Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Aralık 2012

Kuvvetler ayrılığı

Kuvvetler Ayrılığı ilkesi; yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı ayrı organlar olarak faaliyet göstermesi ve birbirlerine karışmamaları/karışamamalarını ifade etmektedir. Belirlenen yetki ve sorumluluklar çerçevesinde hareket eden bu organlar sistemin işleyişinin teminatını oluşturmaktadır.

Kuvvetler Ayrılığı ilkesini benimsediğimi ve bu ilkenin gerçek anlamda uygulanmasının önemine inandığımı belirtmek isterim. Zira yetkisini artırmak ama sorumluluklarını azaltmak eğilimi insanoğlunda var olagelmektedir. Yapılan işlerin sınırlarının belirlenmesi, denetlenmesi ve bu yapılırken de kuralların belli olması, denetlenen kişilerin de hukukun koruması altında olmasının önemi büyüktür.

Yasama organı (meclis) kanunları yapar, yürütme (hükümet) yapılan yasalarla ülkeyi yönetir ve yargı da yürütmenin ve yasamanın yasalara uygun çalışıp çalışmadığını denetler. Buraya kadar ilkesel olarak bir sorun bulunmamakla birlikte bu uygulamada çokta kolay olmamaktadır.

Hükümet ve paralel düşünenler yargının yürütmeyi engellediğini, muhalefet ise yürütmenin yargının alanına girdiğini öne sürerek Kuvvetler Ayrılığı ilkesinin ihlal edildiğini belirtmektedir. Hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin bu durum Kuvvetler Ayrılığı ilkesinin çiğnendiğini göstermektedir. Kuvvetler Ayrılığı ilkesi gerçekten çiğnenmekte midir? Yakın döneme baktığımızda "yerindelik denetimi yapmaması" gereken Anayasa Mahkemesi Meclisin çıkardığı kanunlarla ilgili olarak yerindelik denetimi yapmıştır. 367 kararı buna en güzel örnektir. Danıştay'ın da verdiği ve çok tartışmalı olan kararları bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki Hükümetin ve Meclisin yaptığı her işlem mükemmel, mahkemelerin de verdikleri her karar kötü değildir. Veya bizim atadığımız hakimlerin verdiği kararlar iyi önceki hakimlerin verdikleri kötü mantığı da yanlıştır. Zira mahkemeler veya hakimler birilerinin değildir olmamalıdır.

Olması gereken mahkemelerin bağımsız, tarafsız olmasıdır. Yargı denetlerken kendilerine verilen yetkiler ve kıstaslar doğrultusunda denetlemeleri, incelemeleri gerekmektedir. Mahkemenin kanunlara aykırı işlem yapmasından daha tehlikeli bir durum bulunmamaktadır. Ne yazık ki ülkemizde yüksek mahkemeler siyasi olarak algılanan ve tepki ile karşılanan kararlar vermişlerdir. Ancak bu tür kararlar verilmiş olması kesinlikle Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin hatası değildir. Sistemleri uygulayanlar insanlardır. İnsanların kalitesi sistemlerin çalışma kalitesini artırır. Tersi bir durumda ise başarısızlık hepimize sirayet eder.

Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı yönünde herkes tarafından ileri sürülen görüşler bulunmakta ancak bu görüşler tarafsız ve bağımsız bir yargıyı değil yandaş ve işbirlikçi bir yargı isteğinin olduğu izlenimini bizde doğurmaktadır. Yargının kararları her zaman doğru olmayabilir. Gecikmelere de neden olabilir. Ancak gerçek bir yargı denetiminin olmamasının vereceği zararın yanında yaşanabilecek yanlış kararlar kıyas edilemeyecek kadar hafif kalır.

Yürütme ve yasama gerçek bir yargı denetimine her daim açık olmalıdır. Bu irade ortaya konulmalıdır. Yargı organlarını oluşturan hakimler yaptıkları işin önemini unutarak "muhalefet" görevi üstlenmeye kalkmışlar ve Kuvvetler Ayrılığı İlkesine en büyük zararı vermişlerdir. Zira yargının sınırlarını keyfi olarak genişleterek ellerindeki gücü hoyratça kullanmış, yürütmenin de kendilerince doğru olduğuna inandıkları işleri yapmak için yargının da kendileri ile birlikte hareket etmesi gerektiği inancının doğmasına neden olmuşlardır. Baştan itibaren yargı yargı görevini yapmış olsaydı ne yürütme yargıya müdahale edebilir ne de bu gücü kendinde bulabilirdi. Yürütme ile mücadeleyi yargıya bırakan ve onun arkasından kaçak güreşen muhalefet ise şu an kuvvetler ayrılığı ilkesinin çiğnendiğini söylemekte ancak inandırıcı olamamaktadır. Zira o da dün kuvvetler ayrılığı yargı tarafından çiğnenirken menfaatine olan bu durumu alkış tutarak izliyordu.

Tüm bu yaşananlara rağmen yargıyı yürütmenin etkisinden uzaklaştırmak, yargıyı oluşturan hakimlerin hukuku önceleyecekleri ellerindeki gücü halk için kullanmalarını sağlamak zorundayız. Eğer bunu gerçekleştiremez isek; yargı, yürütmenin alanına, yürütmede, yargının alanına tecavüzde bir beis görmeyecektir. Netice kuvvetlinin her şeyi belirlediği bir kaosu doğuracaktır.