Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kıyamet Kopuyor!

Dışarıda diyordu camdan sokağı seyreden yaşlı teyze. Bir taraftan ellerini dizlerine çarpıyor diğer taraftan da acı ve hüzün dolu bakışlarla salonda yatağa uzanmış felçli arkadaşına dönüp bakıyordu.

-Bu insanlar nereye gidiyor böyle. Kıyamet meydanı bu kadar yakın mı buraya diye mırıldandı.

Sonra tekrar konuşmaya başladı.

-Ama dışarıda kıyamet kopuyorsa biz neden buradayız tek başımıza. Kimse açmıyor kapımızı. Yoksa enkazın altında mıyız! Ama hayır bak camdan dışarıya bakıyorum. Kırılmış veya dökülmüş bir yıkık ev değil ki burası. Ne viranedir ne harabe.

-Immm. Immmm. Gel buraya Kıymetlim gel buraya. Yardım et de biraz doğrulayım şu yatakta. Yata yata delinecek bir tarafım.

-Geldim ahretliğim geldim. Dur şu kolundan tutayım. İşte yastığı koydum arkana. Artık rahat bakabilirsin etrafa.

-Yine mi camdan dışarıya bakıyorsun Kıymetlim.

-Ne yapayım bey ne yapayım. Bir bakmak kaldı elimizde. Umarım canımız alınmadan o alınmaz elimizden.

-İnşallah dediğin gibi olur.

Kıymet biraz önce seni seyrediyordum. Hem korkuyor hem de telaşla etrafı süzüyordun. Hayırdır. Bilmediğim bir şey mi oluyor dışarıda.

-Nasıl anlatsam bey. Sanki kıyamet kopmuş gibi. Bütün sokaklar bir telaş içinde ve herkes bir tarafa koşuşturup duruyor.

-Kıyamet mi! Şu can kalmamış ayağımın altını gıdıgla da güleyim biraz bari!

-Şakaya sarma herif. Ben gayet ciddi konuşuyorum sen ise istihza ediyorsun.

-Hayır hayır ben de senin gibi düşünüyorum dışarıda kıyametin koptuğunu. Lakin bir farkla. Dışarıda enkaz-ı beşerin kıyameti kopuyor yoksa devri alemin değil.

-O ne demek şimdi! Yine bilmiş bilmiş konuşuyorsun.

-Kaç gün hatta ay hatta yıldır bu kapımızı çalan olmadı.

-Evet bayağı oldu.

-Hem de en yakınlarımızdan uzağımızda olanlara kadar kimler bizleri arayıp sormaya başladı!

-Çok az kişi.

-Peki bizim gibi beli bükülmüş ihtiyarlar olmazsa ve duamız da onlara muin değilse belalar sel gibi başlarına gelmez mi sokaktakilerin.

-Allah korusun!

-Ama peygamber Allah’ın emriyle böyle buyurmuş.

-Sallalahu aleyhi vessellem. Canım kurban onun yoluna.

-Hanım bizim kıyametimiz bu koca evde yalnız kalmamızla koptu. Sokağın kıyameti ise kalabalıklar içinde yalnız kalmakla.

-Ne bileyim ben. Bir anda camdan dışarıyı öyle görünce kıyamet kopmuş sandım.

-Sen görmek istediğini sanmayasın hanım?

-O ne demek şimdi?

-Bunca zamanın yalnızlığı seni sokağa bir bedduaya sevk etmemiştir inşallah.

-Allah korusun Bey. O nasıl söz. Şeytanın şerridir o lisanına söylenenler. Bizim bu yaşta tek işimiz gelseler de gelmeseler de yine de dua dua dua.

-Ne bileyim! Şeytan hiç boş durmuyor da.

-Yoksa Bey sen kendi aynandan mı bana bakıyorsun.

-Belki.

-Belli çok bunalmışsın.

-Ama ben de insanım. Bunca emek boşuna mı. Bunca değer boşuna mı. Bunca ömür boş yere mi tükendi. Hiç kimse kapımızı çalmayacak mı!

-Şükret Bey şükret. Daha fena günler de gelebilir.

-Bundan fena günler de mi var diyorsun!

-Sokağın hali camlarımıza öyle yansıyor. Ben ne yapayım.

-Yoruldum Hanım. Uzanayım biraz istersen.

-Dur o zaman. Yönünü değiştireyim. Hem şu hazırladıklarımdan biraz tadalım beraber.

Bak yine duygusallaştın. Dayanamam şu yanaklarını ıslatan göz yaşlarına. Hem sen daima demez misin kimsesizlerin Kimsesi yeter bize.

-Doğru diyorsun. Bazen unutuyorum onu. Yaşlılık. Allah seni de başımdan eksik ederse ben ne yaparım.

-Bey karışma sen Allah’ın işine. Sırası gelen gider. Biz şükredelim yine de halimize.

-Ellerin çok üşümüş Kıymet Hanım. Yoksa soğuk suda mı kaldı. Ya da camdan çok mu baktın dışarıya.

-Hay Allah ne ara duydun sen bu dışarı bahsini. Artık söylenip durursun.

Yok yok camdan değil candandır artık bu soğumalar. Yaşımız kemale eriyor. Delikanlı olacak değiliz ya. Her şey yavaşlıyor bizim için. Sen şimdi uyumana bak biraz.

Hamdi efendinin kulakları az duyuyor ama gözleri iyi görüyordu. Yılların eskitemediği eşinin gözlerinin içine bakarak tekrar daldı iki baş koydukları tek yastığa.

Kıymet Hanım da tekrar yanaştı cama ve bakmaya devam etti sokakta kopan kıyametin hazin dalgalarına.

Bir ümit yine beklediler sabahı ve akşamı kapıları çalınsın.

Kapıları çalındığında ikisi de tabutlar arasında ve omuzlar üzerinde son yolculuklarına uğurlanıyorlardı.

Kabul olmuştu duaları. Gitmişlerdi bir bir ardı sıra bu dünyadan.

Dışarıda kopan kıyamet ise beşeri uyandıramıyordu daldığı derin uykudan.

Evet ölmezsek biz de ihtiyar olacağız. Ne ektiysek onu karşımızda bulacağız.