Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2500.05
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Ocak 2023

​"Masada lâf çok, çekişme çok, karizmatik lider yok!"

Koyu muhaliflerden Cem Toker, bizim de misafir olduğumuz programda, seçim kazanabilmek için “karizmatik liderliğin” ne kadar mühim olduğunun altını çizdikten sonra, “Altılı masadakilerden hiçbirinin karizmatik lider olmadığını” vurgulamıştı.

“O masanın etrafında 6 değil, 76 parti de olsa, hiç!” diyen Toker (özetle) şöyle devam etmişti:

Cumhurbaşkanlığı seçimini karizmatik liderliğinden ve elindeki imkânlardan istifade ederek Recep Tayyip Erdoğan kazanır. Ben, muhalefettekilerin yerinde olsam, Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok milletvekilliği seçimine asılırdım!” (*)

*

Evet…

Bir kişi karizmatik liderse bunu dostları da düşmanları da, destekçileri de muhalifleri de kabullenmek mecburiyetinde kalır.

Politikalar, onun yanında ya da karşısında olmaya odaklanır.

Kim ne derse desin, masa etrafında bir araya gelen genel başkanların öncelikli motivasyon kaynağı Sayın Erdoğan’ı devirebilme hedefi değil mi?

Mesele dönüp dolaşıp buraya gelmiyor mu?

Batı’nın dev medya organları, Sayın Erdoğan’ı hedef almıyor mu?

Cem Bey’in “oraya odaklanın” diyerek işaret ettiği “mümkün olduğunca fazla sayıda milletvekili çıkartma” hedefi de aynı konuyla ilgili şüphesiz.

Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması, Meclis’teki gücünü ise epeyce kaybetmesi halinde ülkeyi yönetmekte iyice zorlanacağı ve bu durumda fazla dayanamayacağı hesap ediliyor.

Muhalefetin Meclis’te büyük çoğunluğa sahip olması halinde “başka süreçlerin” yolunun da ardına kadar açılacağı düşünülüyor.

*

Varsa yoksa Erdoğan yani…

Ya da karşısına çıkacak ismin, Erdoğan karşısında ne yapabileceği…

Altılı Masa’nın dün açıklanan bilmem kaç maddelik “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin sokaktaki vatandaşı zerre kadar ilgilendirmediği malûm.

Epeyce vakit önce, yine bir araya gelerek Anayasa Değişiklik Paketi’ni açıklarken, “Bugün demokrasimiz açısından tarihi bir gün” dediler.

Hatta, o günün anlam ve önemini vurgulamak için “Bugün demokrasimiz için tarihi bir gün” cümlesinin sonuna koca bir “ünlem” işareti de yerleştirdiler.

Yerleştirdiler de ne oldu, o günün hangi gün olduğunu ve o pakette neler yazdığını bilen, hatırlayan var mı?

Bunlar vatandaşın umurunda mı?

Sokakta konuşulan ne?

“Bunca vakittir aday belirlemeyenler, masa altından ha bire birbirlerini tekmeleyip duranlar, bu kadar büyük problemlerle, bu kadar şedit düşmanlarla boğuşan bu koca ülkeyi nasıl yönetecekler?”

*

Vatandaşın karşısına “karizmatik lider” ile çıkacaksın, konu Cumhurbaşkanlığı seçimiyse eğer.

Açıklanacak aday kim olursa olsun karizması şimdiden çizilmiş durumda oysa!

Yetkileri kâğıt üzerine kalacak ve “kritik denilen” her meselede masadakilerin tamamından “izin” almak mecburiyetinde olacak bir sembolik cumhurbaşkanı.

Merhum Fahri Korutürk’ten de sembolik bir Cumhurbaşkanı.

Birileri, “Yetkiyi ele geçirdikten sonra, kim dinler genel başkanları. Milletin oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen o yetkileri de bir güzel kullanır! Bugünkü mutabakat metninde yazılanlar da uygun hamlelerle işlevsiz hale getirilir!” dese de, mesele öyle değil.

Mevcut yetkileri her türlü engellemeye rağmen kullanabilmek de “karizmatik liderlik” ister.

Bu da, en koyu muhaliflerden Cem Toker’in de ifade ettiği gibi o masada yok, masanın etrafında dolaşan isimlerden birinde de yok!

Burası böyle.

Peki ya, diğer mesele?

Meclis meselesi?

Bu seçimden Cumhur İttifakı’nı çok zorlayacak bir Parlamento tablosu çıkabilir mi?

İstanbul ve Ankara’nın kaybedildiği yerel seçim elbette buraya tam olarak ışık tutmaz ama Cumhur İttifakı’nın o süreçten ders almaya çalışmasında da sakınca olmasa gerek.

Özellikle İstanbul Seçimi’nden.

Cumhur İttifakı’nın Adayı Sayın Binali Yıldırım, ilk turu –itirazlar sonucunda- birkaç bin oy farkla geride tamamladı değil mi?

İsmi pek duyulmamış bir isim, CHP tarafından “Başkan Adayı” olarak açıklandığında herkes, CHP’liler dahil herkes, o seçimi açık ara Sayın Yıldırım’ın kazanacağını düşünüyordu.

O ilk günlerde iki aday arasında 15 puandan fazla fark vardı.

Sonuçta neler oldu gördünüz.

“HDP’liler destek verdi, şunlar destek verdi, bunlar destek verdi, sandıkta şunlar döndü bunlar döndü”…

Kim ne derse desin, rakip adayın bu kadar oy alabileceğini ilk başlarda kimse beklemiyordu.

O ilk günlerde hangi partilerin işbirliği içinde hareket ettiği de biliniyordu!

Bugün…

Size, “O seçimde Teşkilât iyice motive olsaydı, ilçe belediye başkan adayları ve belediye meclis üyelikleri tercihlerinde çok daha özenli davranılsaydı, sandıklara iyice sahip çıkılsaydı, Ak Parti sürecin iletişim kısmını sağlıklı bir şekilde yönetilebilseydi, ilk turdan farklı bir sonuç çıkmaz mıydı?” sorusunu yöneltsem…

Kahir ekseriyetiniz “Elbette çıkardı, sonuçta birkaç bin oy fark!” diyecektir…

Bu cevap da bizi “Seçimi kazanmak, her şeye rağmen AK Parti’nin elindeydi!” sonucuna götürecektir.

Seçimin “tekrarlanması” için o kadar ısrar edilmesine dair değerlendirmeler de malûm…

Tartışma programlarında “AK Partililer” tarafına oturtulanlar, “Ne iyi oldu da seçim tekrarlandı!” mı diyorlar bugün?

Her neyse ne, mühim olan geçmişten ders çıkartmak!

Uzatmayalım:

Bu “çok kritik” süreçte de aday tespitleri elbette büyük önem taşıyor.

Karizmatik Lider” avantajına sahip olmak elbette çok mühim.

Bununla birlikte, nereden kimlerin aday yapılacağının da sonuç üzerinde büyük etkisi olacak.

Hemen herkes yaşadı yerdeki politikacıların neler yaptığını, nereden kazandığını, insan ilişkilerinin, aile yaşantısının, harcama kültürünün nasıl olduğunu çok iyi bilir.

Vatandaşın karşısına, -getirilen bilgilerin, referans kaynaklarının yanlış olmasından dolayı-olmayacak isimlerle çıkarsanız, durumu toparlamanız çok zor olur.

Dürüst, ilkeli insanlar kapıları aşındırmazlar, etrafta dolaşıp durmazlar.

Onları sessiz yığınlar takdir eder ama bu takdir yukarılara –pek- ulaşamaz.

Böyle olunca da…

Toplamda büyük kayıplar meydana gelir!..

*

Ben “aday tespitine” dikkat çektim, siz konuyu başka alanlara da yayabilirsiniz.

*

Yazıya koyu muhaliflerden Cem Toker’in “Erdoğan bu seçimi kazanır. Ben muhalefetin yerinde olsam milletvekilliği seçimine asılırım!” şeklindeki “tavsiyesi” ile girmiştik ya…

Evet, doğru söylüyor.

Milletvekilliği seçimi de çok çok önemli.

Bir Cumhurbaşkanlığı, bir Milletvekilliği seçimi.

Uçağın iki kanadı gibi.

Biri olmazsa, olmaz!..

(*) Akit TV, Sabri Balaman’la Derin Kutu

Bunlar başkanın olduğu durumlarda da olabilir ama olmadığı durumlarda mutlaka olur ve çok fazla olur. 6'lı masadaki "başsızlık" hâli büyük sıkıntı. Nitekim, Müzmin Erdoğan muhaliflerinden Cem Toker, Gazeteci Sabri Balaman’ın bizim de katıldığımız Akit TV’deki Derin Kutu adlı programında, altılı masadaki “en büyük eksikliğe” vurgu yaptı: “O masanın etrafında 6 değil 76 parti de olsa hiç!..

Ortada ‘karizma’ yok!”

Konuşmasının sonraki bölümlerinde, Sayın Erdoğan’ın elindeki imkânlardan ve “Karizmatik Liderliğinden” istifadeyle Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni kazanmasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtti Cem Toker…

“Ben altılı masadakilerin yerinde olsam, Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok, milletvekilliği seçimine asılırdım!” yollu cümleler kullandı.