Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2440.69
BIST 100
9931.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ocak 2021

Kibirle ata binenler!

Oligarşik bir yapı ve grup var. Sürekli bir şekilde siyasetten kullandıkları, klasik, kulağa hoş gelen ve bir o kadar da tehlikeli bir deyim var : “Bölgenin dengeleri.” Hâlbuki adamcılığın, akrabacılığın, nepotizmin yegâne sihirli ve zehirli döşeme taşıdır bu deyim.

Başkan Erdoğan’ın etrafına bariyer, barikat ve çember kuranlar var. Sesini ve itirazlarını başkana iletebilene, bariyer ve barikatları eli tutulmadan tek başına geçebilene, sorun ve çözümlerini ulaştırabilene, çemberlerden sırıkla dahi olsa atlayabilene aşk ve helal olsun!

Sorunu eğer sorunun kaynağından öğrenip, onun kanalıyla çözmeye çalışırsanız zaten “hiç sorun yoklarla” karşılaşır ve yanlış yöne sevk edilirsiniz. Yok, eğer sorunu ve çözümü sahadaki objektif, samimi ve ihlâslı dava adamlarından öğrenmeye çalışırsanız “çok sorunlu ama çözüm yollu” hakikatlerle karşılaşırsınız.

***

Bakıyorsunuz bazı siyasetçilere veya dışarıdan gelen kimi bakan ve üst düzey bürokratlara, “bir iki lüks cadde, kebap ve künefe, şaşalı bulvar gezmeleri… Bu şekilde halkın içine inilmiş olunmuyor, AK Parti’nin oy aldığı hedef kitlesine ulaşılmıyor. Hep zengin düğünleri, hep zengin cenazeleri…

Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu zamanlarda ne demişti: “Devletin pek uğramadığı en fakir mahallelere girin, yer sofralarına oturun, en dışlananı, en mazlumu ve en mağduru bulun, bulun ki aynada hak ve hakikatleri görün. Kim nerede yanlış yapıyor, seçmen neye tepki veriyor ilk ağızdan duyun!”

Erdoğan, suyu dert ediniyordu, yolu dert ediniyordu, çöpü dert ediniyordu, yeşili, hava kirliliğini, çocukları, yaşlıları, özürlüleri, fakir ve mazlumları; hülasa şehre ve insana dair hemen her şeyi dert ediniyordu. Bunları dert edinmiş uzmanlarla çalışıyordu.

Geçmiş birçok yazımı ve değerlendirmemi devletin birçok üst kademesinde referans olarak kullandığını şahsıma bizzat ifade etmiş değerli bir Emniyet Genel Müdür Yardımcısı abimiz, dostumuz vardı : “Zeki ÇATALKAYA”. Allah selamet versin, kendisi emekli şu an. Meramımı kısaca izah edecek çok güzel bir yaşanmışlığını bana anlatmıştı bir makam ziyaretimde. Onun ağzından aynen yazıyorum:

“Emniyet Müdürü olarak ilk görev yerim Van il Emniyet Müdürlüğü olmuştu. O dönemler çok gençtim ve çok azimliydim. Belli bir süre sonra arkadaşlara talimat verdim. “Beni Van’ın en dışlanmış, en sıkıntılı ve en riskli mahallesine götürün” diye.

Önce “güvenlik açısından sıkıntı olur müdürüm, risk büyük, terör örgütü orada faal” diye itirazlarda bulundu arkadaşlar. Ben emri verdim, makul güvenliği aldım ve yola çıktım. Vardık bir kahveye, halk orada toplanmış ve bizi bekliyor.

Çay, sohbet derken “değerli vatandaşlarım, devlet ayağınıza gelmiş, sizi sormaya, sorun ve sıkıntılarınızı çözmeye gelmiş. Var mı bir emriniz, isteğiniz? diye sordum.

Oradan yaşlı bir amca ayağa kalkarak sözü aldı : “değerli müdürüm başımız- gözümüz üzerine geldiniz. Sırf bizi sormak için üşenmeden buraya kadar geldiniz. Allah sizden razı olsun, hiçbir isteğimiz yoktur, bizi sormanız bile yeter. Çünkü bugüne kadar devlet bizim mahalleye bizi sormak için hiç gelmedi, halimizi görmedi, bize sahip çıkmadı. Şimdiye kadar ya evlerimizi arama yapmak için ya da bizleri gözaltına almak için mahallemize geldi” diye sitem edince anladım ki sorun vatandaşta değil sorun vatandaşın halini sormayan, vatandaşı terörün ve yoksulluğun insafına bırakan, sahip çıkmayan devlet aklındadır.

Akabinde il valisine çıktım, durumu ve gördüklerimi anlattım. Önce kendisi de “müdürüm güvenlik, sorun, asayiş ve risk” gibi gerekçelerle gitmek istemediğini söyledi. Epey uğraştım, neyse onu da razı attım. Uygun bir zamanda, uygun bir ortamda vali önde, ben arkada yine o mahalleye gittik.

Evet, bu çok anlamlı anıyı daha önce de kaleme aldım, defalarca toplantı ve ortamlarda anlatmışlığım var. Ancak bakıyorum halktan emaneti almış bazı bürokrat ve siyasetçiler, halkla arasına ciddi bir mesafe koyuyor, tevazuyu hep unutuyor. İnsanların elini tutarken, kibrinden yüzüne değil havadaki buluta bakıyor, karşısındakiler sanki ona oy verenler değil köleleri, emir erleri... Şunu asla kimse unutmasın! “Kibirle ata binen, eve yayan gidermiş!”