Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2382.40
BIST 100
10252.2
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Aralık 2019

Köleleştirici değerleri yadsıyarak yetkinleşebiliriz

Geçen hafta Cuma günü, eğitim sendikacılığı alanına yıllardır düşünsel anlamda ciddi katkı sunarak bu alandaki tıkanmışlığa çözüm bağlamında yeni damar yolları açan Özgür Eğitim-Sen’in organize ettiği Özgür Eğitim Sohbetleri’ndeydik. Sohbetin konuğu değerli ilahiyatçı Prof.Dr. Şaban Ali Düzgün’dü.

Katılımcılardan yoğun ilgi gören “Eğitimde Yetkinleştici Değerler” başlıklı sunum, Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer’in takdimiyle başladı. Şaban Ali Hoca, esprili ve keyifli anlatımıyla akıcılaşan, dinleyicilerin nitelikli soruları ile derinleşerek ufuk açıcı bir beyin fırtınasına dönüşen sunuma, son yıllarda yerli yersiz kullanıldığı ve tüketildiği için anlam yitimine uğratılan “değer” kavramının ne ifade etmesi gerektiğini belirterek giriş yaptı. Epistemik bir temeli olan değerin, doğruluğunu ve geçerliliğini sağlayan şeyin bilgi ve delil zemininde inşa edilmesi, iç tutarlılığa ve mantığa sahip olması, ıslahı hedeflemesi ve faydalı bir hedefe kaynaklık teşkil etmesi olduğunu belirten Düzgün, bu geniş zemin dolayısıyla değerlerin evrensel nitelik kazandığının altını çizdi.

Değerlerin temel niteliği olan kalıcılık ve evrenselliğin, bu değerlerin ilahi olanla irtibatından kaynaklandığını belirttikten sonra sözü en temel değer olan ve aynı zamanda değer koyucu olan insana getirerek insanı hayat ırmağına katan aktif değerlerin inşa edici rollerine değindiği konuşmasında Şaban Ali Düzgün’ün öne çıkardığı noktalar şunlardı:

  • “İnsan değer atfeden bir varlıktır. İnsanın kendisi değerlidir. Birincil değer insandır. Sonra o birincil değerin iradesiyle ürettiği ikincil değerler vardır. Bu değerler bizi hayat ırmağına katan aktif değerlerdir. Şahit olayları izler, edilgendir. Ancak şehit hayatın aktif öznesidir, hayat ırmağına katılandır. “

  • “Değer dediğimiz şey insanı düştüğü yerden ayağa kaldırandır.”

  • “İnsan bizatihi bir değerdir. İnsana karşı işleyen tüm mekanizmalar bloke edilmedir.”

  • İçererek aşmak, anahtar bir kavramdır. Mesela İslam, Yahudiliği de Hıristiyanlığı da içeriyor. Peygamberlerini içeriyor, kitaplarını, tarihini kabul ediyor ama iddiası nedir? Aşmak. Aşmıyorsan taklit edip durursun. Bütün kavramlarda görürüz içererek aşmayı. Adaletini içerir Yahudiliğin (göze göz dişe diş) ama orada kalmaz merhamete çevirmeye çalışır ve onu aşar. Eğer aşamayacaksanız, öyle bir iddianız yoksa orada yetkinlik (kemal ve tamam) olmaz ve anakronizm dediğimiz patinaj başlar.”

  • “Bir toplumdaki etnik, dini, mezhepsel, meşrepsel farklılıklar o toplumun zenginliğidir, derdim önceleri fakat tecrübeyle böyle olmadığını öğrendim ve şuraya geldim. Bir toplumdaki etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklar eğer birbiriyle iletişimde ve etkileşimdeyse zenginliktir, yoksa felaket. Toplumdaki farklılıklar ya yan yana dururlar, ya içi içe geçerler. Yan yana durdukları sürece hep risk vardır. Mesela Türklerle Kürtler arasında bir iç içelik söz konusuyken Türkiye’de Alevi ve Sünni kesimler arasındaki bu yan yanalık hala devam ediyor… Birlikte inşa ettiğimiz değerlidir. Yoksa diğer tarafın yaptığını nasıl yıkarım’ın derdine düşersiniz.”

  • “Farabi’den beri sorulan soru şu; “Neden toplu halde yaşarız?”, el cevap: “Yetkinleşmek için”. İnsan ancak toplu halde yaşarken bütün potansiyelini açığa çıkarabilir. İnsanlar potansiyellerini açığa çıkaramadan ölüp gidebiliyor. Bırakınız çocuğun potansiyelini açığa çıkarmayı kötürümleştirebiliyoruz.

  • Nietzsche ve Muhammed İkbalköleleştirici değerler’den bahsederler. Mesela itaat kavramı. İtaat nasıl bir değerdir? Kur’an eşdeğer olan özel kişilere itaati reddeder. Çünkü böyle bir itaat insanı bağımlı, bağlı, inisiyatif alamayan, amorf, anonim, kişiliksiz, öne çıkamayan bir adama dönüştürür. Ve Allah böyle bir kula sahip olmak istemez. Nasıl ki bir anne baba, sınıfın en arkasında oturup gizlenen, derse katılmayan, sınıfta yok gibi davranan, görev almak istemeyen bir çocuğa sahip olmak istemezse Allah da böyle bir kul istemiyor. Onun için itaat etmek, sonunda hiçbir şeyi değiştirme girişiminde bulunmayan bağımlı kişilikler yaratıyor. O halde, Nietzsche’nin dediği gibi “İnsanı yaşama yabancılaştıran değerler bu dünyadan kovulmalıdır.”

  • “Kurumsallaşmış ve köhnemiş yapılar, aynı sobadaki kurumun dumanın dışarıya gitmesini engelleyip içerdeki insanı boğması gibi mensuplarını boğuyor. Nefes alabiliyorsanız bu kendi becerinize kalmış…”

Malik Bin Nebi yıllar önce korkunç olanın sömürülmek değil sömürülmeye müsait ve hazır olmak olduğunu söylüyordu. İslam âleminin ve onun fertleri olan Müslümanların bugünün dünyasında da en temel problemi kanaatimce bu acı tespitte ifade edilmiştir. Nietzsche ve Muhammed İkbal’in işaret ettiği köleleştirici değerleri yadsımadan özgür, özerk bir bünyeye sahip olamayız. Şaban Ali Düzgün hocanın da ifade ettiği bağımlı, bağlı, inisiyatif alamayan, amorf, anonim, kişiliksiz, öne çıkamayan adamlardan kurulu bir toplum yetkinleşemez.

Eleştirel ve sorgulayıcı aklı şeytan belleyip kovanlar sebep oldukları enkazın altında en başta kendileri kalacaklardır. Atılan değil sıkılan bir yumruk bile onları yere sermek için yetecektir. Tıpkı İsmet Özel’in dizelerinde dile geldiği gibi…

“hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa

fly Pan-Am

drink Coca-Cola”