Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2400.61
BIST 100
10336.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Mart 2017

Kuş Cehennemi

Bir gün bir uyandık. Hepimiz birer medyaydık. Ondan sonraki günler her gece birer medya olarak uyuduk. Her sabah medyalarımıza uyandık. Yemekte, işte güçte, koridorda veya caddede yürürken, hatta yorgun uzanırken ve sabah esnerken de... Duydunuz mu? Sorusu tedavülden kalktı. Daima haberdarız. Birbirimizin kapısını tıklatmıyoruz artık mesaj kutusuna gönderimde bulunuyoruz. Aynı sitede, Liste adlı devasa apartmanlarda arkadaş arkadaşa yaşıyoruz.

Dünyaca bilgi toplumuyuz! Bilgi denilen şey, üretim, depolama, paylaşma ve değerlendirmede zamanı ve mekanı hiçe sayan bir özgürlükte...Eski medya kartallarını, pardon kartellerini arar olduk. Akbaba türleri var bir de. Mevcut veya umut ettikleri muhtemel kan kokusu üzerinden siyaset yapanlar. Kin ve düşmanlık hesapları... Tabi bütün bu kuş çeşitliliği aynı zamanda uyumlu bir orkestra, bir çeşitlilik ve zenginlik anlamına gelse iyi ya, gelmiyor. Kuşların çoğu kendi beyninden ötmüyor. Bir blogda okumuştuk; şartlanmışlık bir beyni kendinden çıkarıyor, ufalayıp düşürüyormuş dalından.

Bilginin belli odakların tekelinden bağımsızlaşması iyiye de işaret, kötüye de. İletişimin de tek yönlülükten kurtulması, yönsüzleşmesi... Adeta serbest, hatta bir diğer deyişle hergele elektron gibi...Her birimiz dakikası bilmem kaça her yöne doğru hem de bir, iki değil sayısız kişilere doğru yönelebiliyor, iletişebiliyoruz. Her birimizin elinde sadece bir kişisel iletişim aracı yok. Onlar aynı zamanda birer kitle iletişim aracı. Bir zaman bloglar ve kişisel siteler yeniydi. Sosyal medya sayesinde kitle iletişiminde kaynaklar bakımından kullanıcı nüfus sayısınca çeşitlendik. Bireysel tecrübelerimizi anında birbirimizin alnına yapıştırabildik. Taka tak! Çok kolay ve hızlıyız. Yayını üreten de tüketen de, yayında emeği geçen de, geçmeyip izleyen de biziz. Taban tabana böyleyiz. Hele sosyal paylaşım ağlarının her birimize kolayca inşa ettiği şahsi duvarlar da eklenince yine sanal alemdeki klasik iletişmeyi dahi bıraktık. Herkes herkesle interaktif, karşılıklı etkileşim içinde yaşamını sürdürüyor.

Uçsuz bucaksız bir mahremiyet meydanı... Kişisel, kurumsal ve hatta devlet sırlarının saçılımı buralarda olabiliyor, düşünün... Yalnızca ilgilileri için gerekli bilgilerin herkes için erişilebilir olması da malumumuz. Artık hangi şey malumumuz ve malumatımız değil ki?!... Kafalar kazan. Kafalar kayıp. Tamam. Bu şeffaflık iyi. Belki aradığımızdı. Karşılıklı bilgi alış verişi. Kolayca bir akış, serbest geçiş. Bu da güzel. Ancak her şeyde olduğu gibi art niyetli kuş bozuntuları da bütün bu nimetleri kendi kötü emelleri için kullanmaktalar. Kimileri çok iğrenç ötüyor. Ötekine saygı, berikine sevgi gibi hiç bir ahlaki ölçüyü esas almaksızın, gerçek hayatlarındaki ilkesizliği ve savrukluğu buralara da olduğu gibi taşıyorlar. Masum sürüler ve yeni palazlanan yavrular için tehlike riski taşıyorlar. İstedikleri kamu oyunu oluşturmak için hep birden çamur atıcı örgütlü kuşlar var. Kuş demeye bin şahit ister. Bir çeşit uçan sürüngen.

Elimize geçen nimetlerin elimize geçme boyutları, kullanım niyet ve biçimleri konusunda yeterli bilinçte değiliz. Bütün bu imkanları barındırdığı riskleri dikkate alarak yeniden değerlendirme ve yeni bir tasarrufa gitme zamanı geldi de geçiyor. Bir sosyal medya ilmihali yakındır diyorum. Fakat yap veya yapma emrivakilerinin maddelendiği soğuk ve halsiz bir ilim olmasa ne iyi olur. Bilinçlendirici ve etkileyici olsa...

Bütünüyle sosyal medyayı ve özelde tivitter'ı başka hiç bir kuşa zarar verme amacı gütmeksizin neşe ve üretkenlikle cıvıldamak imkanı olarak algılıyorduk. Kuş cenneti gibi. Çeşitliliğe yer açan bir kuş bahçesi ya da... Martı veya karga... Kumru, güvercin, sığırcık... Papağan, bülbül veya serçe fark etmez. Sonra da bin bir çeşit ses ve güftede farklılaşan cıvıltıların üst bir ahenkte buluşarak insanlığın evrensel marşına ön ayak olacağı hayalini kurmuştuk. Öyle de oldu. Hayır öyle de olmadı.

Ne sosyal medyada ne gerçekte varlığa bir yararlılık, insanlığa bir katkı değeri olmadıktan sonra hiç bir sözün, eylemin, kıpırtının değeri yok. Nimetler zarara ve başka türlü külfetlere dönüşüyor böyle. Bu nimetlerin bir çeşit hastası olsak ta...Lokman Hekim'in adının geçtiği surenin altıncı ayeti bir şey öğretmiştir insana. Lehve'l hadis'in kıymetsizliğini...Ona dikkat etmemizi. Boş ve anlamsızlığın, amaçsızlığın savrukluğun olabildiğince uzağında bir yaşam kurmamız gerektiğini...

Yıllar geçiyor. Çoğu şey gibi daha dün elimize geçirdiğimize inanamadığımız iletişim nimetleri de anlamsızlaşıyor. Anlamsızlık her yerde ve her şekilde katlanılması zor bir mahrumiyete, bir çeşit yok oluşa dönüşüyor. Dünyanın kendisi, eğer ona hep beraber bir anlam katma çabasında olmazsak topyekun bir Lehve'l hadis'e dönüyor.