Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 May 2020

Küresel sessizlik kredisi

Efendim, divan edebiyatında mülemma gazel dediğimiz bir retorik vardır. Bir dizesi Türkçe bir dizesi de farklı bir dille söylenir. Mesela derler ki:”Et-tekraru Ahsen velev kane yüz seksen.” Yani yüz sen kere dahi olsa tekrar güzeldir. Öğrenmenin ancak yineleme vasıtasıyla olacağını ifade eden veciz bir anlatım…

Okulların yaklaşık iki aydır kapalı olduğu bu ortamda herkes öğretmenliğin ne denli zor zanaat olduğunu öğrendi kanımca. Zira bir kişiye bir şeyi anlatmak zor olduğu gibi onu uygulayıp hayatında değişim yaşamasını sağlatmak da zor. İşte öğretmenler bunu yapıyordu. Körpe dimağ olan bir yavruyu yahut da yeni ufku açılan bir genci alıp ona kıvam vermek, hayata dair pratik kazandırmak elbette sanat işi… Bu süreçte herkes alkışı hak etti orası ayrı fakat en güçlü alkış öğretmenlere…

Malum olduğu üzere asrın en zor günlerini geçiriyoruz. Herkes için fedakarlık vakti. Sağlık çalışanlarımız başta olmak itibariyle sahada hizmet veren her gönül bizce muteber bizce en büyük saygıya layık. Yitirdiklerimiz oldu ,beklediklerimiz oldu. Evet, zor günlerin elbette acısı, sızısı,sancısı yüreğimizi yakıyor.Bugünler de geçecek, hani Atalar ,” Kara gün kararıp kalmaz.”derler ya bu da geçer ya hu deyip sabırla güzel günleri bekleyeceğiz.

Bugünlerde hızımızı azalttık ve evdeyiz. Evdeyken içine dönüyor insan. İçimizde ne çok ses, ne çok isim, ne çok hatıra, ne çok pişmanlık, ne çok kırık heves, gözyaşı, tebessüm, ağır taziyeler ile kıvançlı madalyalar yan yana asılı duruyor... İçimiz ne kadar kalabalıkmış meğer. İçimizde meğer bir deniz saklıymış. Bugünleri, adeta Allah’ın kendimizi gözden geçirmek için bize verdiği bir mühlet olarak görmemiz gerekiyor. İnsanlık tarihinde küresel olarak yaşanmış böylesi bir “sessizlik kredisi” daha yok. Evet geçmişte büyük salgın hastalıklar yaşanmış, ama hiç birisinde tüm gezegeni aynı anda ele geçirmiş bir virüs yok... Bunun hakikati üzerinde düşünme fırsatımız var, ev günlerimizde. Bu fırsatı ne olur heba etmeyelim...

Bendenizin bir diğer bakışı da şurada şekilleniyor ki, bu yıl Ramazan sanki daha erken geldi. Ne demek istiyorum yani?Yanisi şu, Ramazan olunca insanlar evine kapanıp uzlete çekiliyorlardı.Bir yavaşlama,bir dingin ruh hali…Bu saydıklarım bize daha erken geldi bu yıl.Bazı sosyal medya kanallarında görüyoruz ya “Koronanın Öğrettikleri” şeklindeki başlıkları; doğru da söyleniyor aslında insanlık şu demde sahip oldukları basit şeylerin bile ne kadar kıymettar olduğunu anladı.Gönül gözüyle görene yoksa köre ne!

Değişik mecralarda yaptığım söyleşilerde içinde bulunduğumuz evreyi Türklerin meşhur destanı Ergenekon’a benzetmiştim. Hani her şeyden, her türlü tehlikeden korunmak maksadıyla demir dağa sığınan Türk topluluğu, özgürlüğünü sevdiği için oradan da kurtuluş yolu bulmaya çalışmış ve demir dağı eritmişti ya aynen onun gibi bir haldeyiz şu an. Tarihsel sürecimizde hep imkansızı başarmış bir milletiz. Bütün olanaklar tükendiğinde gemileri bile karadan yüzdüren bu millete kimse engel koyamıyor. 15 Temmuz’da balkonundan helikoptere atlayan bu milleti hiçbir musibet hiçbir bela korkutamıyor. Onun için tedbirlere uyarak biraz daha sabredelim…

Haydi hep birlikte bu demir dağı da eritelim…

Efendim, divan edebiyatında mülemma gazel dediğimiz bir retorik vardır. Bir dizesi Türkçe bir dizesi de farklı bir dille söylenir. Mesela derler ki:”Et-tekraru Ahsen velev kane yüz seksen.” Yani yüz sen kere dahi olsa tekrar güzeldir. Öğrenmenin ancak yineleme vasıtasıyla olacağını ifade eden veciz bir anlatım…

Okulların yaklaşık iki aydır kapalı olduğu bu ortamda herkes öğretmenliğin ne denli zor zanaat olduğunu öğrendi kanımca. Zira bir kişiye bir şeyi anlatmak zor olduğu gibi onu uygulayıp hayatında değişim yaşamasını sağlatmak da zor. İşte öğretmenler bunu yapıyordu. Körpe dimağ olan bir yavruyu yahut da yeni ufku açılan bir genci alıp ona kıvam vermek, hayata dair pratik kazandırmak elbette sanat işi… Bu süreçte herkes alkışı hak etti orası ayrı fakat en güçlü alkış öğretmenlere…

Malum olduğu üzere asrın en zor günlerini geçiriyoruz. Herkes için fedakarlık vakti. Sağlık çalışanlarımız başta olmak itibariyle sahada hizmet veren her gönül bizce muteber bizce en büyük saygıya layık. Yitirdiklerimiz oldu ,beklediklerimiz oldu. Evet, zor günlerin elbette acısı, sızısı,sancısı yüreğimizi yakıyor.Bugünler de geçecek, hani Atalar ,” Kara gün kararıp kalmaz.”derler ya bu da geçer ya hu deyip sabırla güzel günleri bekleyeceğiz.

Bugünlerde hızımızı azalttık ve evdeyiz. Evdeyken içine dönüyor insan. İçimizde ne çok ses, ne çok isim, ne çok hatıra, ne çok pişmanlık, ne çok kırık heves, gözyaşı, tebessüm, ağır taziyeler ile kıvançlı madalyalar yan yana asılı duruyor... İçimiz ne kadar kalabalıkmış meğer. İçimizde meğer bir deniz saklıymış. Bugünleri, adeta Allah’ın kendimizi gözden geçirmek için bize verdiği bir mühlet olarak görmemiz gerekiyor. İnsanlık tarihinde küresel olarak yaşanmış böylesi bir “sessizlik kredisi” daha yok. Evet geçmişte büyük salgın hastalıklar yaşanmış, ama hiç birisinde tüm gezegeni aynı anda ele geçirmiş bir virüs yok... Bunun hakikati üzerinde düşünme fırsatımız var, ev günlerimizde. Bu fırsatı ne olur heba etmeyelim...

Bendenizin bir diğer bakışı da şurada şekilleniyor ki, bu yıl Ramazan sanki daha erken geldi. Ne demek istiyorum yani?Yanisi şu, Ramazan olunca insanlar evine kapanıp uzlete çekiliyorlardı.Bir yavaşlama,bir dingin ruh hali…Bu saydıklarım bize daha erken geldi bu yıl.Bazı sosyal medya kanallarında görüyoruz ya “Koronanın Öğrettikleri” şeklindeki başlıkları; doğru da söyleniyor aslında insanlık şu demde sahip oldukları basit şeylerin bile ne kadar kıymettar olduğunu anladı.Gönül gözüyle görene yoksa köre ne!

Değişik mecralarda yaptığım söyleşilerde içinde bulunduğumuz evreyi Türklerin meşhur destanı Ergenekon’a benzetmiştim. Hani her şeyden, her türlü tehlikeden korunmak maksadıyla demir dağa sığınan Türk topluluğu, özgürlüğünü sevdiği için oradan da kurtuluş yolu bulmaya çalışmış ve demir dağı eritmişti ya aynen onun gibi bir haldeyiz şu an. Tarihsel sürecimizde hep imkansızı başarmış bir milletiz. Bütün olanaklar tükendiğinde gemileri bile karadan yüzdüren bu millete kimse engel koyamıyor. 15 Temmuz’da balkonundan helikoptere atlayan bu milleti hiçbir musibet hiçbir bela korkutamıyor. Onun için tedbirlere uyarak biraz daha sabredelim…

Haydi hep birlikte bu demir dağı da eritelim…