Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Ocak 2021

Kirli siyaset

İç politikadaki söylemler dış politikayı, dış politikadaki eylem ve söylemlerde iç politikayı yakından ilgilendiriyor. ABD’de Kongre binası etrafında yeşil hattın oluşturduğu 50 eyaletin meclis binalarının terör saldırılarına karşı korumaya alındığı bir dönemde, Türkiye siyasetinin ne tarafa evrileceğini merak edenlerin Kılıçdaroğlu ve saz arkadaşlarının eylem ve söylemlerine bakmaları gerekiyor.

Malum kaset olayıyla Baykal’ı devirenlerin hedefi uçkuru düşmüş birini siyasetten uzaklaştırmak değildi. Türkiye’de AK Parti iktidarına alternatif bir politika oluşturmaktı. Bu yüzden Siyasi partiler ve ana muhalefet partisi dizayn edilmeli iktidar alternatifi haline getirilmeliydi. Hesap gayet basitti, kıyı şeridi partisi olan CHP’nin PKK’nın kontrolündeki Güneydoğu’dan da oy alabilmesini sağlamak. Bunun için de Hem Ermeni, hem Kürt, hem Alevi, hem Türk birisine CHP liderliği devredilerek, CHP ulusalcı çizgiden uzaklaştırılacak her kesimden oy alabilecek bir parti haline getirilecekti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu operasyon için çok önceden seçildiği Onur Öymen’in kitabında anlatılıyor.

Kılıçdaroğlu ve saz arkadaşlarının Millet ittifakını oluşturan ana fikirlerinden biri Erdoğan karşıtlığı ise ikincisi de güçlendirilmiş parlamenter sistem. Türkiye 16 Nisan 2017’de Başkanlık sistemine geçecek Anayasa değişikliklerini içeren referandumu yaptı. Bu referandum öncesini de kapsayacak şekilde son 5 yılımızı sistem tartışmalarıyla geçiriyoruz. Ama iktidar alternatifi olarak sahaya sürülen Millet İttifakının hiç biri Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin nemenem bir halt olduğu yolunda tek bir satırlık önerileri bulunmuyor. Ümit Özdağ’ın deşifre ettiği Anayasa değişiklik taslağını bile sahiplenme yürekliliğini gösteremeyenlerden Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin ne olduğunun cevabını beklemek özükden buzağı, tekeden süt beklemek anlamına geldiğini herkes biliyor.

Kıılçdaroğlu, ‘sözde cumhurbaşkanı’ lakırtısını, Ermeni, Rum, Yahudi lobilerinin desteğiyle ABD koltuğuna oturacak Biden’e mesaj göndermek için yumurtladığı aşikar. Kimlerin sözcüsü olduğu malum olan bir gazetenin, 2020’nin felaketleri listesine Ayasofya’nın açılmasını gösteren manşeti üzerine, Erdoğan’ın ben bu gazeteyi okumuyorum, siz de almayın açıklamasına içerlemiş Kemal bey. Bu açıklamayı basına darbe olarak göstererek, Ayasofya’nın açılmasına karşı olan güruha selamını çakıyor. Olayın gerçek boyutu tartışılacağı zaman da 9 maddelik, yalan, iftiralarla dolu bir gerekçe üretiyor minnacık aklıyla.

Efendim neymiş bu 9 madde, Süleyman Şah Türbesinin taşınması, Trump’ın Erdoğan’a ‘aptal olma’ mektubu, ajan Papaz Brunson’un bırakılması, İdlib’de 36 askerimizin şehit edilmesi sonrasında Putin ile görüşme, ABD’nin Erdoğan’ın mal varlığını dondurma açıklaması, Akdeniz’de gemimize yapılan korsan baskın, sahte diplomalı kişinin kamuda görev alması, şehit yakınları için toplanan bağışların akıbeti ve rüşvet almış kişinin büyükelçi atanması. Güya önü ardı düşünülmeden sıralanan bu tezviratlarla Cumhurbaşkanı’nın şeref ve haysiyetine saldırılıyor.

Süleyman Şah Türbesi ile ilgili devletin mahrem odalarındaki görüşmelerin ses kayıtlarının 2014 yılında yayınlanması sonrasında Kılıçdaroğlu avanesinin Türkiye’nin Suriye topraklarına girme senaryosunu seçim malzemesi olarak takdim ederek, ne işimiz var Suriye’de propagandalarıyla toplumu manüpile etmelerini unuttuk mu? Tam bir yıl sonra 22 Şubat 2015’te kabir nakli gerçekleştiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu. Türkiye başkanlık sistemine geçmediği için sorumluluk Davutoğlu’nda. Hem Suriye’ye askeri müdahaleye karşı çıkacaksın, hem de 35 km içerdeki Saygı karakolunun korunmasını isteyeceksin. Bu akıl tutulmasına ek olarak da operasyondan sorumlu konjönktür arkadaşı Davutoğlu’nu değil de Erdoğan’ın şerefini sorgulayacaksın. Bu ne şerefsiz bir yaklaşım.

Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektubun cevabının Barış Pınarları operasyonuyla verildiğini, Coni’nin Mehmetçiğin önünde kaçacak delik aradığını birileri sözde genel başkana bir söyleyiversin.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ABD’li bir ajanın tutuklandığına şahit olan var mı Brunson’a kadar. Devletlerin menfaatleri ve ikili anlaşmalar gereği ajanlara yapılacak muamele bellidir. Bir yandan Brunson ve 15 Temmuz darbecilerinin tutuklanmalarına itiraz et, bir yandan da niye bıraktın diye yaygara kopart. Bunu yapsa yapsa Kılıçdaroğlu yapar.

İdlib’de 36 askerimizin alçakça hava saldırısıyla şehit edilmesinden sonra ordumuzun aldığı pozisyon ve Rusya’nın desteklediği Esed güçlerinin 329 unsurunun etkisiz hale getirildiğini, neredeyse bütün savaş gücünün kırılmak üzere iken görüşmek isteyen tarafın Rus tarafı olduğunu bilmiyor mu Esed, güzellemecisi Kılıçdaroğlu.

ABD’de Erdoğan’ın mal varlığı ile ilgili yaptırım girişiminin boş hayal olduğunu, Bu saatten sonra ABD yaptırımlarının Türkiye’yi değil ABD’yi vuracağını hatırlatalım Biden dostu Kılıçdaroğlu’na

Akdeniz’de gemimize korsan saldırısı ile ilgili NATO’nun sessizlik kuralını gündeme getiren birinin kalkıp ta, gemimize saldırı oldu o yüzden sen şerefimizi koruyamadın demesine, Yunanlılarla birlikte kargalar bile gülüyor. Saldırı kışkırtıcısı Macron’un, ilişkileri iyileştirelim mektubuyla geri adım atan taraf hangi taraf oldu acaba.

Elemanın sahte diplomalı kişi dediği. Milli güreşçi Hamza Yerlikaya, Türk bayrağını defalarca göndere çektirerek bizleri gururlandıran Yerlikaya, 2004 yılında Açık öğretim Lisesi’nden diploma aldıktan sonra, Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitimi Fakütesi’nde Lisansı’nı, Sakarya Üniversitesi’nde ise Yüksek Lisansı’nı yapmış. Bu gerçekleri yokmuş gibi diplomasız söylemini dile getirenin bile bile yalan söylediğinden dolayı şeref ve haysiyeti sorgulanmalı bence. Sözüm ona sahte diploma olayı iddiası ise 2002 yılında Gazi Üniversitesi Spor okuluna verilen İmrahor Meslek Lisesi evrakı. Bu evrakla Ankara üniversitesi dahil hiçbir kurum işlem yapmamış. Şayet Kılıçdaroğlu bunu evrakta sahtecilik olarak nitelendiriyorsa, 1,5 yaşındaki torununu hangi evrakta sahtecilik yaparak sigortalı yaptırdığını, SSK Genel Müdürlüğü sırasında 70 akrabasını sahte evraklarla sigortalı yaptırarak devleti zarara uğrattığını hatırlatalım. Sahte evrakla torununu sigortalı yaptıran birinin nasıl genel başkan olduğunu, onun için şeref ve haysiyetin ne anlama geldiğini sormamız bizim de hakkımız.

Şehit yakınlarının hakkını, Selahattin Demirtaş’a madalya takacak birinin sorgulaması ise tipik bir yalancının mumu söylemi. Ve Cumhurbaşkanının şerefini ağzına aldığı son iddia. Egemen Bağış’ın Prag’a büyükelçi atanması. AB Bakanlığı yapmış birinin büyükelçi olmasındaki mahsur ise rüşvet alması imiş. Adalet savunucusu bay Kemal’e rüşvetle ilgili Bağış hakkında herhangi bir yargı kararının olup olmadığını soralım. 17-25 Aralık FETÖ kumpasındaki söylemlerle insanların şereflerini ancak ipleri FETÖ’nün iplerini elinde bulunduranların tuttuğu kişiler tarafından dile getirilir.

Özde ve sözde şeref yoksunları 2020 yılında sadece Ayasofya’nın açılmasına kızmıyorlar. Akdeniz’de bayrak göstermemize, Suriye’de ve Irak’taki operasyonlarımıza, Maraş’ın açılmasına, Libya’da asker bulundurmamıza, Karabağ’daki pozisyonumuza, Karadeniz’de gaz bulunmasına, Akdeniz’de enerji aramamıza, Nükleer santral sahibi olmamıza, S-400 almamıza, Milli ve Yerli Savunma sanayimize, Türkiye’nin önlenemez yükselişine…. Bay Kemal ve saz arkadaşları gibi kirli siyasetçilerin ağzından, 2021 yılı sonrasında da özde ve sözde daha çok şeref ve haysiyet kelimesi duyacağız…