Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Mart 2015

Mevlana Hümanist midir?

Hümanizm, zannedildiği gibi sevgi, kardeşlik, barış, hoşgörü, insaf, şefkat, anlayış, merhamet demek değildir.

"Hümanizm, dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünü ört-bas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesidir" der, Kemal Tahir...

Hümanizm sevgi merhamet olsaydı, Hümanizmin zirve yaptığı Rönesans döneminin kaşifi, Vasco de Gama, o zamana kadar tam bir barış denizi olan Hint Deniz'inde, ele geçirdiği Müslüman Hacıların el ve kulaklarını çuvallarla Müslüman hükümdarlara gönderebilir miydi?

Batı Medeniyetinin dört asırlık serüveninde, yüzlerini ağartacak kayda değer bir "İnsancıl" icraatları bulunmazken, yüz milyonlarca insanın canına kıymakta hiç tereddüt göstermemişlerdir. Sadece II. Dünya Harbinde 60 milyon insan öldürmüşlerdir.

Hümanizm, insancılıktır, insancıllık değildir. İnsan-merkezciliktir. Hümanizm "Tanrının hoşnutluğu" değil "insanın hoşnutluğu" esas almaktır.

Hümanizmin Sekülarizmle-Laiklikle sıkı bir bağlantısı vardır. Kanunların düzenlenmesinde Tanrı değil, insan esas alınır.

Hümanizm genelde deizm, agnostisizm ve ateizm ile bütünleşebilir. Hümanizm, doğaüstü güçlerin varlığıyla ilgilenmez, seküler hayat ve her otorite karşısında insanı yüceltme çabasıdır.

Hümanistlere göre, tanrı, kendi mekanında, Tanrı kentinde yaşamalıdır. Sezar'ın ve Tanrı'nın alanları ayrılır. Din, hayattan vicdanlara sürgün edilir.

Bizim "Laikçi" lerin sık sık dile getirdikleri "Din Allah'la kul arasındadır", "Din vicdan işidir" tarzı ifadeler tam da hümanizmdir. Allah hayata karışmasın anlamındadır.

Hümanizm, tanrı-insan mücadelesinde tanrıya karşı insanın kutsanması, insanın, tanrılaştırılmasıdır.

Eski Yunan Mitolojisinde tanrılarla-insanların karşıtlığı, gou0308k-yer cu0327atısu0327ması vardır. O dou0308nem insanlarının sanal tanrıları, insanın amansız düşmanıdırlar.

İnsanın bu tanrılara karşı mücadelesi, bir bakıma dünyayı kendisi için daha yaşanabilir bir duruma getirme savaşıdır.

Iu0307nsan-tanrı zıtlaşması, sanal, uydurma, mevhum tanrıların insana zulmetmesi Prometheus efsanesinde anlatılır.

Yunan tanrılarının en güçlüsü ve ünlüsü Zeus'tur.

Ortacu0327agu0306' da Zeus'un yerini, ilahiu0302 olmaktan çıkarılıp besu0327eriu0302lesu0327tirilmisu0327 zorba, baskıcı Hristiyanlık Tanrısı alır.

Hristiyanlığın Tanrısı, insanları Zeus gibi ezmeyi sürdürür, tanrı-insan kavgası devam eder. Yunan ve Roma dou0308neminin tanrı anlayışı, devam ettirilir. İnsan doğuştan günahkar ilau0302n edilerek, basu0327tan insan-tanrı karsu0327ıtlıgu0306ı sürdürülür.

Ortaçağlarda bilim olarak sadece Iu0307ncil yorumları ve Hristiyan ilahiyatı yapılırdı. Sanat olarak ise sadece Iu0307sa, Meryem, Ruhulkuduu0308s, aziz resimleri, ilau0302hiler, edebiyatları vb yapılabilirdi. Besu0327eriu0302 anlamda sanat yapılamazdı. Yani tanrısal olan ön plana çıkarılır, insani olana yer verilmez, insan yok sayılırdı.

Ortaçağ Hristiyanlığı, insanın, hür olarak bilim, sanat ve duu0308su0327uu0308nce üretmesine izin vermezdi. Hümanizm bir anlamda işte bu zalim tanrılara karşı özgürleşmedir.

Hümanizm, mistisizmi, geleneği, kaderi kabul etmez.

Kur'an'da, daha ilk ayet besmelede, Allah merhametini, şefkatini, koruyuculuğunu vurgular. Allah, Kur'an'da insanlara çok sıklıkla akıllarını kullanmalarını öğütler. İslam'ın Allah' ıyla, Yunan-Roma ve muharref Hristiyanlığın, insan düşmanı tanrılarının benzer hiç bir tarafı yoktur.

Müsamahakarlığı öne sürülerek mahut kesimlerce hümanist ilan edilen Mevlana hümanist olabilir mi?

Erol Güngör, Mevlana ile, Mevlana sempatizanı "Solcu-Devrimci " lerin ilişkisi hakkında şu yorumu yapar:

"Bu büyük mutasavvıfları seven solcular ve devrimciler suçluluk kompleksi içinde kıvranırlar, çünkü bu adamlar, İslam Medeniyetinin her şeyine düşman olmaktan duydukları gizli vicdan azabını kendilerine büyük suç ortakları-onlara göre Mevlana ve diğerlerinin en önemli tarafı her türlü sapıklığa müsamaha göstermeleridir- bulmak suretiyle telafi ediyorlar"(*) .

(*)- Prof. Dr. Erol Güngör-Türk Kültürü ve Milliyetçilik-Ötüken,1980, sh. 198