Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2432.67
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Aralık 2015

KORKU VE UMUT

İnsanın hayatı iki duygu arasında geçer. Korku ve umut. Korku (havf), insanın başına gelmesini istemediği bir şeye karşı duyduğu endişe; umut (reca) da, elde edilmek istenilen şeye karşı hissettiği ilgidir. Korku, bütün canlılarda bulunan fıtru00ee duygulardan biridir. Kaynağı, kendini koruma içgüdüsüdür. Ayeti Kerimede Yüce Mevla "Onlar, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler." (Secde16) diye buyuruyor. Hz. Peygamber, ölüm halinde olan bir gencin yanına gider ve"- Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sorar. Cevaben genç;"Allah'tan ümitliyim ey Allah'ın Rasu00fblü, ama günahlarımdan korkuyorum" deyince bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurur: "- Böyle bir zamanda bir kulun kalbinde bu iki duygu (korku ve umut)birleşirse, mutlaka Allah ona umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar."(Tirmizu00ee,Cenaiz,11/983) Mümin her anında bu iki duyguyla yaşamalıdır.

Bir taraftan Cenabı Hakkın rahmetini ve engin mağfiretini ummak, diğer taraftan Allah'ın adaletle muamele edebileceğini düşünmek. Eğer Mevla adaletiyle muamele ederse benim halim ne olur diye endişe etmek. İşte mü'minin temel niteliklerinden birisi korkusu, diğeri de umududur. Bu iki duygu, Yüce Allah'a teslimiyetin de ifadesidir aynı zamanda. Mü'min, Allah'ın kusurları bağışlayacağını ve kendisine güzel muamele edeceğini daha kuvvetle ümid etmelidir. Buradaki korku ve umuttan maksat, dünyevi kazanç ve kayıplar değil, günahlardan ve onların akıbetinden endişe etmektir. Mü'min günahlarından korkmalı ama yine de Allah'ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Ümit ve korku hali, mümin için vazgeçilmez iki güzel denge ahlakıdır. Bu sayede Hak yolunda yol alır, amel yapar ve amellerini korur. İslam'da mutlak emniyette, mutlak endişe de doğru değil ve hatta küfür sayılmaktadır. İnsanoğlunun Allah'ın rahmetinden tamamen ümidini kesmesi küfürdür. Çünkü hiçbir günah Allah'ın merhametinden daha büyük değildir. Hata yapmış olabilir ama bağışlanma ümidi hep olmalıdır. Bütün ibadetleri yerine getirdim, ben artık cennetliğim diye bir güven içinde olmak ta küfürdür. Her zerrenin hesabını vereceğimizi ve Allah'ın da adaletiyle muamele edebileceğini düşünürsek halimiz ne olur. Hiçbir şartta Allah'ın rahmetinden ümidini kesmemeli ve azabından da emin olmamalıyız. Peygamber efendimiz bile "Allah'ın rahmeti olmasa beni bile kurtaracak hiç kimse yoktur." Sözüne karşılık, "Seni de mi" diye soran sahabilere "Evet beni de" diye cevap veriyor. İnsan, nasıl yaşarsa yaşasın, hiçbir şekilde ne Allah'ın rahmetinden ümidini kesmeli, ne de cezasından emin olmalıdır. İslam dini, insanı, özellikle Allah korkusunu duymaya çağırır. Çünkü Allah korkusu, hem dünyada, hem de ahirette mutluluk sağlar. İnsan dünyada cezadan kurtulmanın yolunu zaman zaman bulabilir. Ama Allah'ın murakabesinden kurtulması asla mümkün değildir.

İnsanın en köklü duygusu olan korku, insanları hidayete sevk etmenin en müessir unsurlarından biridir. Ceza korkusu toplum düzenini sağlayan en önemli etkenlerden birisidir. Kötülük yapanın bir şeylerden korkması gerekir, yoksa yeryüzünde kötülükten geçilmezdi. Zulmedene zulmünün karşılığı verilmelidir. Ceza korkusu insanı haksızlık yapmaktan kurtarır. Birine haksız yere bir tokat attığında, adaletin bunun hesabını soracağını bilmeli insan. Sadece sevgiyi gündemde tutmak, insanı gevşekliğe, ölçüsüzlüğe götürebilir, dinde tavizlere, Allah'ın emirlerine ilgisiz kalmaya sevk edebilir. Ayrıca Allah korkusu, insanın hareketlerini yönlendireceği için ona ahiret hayatını da kazandırır. Çünkü bu korku, insanda, Allah'ın buyruğuna aykırı davranma gücü bırakmaz. Hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı açısından Allah korkusu iki yönlüdür.

BirinsanınAllah karşısında nasıl bir düşünce yapısına sahip olması gerektiğini en güzel şekilde anlatan, iki yönlü düşünce şeklini Resulüllah şöyle zikrediyor."Eğer mü'min, Allah nezdindeki cezanın mahiyetini bilmiş olsaydı, Allah'ın cennetini beklemezdi. Kafir de Allah'ın rahmetini bilseydi, cennetinden ümidini kesmezdi."(Müslim,Tevbe,4/23;Tirmizu00ee,Daavat, 100/3542.) Bunlar bizim kötülüğe sapmamıza engel olan anlayışlardır. Allah'ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiği en güzel bir şekilde şu Hadis-i Şerifle anlatılıyor."Sakın hiçbiriniz, Allah'ın kendisine güzel muamele edeceği düşüncesinden başka bir şekilde ölmesin!"(Müslim, Cennet, 19/81; Ebu00fb Davud, Cenaiz, 17/3113.) Aynı zamanda bu anlayışı da "Şüphesiz Allah'ın güzel muamele edeceği düşüncesi, güzel ibadetlerdendir."(Ebu00fb Davud, Edeb, 89/4993; Tirmizu00ee, Daavat, 132.) ifadesiyle de ibadet saymaktadır.

Mü'min insanların değil, Allah'ın rızasını gaye edinir. Ayette"Onlar ahiretten çekinir ve Rabbinin rahmetini umarlar." (Zümer, 9) ifadesiyle amellerin karşılığında talep edilecek şeyi ifade ederken asıl istenmesi gerekeni ise Hz. Peygamber Efendimiz "Kim, insanları gücendirmek pahasına da olsa Allah'ın rızasını ararsa, insanların yol açtığı dertlere karşı Allah ona yeter. Kim ki Allah'ı kızdırmak pahasına da olsa insanların rızasını ararsa, Allah da onu insanların eline bırakır." (Tirmizu00ee, Zühd, 64/2414..) hadisiyle açıkça dile getirmektedir. Ölçü, sadece insanları memnun etmek değildir. Çünkü bunun adil bir ölçüsü yoktur. Her insan, kendi çıkarına ve menfaatine uygun olanı ister. Bu ise, bir başkasının zarar görmesine yol açabilir.

Mümin daima korku ve ümit arasında bulunmalıdır. Çünkü fazla korkudan ümitsizlik, korkusuz ümitten de gaflet doğar. Ümitle dengelenen Allah korkusu insanı bunalımlara değil, isyandan uzak durmaya, hataları telafi için taat ve ibadete, geleceğe hazırlanmaya sevk ve teşvik eder. Mü'min olanın hiçbir yerde zarar etme, kaybetme ihtimali yoktur. Yaşarken de, ölünce de kazançlıdır. Böyle bir imana sahip olmak gerekir.

Her iki cihanda karlı olabilmek ümidiyle...