Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Temmuz 2023

Kitap molası XXXIV; Ağaçların gölgesinde ile bahar sızılı

Ağaçların Gölgesinde Hülya Günay’ın Mart 2023’te Akıl Fikir yayınlarından çıkan kitabı. İncecik bir imza ile haneme gönderilen bu el emeği göz nuru, içerik itibariyle bilmediğim bir alanı ihtiva ettiği için merakımı kamçıladı, uzun zaman zihnimin diri ve dikkatli dönemlerine eşlik etmek üzere baş ucumda kaldı. Deneme türünün ağaç çeşitliliği ile süslendiği; yer yer şiirsel ve estetik, zaman zaman da yalın ve akıcı üsluba derinlikli bir incelemenin ilave edildiği eser 88 sayfa. Kapak, baharı müjdeleyen, pembe tomurcuklarıyla tutunduğu dallara sıcacık bir ağırlık veren çiçeklerin süslediği ağaç görselinden oluşuyor. Pembe çiçekleri taşıyan bir dalsa kırık bir edayla yazar ve kitap ismine düşmüş.

Ağaçla kurduğu gönül bağını aktarıyor kitabının ön sözünde Hülya Hanım. Okuyunca bu anlamlandırmanın içimizdeki aksini dinliyoruz. Devlet, millet, aile, değişen mevsimleriyle dökülen, sonra yeniden filizlenen dalları ömrümüzün. Hülasa ön söz okurunu bu ilahi duruşun sırlarını sorgulamaya, temasa, kökleriyle bağlantı kurmaya davet ediyor.

Eserin “Vakit Susma Vakti”, “Bir Eylül Telaşındayım”, “Yaprak ve Çocukluk Öykülerimiz” ve hikâye tadındaki “Harabe ve Lütuf” adını taşıyan ilk denemeleri yazarın hayata bakışı, çağrışım dünyası, seyir hâli hakkında ipuçları veriyor. Mevcut denemeler ben’in saraylarını, harabelerini, iklimlerini gezdiriyor. “Sarı Neşe Ayçiçeği” ile başlayan ve ortancadan mor reyhana, erguvandan ıhlamura, manolyadan çitlembiğe, menengiç kahvesinden at kestanesine, serviden sedire, meşeden çam ve çınara devam eden şölen ise bilmiyor olduğumuzun bilgisini sunuyor. İtiraf etmeliyim ki anavatanının Kuzey Amerika olduğunu öğrendiğim ay çiçeği hakkındaki mitolojik rivayetleri okurken de, ortancaların geleneksel Japon halk sanatındaki konumu hakkında bilgi edinirken de, koklandığında uyku veren ve rayihasını kişi algısına göre değiştiren, kalbi kuvvetlendiren, Mevlana’nın Mesnevi’sinde “ilahi sır” ile tecelli edilen reyhanın Roma ve Yunan felsefesindeki anlamına temas ederken de, İstanbul’un fethinde binlerce ölü Bizans askerinin erguvan renkli çizmeleri sayesinde fark edildiğini ve bu çiçeğin Bursa’daki önemini öğrenirken de bitkilerin dünyasına ne kadar yabancı olduğumu fark ettim. Japonya’nın Kabuki tiyatrosunun müzesindeki tablonun sırrına dokunan morsalkım, Orta Avrupa tarihinde köylerde yetiştirilen ıhlamurların fazlalığı sebebiyle mahkemelerin altına kurulduğu ıhlamur ağacı, uzun yıllar sevdiğini bekleten ve 18. yüzyılda Avrupalı saray bahçıvanları tarafından geliştirilen Manolya; tohumlarının, sakız ve meyvesinin ayrı ayrı faydalarıyla yaraları tedavi eden, mide ağrılarını dindiren, bıttım sabununun hammaddesi olan Çitlembik, uğruna savaşlar yapılan, eski çağların devlet geleneğinde kuvvet ve zenginliğin sembolü olan, tütsüden merheme, saraydan bayrağa pek çok alanda kullanılan ve kutsal kitapların sevgili ağacı Sedir hayret ve hayranlığımı ziyadeleştirdi. Eski çağlardan bu yana Tanrı’ya yakınlık algısını öğrendiğim çam ağaçlarını okuyunca evde çam kozalağı saklayan biri olarak korku duydum. Hülya Hanım’ın kaleme aldığı bilgi zenginliği içine duygu dünyasından izler eklemesi de değerliydi.

Ağaçların Gölgesinde’nin bir diğer önemli özelliği ağaçların Türk ve dünya edebiyatındaki mısralarla nasıl tezyin edildiğini göstermesi. Bununla birlikte eski Türklerde, Avrupa’da, Osmanlı’da nasıl önem arz ettiğinin izhar edilmesi. Destanlara, öykülere, şiirlere, şarkılara, mektuplara mevzu edildiği gösterilen ağaçların edebiyatın bağrında filizlenirken edebiyatçının dikkatini çekecek bir mecrada tasvir edilmesi.

Bahar Sızılı

“çileli kadın/günün çamaşırına/astı hayatı (s. 15)”

Burada temas etmek istediğim bir diğer eser, Selma Erdem Durmuş’un şiir kitabı Bahar Sızılı. Bir lavanta buketi ile göndermiş göz nurunu bana Selma hanımefendi. Lavanta kokusu kitaba sinmiş. Gittiğim yollar boyunca rayihasının eşlik ettiği kısa ve öz mısralar ağırladı beni.

KDY’dan çıkan kitap 95 sayfa ve “Bahar Annem”, “Çiçekler Sustu D/erken”, “Badem Ağacı”, “Teri Kurumuş Deniz”, “Yüzünde Bağlar Bozulur”, “Raptiye Sözler” alt başlıklarının taşıdığı altı bölümden oluşuyor. Selma Hanım “Bahar Annem” ve “Badem Ağacı” bölümlerinin ilk şiirlerini Haiku adı altında toplamış. Aslında burada kitaba hâkim olan genel bir yapıdan söz edilebilir. Nitekim bizde Orhan Veli’yi etkileyen haiku, geleneksel Japon şiir türüdür ve bu, dünyanın en kısa türü sayılmaktadır. Toplumun genelinin içinde bulunduğu konfor alanı ve kitaplar arasında özellikle şiirin okuma sıklığı göz önünde bulundurulduğunda kısa mısralarında derin anlamlar gizleyen çalışmalara çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar “Boşalsın İçimdeki Ağu”, “Kış Yorgunu”, “Hastane”, Camdan Kulelerdik Biz” gibi birkaç uzun çalışmaya yer verilse de ben kitabın genel olarak bu ihtiyaca cevap verdiğine inandım. Bahar Sızılı’nın sayfalarına tanıdık yaraların yakalandığı çizikler bıraktım sık sık: “yâr sandıklarımızdan/yaralandık (s. 38)”

Durmuş’un tevriyeli okumaya müsait mısralarının bir kısmı bahara, göğe, umuda, kuşların kanatlarına, ağaç dallarına sürüklüyor bizi. Birkaç sayfa sonrası olduğumuz yerde durmadığımızı fark ediyoruz. Bazı mısralar yeniden dönüp okutturuyor kendilerini: “Güz güz/elliğini /Serdi de gitti (s. 41)”

Kitapta dikkatimi çeken bir diğer önemli detay “kışı bürünmüş kuş (s. 59)” mısraında olduğu gibi aliterasyonların bulunması.

Her iki arkadaşımın da yolları açık ve aydınlık olsun.

Selam ile.