceğini ifade ediyorlar. Bu çarpık ve çürük binalarla facianın boyutlarının büyük olacağı belli. Ancak yüzbinlerce bina nasıl yıkılır, nasıl depreme dayanıklı halde yeniden yapılırdı? Buna girişen siyasi hareketin bitimi olabilirdi.

İşte bu cesaret isteyen yenilenme harekatına kentsel dönüşüm adı verildi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, "Kentsel dönüşüm sadece eski evleri, kaçak evleri, afet riski taşıyan evleri yenilemek değildir. Şehirlerimizi çevreye uyumlu bir şekilde modern hale getirmek, insanımızın daha mutlu ve huzurlu yaşamasını sağlamak bizim yükümlülüğümüzdür" şeklinde konuştu ve ekledi: "Parkıyla, bahçesiyle yeterli modern yerleşim birimleri ve sağlam binalar yapacağız. Deprem fay hattı üzerinde bulunan 6.5 milyon riskli konutu 20 yıl içinde yenilemek zorundayız. Deprem gelince kimlik sormuyor. Yeni imar kanunu çalışmamız bitmek üzere, inşallah imar planlarını da disiplin altına alacağız. Ülkemizin şehirlerindeki her türlü eksiklik yılların getirdiği olgudur, düzeltmek çok zor başarmak zorundayız."

Rakamlara göre şu ana kadar 170 bin bağımsız konut hiç kimsenin burnu kanamadan yıkıldı. İşin ilginci binada oturanların da oluru alındı. Yeni yapılan yerleşim birimleri çevreciliğe uygun olarak yeşillendiriliyor, ağaçlandırılıyor ve insanların yararlanması için parklar yapılıyor. Yolundan alt yapısına, yeşil alanından sosyal donatılarına kadar her türlü ihtiyaç ve detay düşünülerek projeler düzenleniyor, hayata geçiriliyor.

CNN Türk Televizyonu'nda yapımcı Cüneyt Özdemir 5 N 1 K programında kentsel dönüşümü konu olarak ele aldı ve "Ak Parti'nin son yıllarda yaptığı en büyük icraat" olarak takdim etti.

Gerçekten kentsel dönüşüm büyük bir cumhuriyet projesidir. İnsan onuruna daha yakışan, depreme dayanıklı, aydınlık ve güneş gören binaların yapılması demektir. Bu da daha huzurlu ve mutlu yaşam anlamına gelir.