Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2446.33
BIST 100
10173.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Şubat 2019

Kuyruk Acısı

Tanzim satış kavramıyla birlikte gündemimize gelen “kuyruk” meselesi sistemli bir şekilde sulandırılıp konu aslından uzaklaştırıldı. Fırsat kollayanlar hemen mal bulmuş mağribi gibi bütün kozlarını sınır tanımadan kullanıyorlar.

Kuyruk nedir bilmeyen bir millet değiliz. Öyle çok geriye gitmeye gerek yok. Daha birkaç hafta önce 2.500 liraya Yılmaz Özdil’in kitabını almak için kuyruk oluşturanlara şahit olduk. O kuyrukta gözyaşları içinde poz verenlerin bugün çıkıp da tanzim satışları eleştirmesine gülünmez bile.

Mağazaların göstermelik indirimleri için sabahın en erken saatinde mağaza önünde sıralananlara ne demeli? Oradaki keyfi yığılmaları görmeyip de bir oyunu bozmak için devletin müdahalesi olan tanzim satışları eleştirenleri nasıl samimi bulabiliriz ki?

Sebzeler için açılan tanzim satıştan yıllar önce- bugünkü iktidar döneminde değil- yine devlet eliyle açılan halk ekmekler ve et balık kurumları hizmet etti insanlarımıza. Daha uygun fiyatta satılan ekmeğini almak için kuyruğa girenlere kimsenin sözü olmazken bugün sebze için kuyruk oluşunca bunu kirli siyasetine alet edenlerin halka değil ranta hizmet ettiği de anlaşılıyor net olarak.

Biz kuyruk nedir biliriz. 12 Eylül ihtilalinin ardından sokağa çıkma yasağı olduğu dönemlerde belirli saatlerde satış olan yerlerde karaborsacılardan kalan ne varsa alabilmek için kuyruk beklediğimiz çok olmuştu. Hem de indirimli satış falan değil, en yüksek fiyattan, hem de ne bulabiliyorsan onu alma şartıyla.

Tanzim satış noktaları faaliyete geçtikten sonra maketlerdeki fiyatların düşüşe geçmesi atılan adımın ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor.

Şu tespiti de paylaşma fayda görüyorum; “Devlet ekmek satınca fırıncı olmuyorsa, et balık satınca kasap olmuyorsa, sebze satınca da manav olmaz.”

Ozan Arif Hepimizin

Ozan Arif’in ilk dinlediğim kasetleri Almanya’dan kaçak yollarla getirilen ve yasaklı kasetler olarak adlandırılan kasetleriydi. 12 Eylül’ü, Kenan Evren’i ve genel anlamda darbecileri eleştiriyordu o kasetlerinde. Elbette bizlerde hem darbeye hem de darbeci zihniyete karşı olduğumuz için büyük bir keyifle dinlemiştik o türküleri, şiirleri.

Ozan Arif yasağı kalkıp da Türkiye’ye gelince de dinlemeye devam ettim Ozan’ı. Artık yasaksız kasetler yapmaya başladı ama Ozan Arif bildiğimiz Ozan’dı yine. Dilinin keskinliğini hiç yumuşatmadan devam etti sanatına. Ondan da beklenen elbette böyle bir tavırdı.

Yıllarca türküsünü yaptığı, şiirini söylediği sevdasına siyaset sahnesinde de destek vermek isteyip siyasete atılmak isteyince buna beklediği desteği bulmadı. Elbette bunu da eleştirdi şiirinde. Hem de kendine has keskin üslubuyla.

Daha sonra siyasi tercih olarak Mhp’den de uzaklaştı Ozan Arif. Yaptığı açıklamalarla da İyi Parti’ye yakın göründüğünü de ifade etti. Benim nazarımda Ozan Arif bildiğim, tanıdığım Ozan oldu her zaman.

Hak vaki olup da Ozan Arif aramızdan ayrılınca Ozan Arif’i sahiplenme çabalarına şahit olduk. Hatta “Bizim ülkücülükle ilgimiz yok.” diyenler bile bir anda cenaze sahibi rolüne soyundular.

Ozan Arif bu toprakların ortak değeridir. Cenazesine de her kesimden insan gidebilir. Gitti de. Ozan’ın bağlamasını eline aldığı günden bu yana en ağır eleştirileri yaptığı Chp’nin bile temsilcileri vardı cenazede. Şimdi Chp Ozan Arif’i sanatçı olarak değerli bulduğu için cenazeye katıldı dersek kendimizi kandırmış oluruz. Hiçbir şey demeden bunu da anlayışla karşılayalım gitsin.

Cenazeleri siyasi arenaya çevirip oradan mesajlar göndermek hem merhumun ruhunu incitir hem de halisane yapılması gereken bir adımın değerini düşürür. Cenazeye git, duanı et, Fatiha’nı oku. Gerisini kurcalayıp da maneviyata dokunma. Kim gelmiş kim gelmemiş onun hesabını Yaradan yapar elbet.

Ben gözünü ve sözünü budaktan sakınmadan bir ömür süren Ozan Arif’e Allah’tan rahmet, sevenlerine sabırlar diliyorum.