Dolar (USD)
32.40
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2399.34
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Ekim 2022

​Kitap Molası XXI; İrfanî'nin Küfesi

Kitaplar bizim sevgili, bilgi deposu, munis dostlarımız. Yazık ki hanemize gelen her dostu takdir talihine muktedir değiliz yahut haiz olduğu kıymeti ifadede gecikebiliyoruz. Çünkü insan-zaman ilişkisi, çeşitliliği âna endekslemeye ve bütünü parçaya sığdırmaya müsait olamıyor.Bu sebeple dostlardan gelen ince armağanları bir sıraya alsam da beklenmedik mevzular yolumu kesebiliyor ya da kalem başka duraklarda mola veriyor.

Yakın zaman önce Halit Yıldırım’ın Açıkkara’nın hikâye serisinden çıkan İrfanî’nin Küfesi(2022)adlı kitabını okudum. Kırmızının yoğunlukta olduğu kırmızı-beyaz sade kapak görselinde herhangi bir motif kullanılmamış.111 sayfalık eserin 11 hikâyeden oluşması calib-i dikkat. Açıkçası beklentilerimin üzerine çıktı kitap. İrfanî’nin Küfesi Anadolu’nun muhtelif şivelerini rahatlıkla kuşanabilen, sıra dışı ve özgün bir yapıt. Bu açıdan mizah türü şeklinde not düşülse de bundan evvel “köy hikâyeleri” kategorisine dâhil ederek okudum onu ve özlenen bir boşluğu doldurduğu hissine kapıldım. Nitekim yazarın diğer yayınlarını da tahlil eden biri olarak kitabın, –görece payını açık tutmak kaydıyla- Halit Yıldırım’ın en iddialı çalışması olduğunu söylemeliyim.

Hikâyeler, 1940’lı, 50’li, 60’lı yıllardaki köy ortamını anlatmak dışında, dönem şartlarına, dönem içindeki insan ilişkilerine, köye, siyasî ve ahlâkî içeriğe dair emareler veriyor. Özellikle “Etlik Nerde?” ve “Saman Değil Irı” adlı hikâyelerde köy ve harman yeri ile alakalı detaylı bir bilgilendirme yapılıyor. Bu sayede okur “döşek yapma”, “malama”, “etlik”, “omuz etiyle yürümek”, “savrum” gibi terimleri öğrenme imkânına sahip oluyor. İrfanî’ninKüfesi’nde halk söyleyişleri, atasözleri, deyimler ve yerel ağızlardan sıklıkla faydalanılmış. Zamanın içinde çırpınan saf vakıaların ve yine kendi çağının içindeki küçük mekânlara sıkışıp kalan insan çıkmazlarının ibretlik manzaraları sunulmuş okura. Bilhassa okula gidecek bir çocuktan nüfus kâğıdı istenmesi ile başlayan ve dünyadan belgesiz ayrılanların yolculuğuna uzanan “Tayyip Efendi’nin Nüfus Kâğıdı” ile 46 seçimlerinin köy üzerindeki olumlu (yeni umutlar) ve olumsuz (şiddet, iftira, zorbalık) yankılarını arz eden “Demirgırat” sosyolojik ve psikolojik birer gösterge olarak okunmaya müsait. Yine kitabın ilk hikâyesi olan “Geç Gelen Saadet” küçük yerlerdeki kadın erkek ilişkilerinin anlamlandırılması noktasında başarı sergiliyor. Yalnız Yıldırım’ın diğer hikâye ve romanlarında da olduğu gibi, eserin genelinde hanımları dırdırcı ve dedikoducu bir atmosfer içinde yansıtması düşündürücü.

“Fırsattan İstida” ve “Meres Hikâyesi” hilenin, açıkgözlülüğün, alay etmenin üst zaviyeden içselleştirildiği parçalar olarak karşımızda dururken “Anadolu insanının saflık ve doğallığı” deyip geçmemek lazım… Buradaki hikâyelerin üzerimizde bıraktığı tesir akla Kemal Sunal ve Şener Şen ikilisinin tekrar tekrar izlenesi kimi filmlerini getiriyor. Bazen güldürücü ve yer yer düşündürücü bu hikâyelerde her şeye rağmen özlenen bir lezzet var. Dolayısıyla döneme bu kadar hâkim olunması ve hikâyelerin okurda bıraktığı “yaşamış kişi ve olaylar” intibaı, yazarın babasının kitaba ilham olup olmadığı sorusunu da düşürüyor hatıra. Durum bu ise de kitapta herhangi bir açıklama ya da önsözle karşılaşmıyoruz.

Yeri gelmişken İrfanî’nin Küfesi’nin bu ilk baskısındaki editoryal birkaç hatanın ikinci baskıda tekrarlanmaması adına; “Ben Bu Eve Yakıştım” adlı hikâyede geçen “bu defa yüreğim” cümlesinin fazladan olup çıkarılması (s. 38), “Deli Hudur ve Yağcı Bekdeş” hikâyesindeki kimsede sen çıkmıyordu” daki senin “ses” olarak düzeltilmesi ve “Sarı Hasan’ın başına gelenler” ile başlayan “Demirgırat” adlı hikâyenin “Sarı Mehmet” şeklinde devam etmesindeki yanlışlığın giderilmesi yerinde olacaktır.

Halit Yıldırım köy hikâyelerindeki başarısını değerlendirmeli ve bu merkezde derinleşen bir ısrar içinde olmalı düşüncesindeyim.

Selam ile.