Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kentten Ahirete Giden Yol

Türkiye, hızla şehirleşen bir ülke konumundadır. Eskiden nüfusumuzun büyük bölümü, köyde yaşarken, bugün Türkiye'nin yüzde yetmişler civarında bölümü şehirlere yerleşmiş durumdadır. Nüfusun büyük bölümünün şehirlere taşınmış olması, ülkemizin sahici anlamda kentleşen ülke olduğu anlamına gelmemektedir. Türkiye, bugün bir kent sorunu yaşamaktadır. Çarpık ve yapay şehirleşme, yaşadığımız birçok sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel sorunun kaynağını oluşturmaktadır.

Türkiye, hızlı kentleşme süreciyle beraber yaşadığı çarpık kentleşme sorunları konusunda yeniden kendisi üzerinde düşünmeye ihtiyaç duymaktadır. Ülkemizdeki kent olgusu üzerinde düşünme ihtiyacı bağlamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yapılan Şehircilik Şurasını önemli bir etkinlik olarak değerlendirmek lazımdır. Şehircilik Şurasında insanın toprağa yakın olduğu yatay mimari anlayışının esas alınması gerektiğini vurgulayan Sayın Cumhurbaşkanımız, şehre bakışa dair şu önemli yaklaşımı ortaya koymuştur: "Toplumdan uzak, tek başına yaşamak insan fıtratına aykırıdır Şehirler, bu fıtri anlayıştan doğmuştur. Güzellik ve estetik arayışı da insanın özünde var olan hasletlerdendir. Medeniyet kavramının insanların bir arada yaşadıkları şehirleri ve o şehirleri de anlamlı kılan yapıları da ifade eden geniş bir anlam dünyası vardır. İnsan, doğanın çehresini değiştirebilecek müdahaleler yapma bilgisine ve iradesine sahip tek varlıktır. Bu müdahale güzele, iyiye, hayırlıya ulaşma yönünde olursa insan Allah'ın yeryüzündeki halifeliği vasfına uygun davranmış olur. Aksi yönde hareket ederse bu Allah ile haşa yarışma yolunu açar ki, o yolun sonu insanın hüsranıdır. Batı medeniyeti büyük ölçüde bu ikinci yolda ilerlediği için sahip olduğu devasa üretim ve inşa kapasitesine rağmen insanların mutluluğuna aynı oranda katkıda bulunamıyor. Bizim medeniyetimizde şehir, sokaklar, binalar insanın yaratıcısına yönelişinin simgeleridir. Hatta şehri cennet tasavvurunun bir parçası olarak görenler mevcuttur. Şehirde yaşamaya karar vermek aynı zamanda bir hayat biçimi tercihidir. İnsan ile şehir arasındaki ilişkiyi doğru kurmak önemlidir. Eğer şehir ile insan arasındaki ilişki insan öncelikli olmazsa işte o zaman yaşadığımız çevre manevi boyutuyla da üzerimize çökmeye başlar. Yahya Kemal, "Bir iklimin manzarası, mimarisi, halkı arasında ahenk varsa, orada gözlere bir vatan tablosu gözükür" diyor. Bizim için şehir, hem vatandır hem de Rabbimize yönelişimizin tezahürüdür."

Bizim her zamankinden daha fazla şehircilik üzerinde düşünmeye ihtiyacımız vardır. Kenti konuşmak, bizi konuşmak, bugünümüzü ve yarınımızı konuşmak anlama anlamına gelmektedir. Üzerinde konuşmadığımız, tartışmadığımız ve düşünmediğimiz şehirleri, gerçek anlamda kendimize ait kılamıyoruz.

Kentsel dönüşüm adı atında şehirlerimizin fizikse çehresini değiştiren büyük değişimler yaşandı. Kentlerin dönüşümü, aslında insanların dönüşümüdür. Kentsel dönüşümü, sadece yeni fiziksel mekanlar inşa etmekten ibaret saydığımız için, ortaya çıkacak beşeri ve sosyal hareketliliği hesaba katmadık. İnsanları gecekondudan apartmana taşımanın tek başına yeterli olmadığını, böyle bir gelişmenin kendisiyle beraber birtakım büyük sorunları tetikleyeceğini öngörmedik. Kenti, kültürü ve insanı birlikte ele almadan sahici anlamda kentsel dönüşümü gerçekleştiremeyeceğimizi anlamış bulunuyoruz. Kültür olmadan bir kentsel dönüşümün gerçekleşmesi mümkün değildir. Kenti bir kent kültürü perspektifiyle dönüştürmemiz, geliştirmemiz ve oluşturmamız gerekmektedir.

Kent, yapılmış bitmiş binalar yığınından ibaret değildir. Kent, insanın varoluşunu içinde gerçekleştirdiği mekanın adıdır. İnsan kendisini inşa ederken, aslında kenti de inşa etmektedir. İnsanın ve kentin inşası birbirinden ayrılamaz. İnsan, kentin içinde kentle beraber kendisini inşa ederken, aynı zamanda dünyasını inşa etmektedir. Bizim kentte inşa ettiğimiz dünya, aslında ahiretimiz için oluşturduğumuz tarladır. Kent-ahiret bütünlüğü içinde hayata bakan yeni bir medeniyet ve hayat kavrayışı geliştirmemiz gerekmektedir. Kenti tahrip ettiğimiz takdirde, dünyamızla beraber ahiretimizi de yıktığımızın farkında olmalıyız. Kenti imar etmeden, ahirette ihya olmak mümkün değildir.

Kentin imarını ahiretin ihyasından ayırdığımız için kentsel dönüşümü materyalist çerçevede bir rant olgusuna indirgedik. Kente bakarken ucuz rant hesaplarıyla baktık. Rant, hem kentin, hem ahiretin heba edilmesi anlamına gelmektedir. Rant uğruna kenti yağmalamamızın maliyeti, çok ağır olmaktadır. Aslında ranttan kimse kazanmamaktadır. Rant, herkese kaybettirmektedir. Kent, rant uğruna kendisine yapılanı affetmemektedir. Rant açgözlülüğüyle kentlerimizi tüketmemizden dolayı kentlerimiz, bize hiçbir şekilde huzuru, barışı, hakikati ve hürriyeti aradığımız yaşam alanları haline gelmemektedir. Kendimizi kentte, mutsuz, huzursuz ve güvensiz hissetmekteyiz. Çocuklarımız güvenle sokağa çıkamamakta, şehri bir bütün olarak yaşam alanımız haline getirememekte ve her günümüzü şehirde tedirginlik içinde geçirmekteyiz. İçinde yaşadığımız apartman daireleri, bizi boğan, bunaltan ve daraltan mekanlara dönüşmüş bulunmaktadır. Rant uğruna aslında şehirlerimizi modern tımarhanelere dönüştürdük. Şehirlerde ontolojik (varoluşsal), aksiyolojik (değersel) ve epistemolojik (bilgisel) bütün temellerimizi yitirmiş durumdayız. Şehirde yaşadığımız durum, aslında insanın varoluşsal krizinin bir tezahürüdür. Rant saplantısı, bizi içinden çıkılmaz bir varoluşsal krizinin içine sürüklemiştir.

Şehre inşaat ve rant olarak bakan bir anlayışın, sahici anlamda kenti dönüştürmesi mümkün değildir. Şehre, akıl-kalp birliği içinde bakan bütüncül bir insani anlayış, felsefe ve kültür geliştirmeliyiz. Rant ve inşaat saplantısı, hem kalbimizi mühürledi, hem aklımızı köreltti. Kentten ahirete giden yol, rant ve inşaattan geçmemektedir. Akıl eden bir kalple şehre bakan, insanı anlayan ve ahireti hedefleyen bir perspektifle dünyamızı imar ve inşa etmemiz mümkündür. Akıl-kalp birliğiyle baktığımız zaman insan ve kentin kendisini ve kimliğini tahrip etmemek mümkündür. Rant-inşaat perspektifi, kenti kimliğiyle, kültürüyle, kısacası her şeyiyle yapaylaştırmakta, tüketmekte ve hiçleştirmektedir.