Dolar (USD)
32.94
Euro (EUR)
35.70
Gram Altın
2528.18
BIST 100
10891.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Lübnan izlenimleri etnisite

Filistin davası, Gazze ve özellikle Aksa Tufanı’na destek ziyaretleri için bir Lübnanlı iki Filistinli olmak üzere dört kişi olarak bu sefere katılmak nasip oldu. Çok yönlü ders ve ibretlerle dolu bu seyahatimizden biraz da ülkeden izlenimler paylaşalım.

Nüfusu yaklaşık 6 milyon, başkenti Beyrut, ulusal ve resmî dili Arapçadır. Fasih Arapçanın yanı sıra halk arasında daha çok (âmmice/avam dili) Lübnan Arapçası da kullanılmaktadır. Birçok İslam ülkesi gibi uzun yıllar Fransız işgalinde kaldığı için Fransızca da yoğun kullanılan bir dil. Özellikle Hristiyan bölgelerinde sekülerleşmiş diğer halklarda bu yabancı dil daha yaygın. Bunu cadde ve sokaklarda sıkça bulunan Fransızca tabelalardan da hemen anlıyorsunuz.

Lübnan’da halk küçük azınlıkları saymasak üç ana kısma ayrılıyor. Sünni Müslümanlar, Şiiler ve Hristiyanlar. Rivayetler muhtelif olmakla beraber, vikipediaya şu bilgileri veriyor: “Lübnan İstatistik firması tarafından yürütülen demografik bir araştırma, nüfusun yaklaşık %27'sinin Sünni, %27'sinin Şii, %21'inin Marunî, %8'inin Rum Ortodoks, %5'inin Dürzi, %5'inin Melkani ve %1'inin Protestan olduğunu ortaya çıkardı.” Bu etnik gruplar genel olarak kendilerine ait gettolarda kümelenmiş olmakla beraber, karışık halde bulundukları bölge veya mahalleler de var. (https://www.google.com.tr/search?q=l%C3%BCbnanda+demografik+yapı)

Hristiyanlar, başta Fransa olmak üzere Avrupa tarafından finanse ediliyor, korunup gözetiliyor. Bu destek, Hristiyanların yaşadığı bölgelerde net bir şekilde görünüyor. Binaların bakımlı, yeni, daha yüksek olması, şehir planının daha düzenli olması, cadde ve sokakların daha geniş ve düzenli olması bunun bir sonucu. Diğer yandan cadde, sokak ve çevrenin gayet temiz ve düzenli olması da hemen göze çarpıyor. Tabi buna bağlı olarak; lüks konfor, gayri İslami giyim tarzları, içki ve eğlence mekânları da daha çok göze çarpıyor. Doğrusu bu bölgelerle bir işimiz olmadı. Ancak gideceğimiz yerlere giderken yol üstünde görünen manzaralar ve Lübnan’daki kardeşlerimizin verdiği bilgilerin te’yidiyle bu sonuca vardık.

Şiiler de İran tarafından aynı şekilde korunup gözetiliyor ve her şekilde destekleniyor. Buna bağlı olarak Şiilerin yaşadığı bölgeler de Hristiyanlarınki kadar olmasa da orta hallice bir durumda. Yukarda saydığımız hemen her konuda Müslümanlardan çok daha iyi durumdadırlar. Zaman içinde onların İsrail tarafından yakılıp yıkılan mülteci kampları, devasa binaların yapıldığı modern şehir görünümüne ulaşmış. İran’ın gizli aşikâr yapmış olduğu büyük yardımlarla Şiilerin refah seviyesi ve mali durumlarının çok iyi durumda olduğu ifade ediliyor.

İran’ın vekâlet ordusu olarak teşkil ettirdiği “Hizbullah” sadece Lübnan devletinde bir siyasi baskı unsuru olarak kalmıyor. Aynı zamanda buradaki Şii nüfusa ciddi bir moral ve maddi destek vesilesi de oluyor. Bu askeri güç bir yandan vekâlet ordusunda nefer olan Şiilerin dolgun maaşlarıyla Şii halkı kalkındırıyor. Ama bunun çok daha ötesi olan ülkenin; ziraî ticarî, sına-î, gayrı menkul vs. rantından da ciddi oranda istifade ve istismar yolu açıyor. Bu da Şii halkın maddi güç ve refah seviyesini gözle görünür şekilde yukarı taşıyor.

Şiilerin bölgesinde dikkat çeken bir durum da çok az caminin bulunmasıdır. Bu camilerin de daha çok o bölgelerde yaşayan Sünnilere ait camiler olduğu ifade ediliyor. Zaten Lübnan’daki Şiilerin namaz niyazla pek de bağları kalmamış. Bilindiği üzere cami yokluğu İran şehirlerinde de aynıdır. Hele Sünnilerin cami yapmasına ise asla izin verilmiyor. Evet, Avrupa’da ABD’de veya herhangi bir garı müslim ülkede cami yapma izni alınabilir. Ama İran’da özellikle Humeyni’nin ADB, İngiltere ve Avrupa kontrolünde yaptığı devrimden sonra İslam düşmanlığı daha da sıkılaştı ve sistematik hale geldi. Bu darbenin “İslam İnkılabı” olarak etiketlenmesi, ülke isminin de “İran İslam Cumhuriyeti” olarak lanse edilmesi, büyük bir algı operasyonuydu. Ancak bu isimler bile ilam âlemine çok pahalıya mal oldu ve olmaya da devam ediyor.

Müslümanlara gelince büyük oranda sahipsiz ve dağınık durumdadırlar. Buna bağlı olarak Müslümanların yaşadığı bölgeler de fakrı zaruret hemen göze çarpıyor. Az bir kısmı hariç şehir planı yok denecek kadar zayıf. Binalar büyük oranda gecekondu evlerden oluşuyor. Az da olsa göze çarpan modern ve yüksek binaların çevresinde yine gecekondu küme evleri tuhaf görüntüler oluşturuyor. Böylesi yüksek binalar, daha çok Hristiyan veya Şiilere ait otel, İşhanı veya benzeri ticari binalardan oluşabiliyor. Yukarda da belirttiğimiz gibi yer yer etnik grupların iç içe yaşadığı yerler de az değil.

Çevre perişan, cadde ve sokaklar, çöpten, kir ve pislikten geçilmiyor denecek kadar bakımsız. Yollar çoğunlukla bizim köy yolları veya kenar mahallelerdeki yamalı asfalt yolları andırıyor. Hatırı sayılır miktarda petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülke, Haçlı-Siyonist kıskacında olduğundan iktisadi olarak da acınacak durumdadır. İşgal ve sömürünün getirdiği ekonomik krizlerin izleri ise Müslümanların yaşadığı bölgelerde iliklerde hissedilecek kadar derin ve etkili. Allah (cc) tüm İslam diyarının bağımsız ve özgür olacağı günleri çabuk eylesin. Âmîn!


 
VF kat sağ