Kitap molası XXXV; Nil'in Dili Kahire 1992 (II)
“Üniversite Günleri”
başlığı altındaki üçüncü bölümde ise Özünlü’nün kaldığı yurdu ve karşılaştığı
milletleri; Gize Piramitleri’ne, İskenderiye’ye ve Mansûra’ya gerçekleştirdiği
geziyi, Kahire Üniversitesi’nde “Cahiliye ile İslâm Dönemi Arasında Yaşamış
Şairler” gibi hayli ilginç konular üzerinden takip ettiği dersleri, tanıştığı
hocaları, orman okulu manasına gelen “Medresetü’l Orman”daki izlenimlerini
takip ediyoruz. Mısır günlüğünü kaleme alırken ülkesi ile gönül bağını devam
ettiren yazar o sırada Ümraniye çöplüğünde meydana gelen büyük patlamayı, Uğur
Mumcu’nun öldürülmesini, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatını Mısır
televizyonlarından elemle takip etmekte (s. 56) bunun yanı sıra Mısır’da
yaşanan büyük depreme tafsilatlarıyla yer vermektedir. Bölümün ve belki de
kitabın “bence” en dikkat çekici kısmını pek çoğu yukarı Mısır’dan göç eden
balıkçıların yirmi dört saatini Nil üzerinde geçirmeleri, Hilvan’dan İmbaba’ya
doğru uzanan kıyılarda balık tutarak geçimlerini sağlamaları ve burada seyyar
mahalleler oluşturmaları (s.78) teşkil ediyor. Özünlü bu kısma “Nil’de Yüzen
Evler” adını vermiş, hayli şiirsel… Diğer yandan Firavunlar devrine uzanan
millî yemek ful (s. 59), Keops, Kefren, Milerinos adını alan üç piramidin bazı
Arap kaynaklarında değişim göstermeleri (s. 66), Mısırlıların “asiru’l-gasap”
adını verdikleri ve şeker kamışlarından ürettikleri meşrubatları (s. 68) dikkat
çeken bilgiler arasında.
Nil’in Dili Kahire’nin dördüncü bölümünde yazarın, Nil’in
doğusunda olduğunu öğrendiğimiz Atebe Meydanı’ndaki izlenimlerine, buradan
hareketle Mısır’ın müzik zevkine (s. 116), kutsal gün ve gecelerdeki
etkinliklerin içeriğine (s. 122-125), tarikat-devlet ilişkisine, İmam Şafii’nin
gömülü olduğu eski Kahire’ye ve güney mahallelerine, Mısır’ın Kuran
okuyucularına, Kahire’nin en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Han-ı
Halili’ye ve ruhumuza koyu rayihalar getiren Fişavi Kahvesi’ne, Ezher’e,
camilere, yöresel tatlara yolculuk ediyoruz. Mekânları, yapıları, ses ve
suretleri derinlemesine işleyen Özünlü okurunu da götürüyor gittiği yerlere…
Nihayetinde Kahire Üniversitesi yaz tatiline girdikten sonra Bahriye
Vahaları’ndaki El-Kasır kasabasını ziyaret eden yazar vesilesiyle mineral ve
madenler ihtiva eden bölgenin Firavunlar devrine uzanan bir kaplıca cenneti
olduğunu öğreniyor, evlerin kapılarındaki yazı ve motiflerin ne anlama
geldiğini takip imkânı buluyoruz. Buveyti Şehri’nin meydanlarını, çarşı ve
pazarlarını gezerken Mısırlılardaki Türk algısını anlamlandırıyoruz. Evlerinin
çatısız ve kiremitsiz olduğunu öğrendiğimiz ülkenin tarihine Züveyle
Kapısı’yla; zarif süslemeli duvarları, muazzam çinileri, motifleri, yazılarıyla
bir sanat mabedi olarak tanıtılan el-Rifai Camii’yle, Selahaddin Kalesi’yle,
Sultan Hasan Camii ile dokunuyoruz. Yazarın yüzbinlerce metrekarelik ruh
havzası olarak nitelediği Cebbânetü’l Memâlik adlı uçsuz bucaksız mezarlığından
geçiyoruz. Kahire’nin güneybatısında yer alan büyük şehir Feyyum’a, oradan da
Karun Gölü’ne gidiyoruz. Tahrir Meydanı’nda bulunan ve dünyanın en büyük açık
hava müzesi olan Mısır Firavun Müzesi’ni; mumyalarını, heykellerini,
lahitlerini, mermerlerini, mücevherlerini, sembollerini, papirüslerini
adımlıyoruz. Yazarın müze gezisi sonundaki tespiti ise hayli çarpıcı; “Geçmişin
derinliklerinde; günümüz teknolojisinin, henüz sırrını dahi çözemediği bir
yığın muamma, binlerce bilinmezlik giziyle dolu şaheser saklıymış (s. 185).”
Son günlerinin ruh hâlini şiir letafetinde paylaşan Özünlü
okurunu Mısır’a ve oradaki heyecanına, aşkına, merakına, hüznüne başarıyla
taşıyor.