Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kürt Tarihinin En Büyük Kıyımı-II

Trajik kıyımda sıra ikinci adıma gelmişti. Anarşizm, hissilikten akliliğe geçerek hamlesini yapmıştı. Musikiyle oluşturduğu duygusal odaklanımını milliyete, ardından da ırka evirmiş ve kaosun yolunu hızla açmıştı.

Kürtler ve Kürtçe, yerini Kürt politizasyonu ve nihayet kutsallaştırılan Kürt ırkına bırakıyordu adım adım.

Tarihsel problemler bir anda oluşmuş gibi önce musikinin sonra ekranın nihayetinde basılı kaynakların konusu oldu. Artık kürtçülük problemi can acıtıcı bir hal aldı. Devletin yanlış tutumu da bu durumları her yerde yayılır kıldı.

Anarşizm bu ikinci adımında var gücüyle gündeme gelirken, isim değiştirerek -devrimcilik, özgürlük hareketi, gerilla savaşı, heval oluşumu, Apocular- halka sunuldu. Lakin halk bu ırkçı milliyetçiliğe direnmek istedi. Bu durumun terkibin tahlili değil bilakis çözülmesiyle yok edilmesi olduğunun farkındaydı. Hamurunun Anadolu’nun bütün topraklarının bir karışımı olduğunu biliyordu. Ayrıştırma ise romantik bir milliyetçilikti. Hakikat bağlamında bunun, varlığını kaybetme gibi bir netice doğuracağını düşünüyordu. Ancak geç kalmıştı.

Musiki darbesinin ardından gelen romantik milliyetçilik darbesi çok elem yaşattı bu mazlum halka. Saf ve samimi olarak ırkçılığın önüne geçmek isteyenler ve ayrışmayı engellemek için her türlü fedakarlığa katlananlar kan kaybediyordu. Ancak senaryoyu hazırlayanlar ve devreye koyanlar ise keyif üstüne keyif çatıyordu. Bunların başında Avrupa kafirleri, Asya münafıkları, içimizdeki kan emiciler ve devleti ile milleti kendi çiftliği gibi gören güç devşiriciler geliyordu.

Bu trajik evre uzun sürdü. Halk da çok kan kaybetti. Hatta zorunlu yerinden edildi. Yağmalar ve talanlar çoğu zaman “ben devletim” diyenlerin eliyle geldi. Anarşizm hazcı keyfiyle kılık değiştirerek sahnedeydi. Ölümleri zevkle izliyor ve kardeşi kardeşe kırdırmanın hazzını yaşıyordu. Lakin istediği sonuca hâlâ ulaşamamıştı. Çünkü bu mazlum halk, milliyetini sevse de başka milliyetlerden ayırt edilemeyeceğini bildiğinden direniyordu. Bu direniş anarşizmin öfkesini artırıyordu. Bu nedenle de anarşizm yeni planlarla kıyıma devam kararını çoktan almıştı.

Musiki evresi anarşist direnişi başlatmış, milliyetçilik evresi buna hız vermişti. Ancak bu, kıyım için yetmiyordu. Karşısında çok önemli bir direniş noktası vardı ve bu ortadan kaldırılmalıydı. Yoksa anarşizm başarılı olamayacak ve bu topraklarda kan gövdeyi götüremeyecekti.

Son hamlesini yapmadan bu ikinci evrenin son aşamasını yani üstün ırk nazariyesini söylem boyutunda başlattı anarşizm. Bu hamle daha önce Türklere uygulanmıştı. Bizi birbirimize bağlayacak değerler yerine ırk üstünlüğü Türklerden önce de Araplara yaşatılmıştı.

Nitekim Kürtlerle ilgili üstün ırk nazariyesini tartışmalı ortamlara taşıdı anarşizm. Ardından da geniş kitleler arasında serbestçe konuşulmasına zemin hazırladı. Bu kaotisyenler ikinci aşamanın bu kısmının eksik bırakılmaması gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Bu evrede ne kadar çok başarı elde edilirse yani zihinler bulandırılırsa üçüncü evreye o kadar rahat geçilecekti.

Düzeni kaosa çevirmek isteyenler tarafından ırkı üstün kılmanın doğası şöyle tanımlanabilirdi:

Herhangi bir varlığın güneşe karşı direnişi.

Aklın kalp üzerindeki baskın etkisi.

Her türlü yansımalardan kendini soyutlayıp güneşe çıplak gözle bakamamak.

Nefsin zahiri ve bâtıni arzularına saplanmak.

Güneşi balçıkla sıvamak ya da onu bulutların arkasına saklamak.

Anarşizmin ıskaladığı bir şey vardı. O da bütün masum milletler gibi Kürt halkının da derdinin bu olmadığıydı. Çünkü milliyeti güneş gibi hep ırkının önündeydi arkasında değildi. Irkın üstün olma nazariyesi onu gölgelemek istedi fakat güneş gibi olan milliyeti buna müsaade etmedi.

Kürtlerin ırklarının üstünlüğünü ispat etme gibi bir dertleri yoktu. Çünkü varlık alemindeki bütün çilelerden geçmiş, insanlık medeniyetinin hakikatine çıplak gözle bakma mahiyet ve hakikatini asırlarca idrak etmişlerdi.

Onlar ırkların üstünlüğünün olmadığını çok iyi biliyorlardı. Yüce ruhları asırlarca nefsin zahiri ve bâtıni arzularıyla mücadele etmiş ve her milletle birlikte yaşama iklimi oluşturmuştu.

Irkın gölgesinin üstünlüğünün iddia edilmesinin dahi iğrenç bir şey olduğunu bilen erdemliliklerini hiç kaybetmemişlerdi. Irkın tanımını aklın ve kalbin tezahürleriyle birleşen vahyi hakikatte aramışlardı. Yürekleri vahyin mekanı, lisanları dellalı, akılları da hizmetkarıydı.

Asabiyet-i diniye hep asabiyet-i milliyeyi terbiye etmişti. Çünkü onda “ben” yoktu ki gölge olsun. Hep “biz” vardı, ta ki güneş olsun ve yıldız böceği kendini güneşin yerine koymasın. Bu asabiyet-i milliye anlayışıyla her milletin her güzel ve hak taraflarını görmüş ve birlikte yaşamak zemini oluşturmak için hep asil tavır sergilemişlerdi.

Evet Kürtler bu asabiyet-i milliye ile bilhassa her tarafın ve her varın onun her şeyin ondan olduğunu ve asıl milliyetin ezeli ve ebedi güneşin bir yansıması anlamında değerlendirilmesi gerektiğini hep idrak etmişlerdi ta bu zamana kadar.

Maatteessüf büyük kıyımın ikinci aşamasında çok yara almışlardı. İstemeden de olsa zehirli bal hükmünde olan ırk belasına bulaşmışlardı. O zehirli bal ile olan temas onları kıvrandırmaya başlamıştı. Anarşizm de keyif çatarak üçüncü aşamaya geçmenin hazırlıklarını böylece tamamlamıştı.