Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Temmuz 2017

MEKAN BİZİZ, ZAMAN BİZ

Gazeteniz kalemiminizin serseriliğine hürmet ediyorsa tamamdır. Serseriliği; dayatılmış düzene karşı çalınmış zihinsel bir ıslığa uyanmak biliyorsanız da tamamdır. O ıslık sizi mükemmel sanılandan geri alacak ve ilk elliğe, fıtri düzeninize döndürecektir. Gerisin geriye, en ileriye koşarken akla, mantığa düşüp takılın. Endişelenmeyin. Devam edin. Hep ilk el liğe, kudret elinden "soysuz insan ellerine-belki kendinize" düşmediğiniz başlangıçlara doğru arkanıza bakmadan devam edin.

Yaz geç gelse de, geldi. Tabii sürecini yaşamayan her şey gibi ani ve keskin hissedildi. Halbuki adı üstünde; Temmuz... İklimin bizi şaşırttığı, gelmesi gereken zamanların çok sonrasında geldiği durumlar için diyorum. Her şeyin olağan akışına olan alışkanlığımız, başlangıcı ne kadar da unutturmuş. Kapılıp gitmişiz. Hemen her tabii unsurun tam saatinde mesaisine başlayan, yan çizemeyen birer memur olduğuna çok fazla alışmışız be... Mesela güneşin. Dünya dükkanını açan en birinci esnaf gibi gülümseyerek açılmasına ve dokunduğu her şeyi hayata açmasını nasıl kanıksamışız...Tersi bir durumda birbirimize bakıyor ve vazifesini icra etmiyor diyen ekşi bir yüzle Yüce Amir'e şikayet bildirimi yapacak gibi oluyoruz.

Ne var ki bu mesai değişiklikleri de o vazifeye dahil. Bu şaşırtmacalar. Bu hadi bakalım şimdi ne yapacaksınız, görelim bakalımlar...İlginç bir nedene bağlı olmalı.

Zamanın, mevsimlerin, iklim değişikliklerinin değişmez ve bilinen akışının dışına çıkmış olmasının bilimsel mazeretleri, izahları var. Ve çoğu defa insanın da bilinçsiz tasarruflarıyla insanın mahareti. Kiracı rahat durmuyor yani. Sözleşmesizmiş gibi davranıyor.

Emanete ihanet içinde...

Emaneten gelişine inanmıyor. Kendinin sahibi kimse artık...Varlığı sahipleniyor. Hem de kötü sahipleniyor. Maganda usulü. Ne kendisine, ne başkasına yar olamayacak şekilde.

İçinde yaşadığımız mekanın bize ayrılan noktasında mekana karşı nasıl bir tutum içindeyiz? Sorusu "Hadi canım sende!" denilen türde bir soru olarak cevapsız kalmaya mahkum. Bu imkanla da ilgili değil. Mekanın kendisi bir imkan zaten. Kendi imkanlarıyla doğan bir rızık/ yararlanma aracı.

Bunun küçük bir örneğini dört-beş tarafı denizle kaplı bir parça karada gördüğümde içimi sevinç kapladı. Yerleşim alanının bütününe baktığımda; bir kısmı diğer kısmının geri dönüşüm kutusu gibi duruyor. Para burada da insanları kalın ve çok işaretçi bir parmak gibi ikiye ayırmış. Olsun. Her çağda, her yerde yapıyor bunu zaten. O da insanın kulu, n'apsın...Zengin kesim henüz on bin yıl kullanılacak eşyasını çöpe attığını sana dursun, aslında mekanın diğer yarısına parasız satmış oluyor. Duysalar kesin para isterler mi ki demeden edemiyoruz. Kumaşı solmuş olsa da güneşe dur diyen şemsiyeler, denize doğru sallandıkça sallanan salıncaklar ve envay-ı çeşit eşyalar...Modernizmin o daima yenilenen, eskimeyi, ihtiyarlığı/seçilip gelmişlik kıymetini, kökleşme duygusunu bilmeyen zıpçıktılığı, "aa o da bizim olsun"culuğu, "biz de alsak ya"lığı sağolsun.

Mekan sürekli temizleniyor. Süpürgeler de oradan. Oh olsun. Belediye park-bahçeden artan çiçeklerin hepsi toprakla buluşturuluyor. Ev önleri deniz suyuyla ak-pak ediliyor. Çünkü evler iki oda bir derya...Saksısında bir başka, dört beş yanı su ile kuşatılmış ve sudan surları aşamayacak kadar küçük bir başka mekan! Bilmece gibi yazdığımın farkındayım. Alın size yaz eğlencesi.

Kendinize iyi bakmasanız da olur. Herkes bir diğerine baksın. Yakınlar birbirinin bakım aynası olsun. Mekanınıza iyi bakın. Zaman mevsimleriyle bizim huyumuzu alıyor. Mekan da...

Huysuzluğu bırakalım diyorum kısaca...Bu yaz bir imkan olsun.