Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Haziran 2023

Kitap molası XXXI; Meşrutiyetin gölgesinde

Özellikle 2000’lerden sonra tarihî romana duyulan ilginin artışını, yeninin eskiden ibret alması gerektiğini özümseyen bir bilinç hâli ve tarihin, bu akıcı seyir içinde yeniden yorumlanma arzusuyla izah edebiliriz. Tarihi edebiyat penceresinden izlemek, bilgiyi sanata dönüştürmek, estetik bir yürüyüş içerisinde “fark etmek” romanda tarihi ve tarihî romanı ayrıcalıklı kılan unsurlar arasında. Bu tür romanlarda tarih bilgisinin ele alınan bir diğer tematik değerle (aşk, çocuk, ayrılık, aile) baş başa gitmesi beklenirken ikinci tema tarihi gölgede bırakabiliyor yahut tarihten bilgi verme isteği kitaba bütünüyle hâkim olabiliyor. Sencer Olgun’un Nisan 2023’te Çıra Yayınları’ndan çıkan Meşrutiyetin Gölgesinde adlı eseri de bilginin yoğun olduğu ve belgelerle ortaya koyulduğu romanlardan…

Bej, kahve ve siyah tonlarının ağırlıkta olduğu Meşrutiyetin Gölgesinde askeri, meclisi, bürokrasiyi içinde barındıran bir tarih sayfasıyla oluşturuyor kapak görselini. Sencer Bey 42 bölüm ve 365 sayfalık eserini “Doksanüç Harbi’nin başkahramanlarından Nene Hatun’a ve tüm şehitlerimize” ithaf ediyor. Mekân olarak Erzurum’un Taşmescit Mahallesi’ni seçen kitap Ermeni ve Türk asıllı iki komşu ailenin birer hafta arayla dünyaya gelen Diran ve Harun isimli oğullarını merkeze alarak başlıyor. Tarihler Miladi 1876’yı gösterir ve Osmanlı’ya mensup ailelerin dostluğuna vurgu yapılırken Erzurum’un iklimi, sokakları, dükkânları, bahçeli evleri, meyve ağaçları, maneviyatı, dokusu da incelikli bir şekilde işleniyor. Taşmescit Mahallesi’ni konu alan bu ilk bölüm, Osmanlı’nın siyasî ve ekonomik şartlarıyla dönem içindeki konumuna dair de bilgilendirmede bulunuyor. Osmanlı’nın egemenliği altındaki milletler ile Rusya’nın planları ve Kanûn-i Esâsi’nin hazırlıkları ikinci bölümle yerini, Yıldız Köşkü’nde ağırlanan yeni sultan II. Abdülhamit Han’a bırakıyor. Geriye dönüş tekniği ile Abdülhamit Han nazarından geçmişe giden yazar dönem kadar, sürece iz bırakan paşa ve hükümdarlar hakkında da pasajlar paylaşıyor. Özellikle imparatorluğun son devirlerinde hızını arttıran mason faaliyetleriyle V. Murat’ın zorunlu istirahate tâbi tutulmasının sebepleri, buna bağlı olarak Abdülhamit’in çocukluğu, yetişme şartları, taht ile arasındaki mesafeden sonra keşfedilmesi, sultanlığa hazırlanması, buna bağlı olarak şehzadelik dönemi, nihayet Abdülaziz ile V. Murat’ın tahttan indirilmesi ve onun getirilişi adeta resmediliyor. Burada Panslavizm, ayaklanmalar, milliyetçilik ve Şark meseleleri üzerinde duruluyor. Tanzimat ve Islahat Fermanları ile İslâm Birliği fikri eser içinde yerini alırken dünya siyasetine yön vermeye çalışan devletlerde özellikle açık denizlere inme politikası güden Rusya öne çıkarılıyor. Tarihten kesitlerle bir dönem okuması yapılmasına imkân tanıyan Sencer Olgun, hadiselerin toplumdaki yansımasını Taşmescit Mahallesi sakinleri üzerinden ortaya koyuyor. Sık sık kıraathanedeki yerlerini alan müdavimler sıcak ıhlamur eşliğinde umutlarını, kaygılarını, özlemlerini ve nedametlerini dile getiriyor. Kıraathanede gerçekleştirilen fikir teatileri ve yaşanan tartışmalar geleceğe mesaj taşıyan sözler. Soğuk kış günlerinin puslu havasına çivilenen cümleler, önce yazarın kalbine sonra okuruna ulaşıyor. Osmanlı’nın ilk parlamentosu, meclis içindeki Müslüman ve gayrimüslimler, Doksanüç Harbi değerlendirilirken eserin ilk kahramanlarından Nubar ve Hacı Mahmud dostluğu nezdinde Taşmescit’teki Ermeni Türk çatışmasını başlatan Ermeni çetelerinin planları anlatılıyor. Kitapta hadiselerin kısa süre içinde açığa çıkarılması okuru yormayan ve merakını yıldırmayan detaylar arasında.

Meşrutiyetin Gölgesinde Erzurum’daki hadiseler dışında Ermeni ve Türk gerilimini arttıran Ruslar üzerinden de yürütülüyor. Kitabın sonundan da anlaşılacağı üzere Olgun bunun için ciddi bir kaynak taraması yapmış. Nitekim eserin yedinci bölümüyle başlayan olaylar, Erzurumluların Ruslara karşı dillere destan direnişini ve Ahmet Muhtar Paşa’nın mimarı olduğu Aziziye Zaferini anlatıyor. Paşaların ve şehitlerin mektupları ile beslenen ve dünya medyasında yer alan dönem haberlerine yer verilen eserde Abdülhamit’in tahta çıkışı ve indirilişi üzerinden geçen zaman detaylandırılırken Türkiye cumhuriyetinin kuruluşuna varıncaya dek antlaşmalara, savaşlara, cemiyetlere, göçlere, zorunlu tehcirlere ve bunun dünya siyasetindeki yansımalarına, katliam ve ayaklanmalara alan açılıyor. Ermeni ve Türk iki aile merkezinde biri hicran, bir diğeri mutlulukla nihayetlenen iki aşk hikâyesinin de konu alındığı kitap özellikle mecburi Ermeni tehcirinin sebepleri, işleyişi, neticeleri üzerinde detayla durması açısından önem arz ediyor. Nitekim Ermeni tehciri konusunda eserden büyük bir birikimle çıkmak kaçınılmaz.

Plevne Savunması, 31 Mart Vakıası, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Abdülhamit Han’ın tahttan indirilmesi, Birinci Dünya Savaşı, Sarıkamış Harekâtı; Elmalılı Hamdi’nin, Dr. Rıza Nur’un, Ahmet İzzet Paşa’nın, Süleyman Nazif’in, Rıza Tevfik’in zaman içinde II. Abdülhamit Han’a karşı değişen görüşleri, göçler, Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün yıldızının parlayışı, II. Abdülhamit Han’ın vefatı ve bunun toplumdaki yankıları eserde ince bir işçiliğin tezahürü olarak öne çıkan önemli olaylardan… Hemen burada roman türünde yer alan eserin, bir tarih kitabı olarak da okunabileceğini belirtmem gerekiyor. Zira maziye vurgu yapan bilgiler bütünü yanında kitabın akışını tesis edecek kurgular bir miktar nahif kalıyor.

Tarihi kalbimizden süzeceğimiz ve koskoca bir imparatorluğun çöküşünde kalbimizin ağrısını hissedeceğimiz Meşrutiyetin Gölgesinde tüm hüznüne rağmen mavi göklerinde ay yıldızın dalgalandığı, kırgınlıklarından yeniden tüten ocakların yeşerdiği, güzel nesiller yetiştirme hayaliyle acılarını örten olgun bir kabiliyetin yeniden gülümseyebildiği umut yüzlü bir finale imza atıyor. Tüm güzelliğine rağmen hayatın devam ettiğine dair buruk bir bilinç bırakarak…

Selam ile