Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2390.85
BIST 100
10246.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Ocak 2016

Millete rağmen küçük hesaplar yapmayın!

28 Şubat'tan kalma ucuz taktiklerle yine kamuoyunun zihnini meşgul etmeye çalışıyorlar. Ne var ki bu tür ucuz kumpaslar artık netice vermiyor. Çünkü karşılarında 28 Şubat'tan, Gezi'den ve 17-25 Aralık operasyonlarından tecrübeli, cesur, ülke menfaatlerini gözeten ve asla taviz vermeyen bir kesim var. Son on yıldır ülkede özgürlükçü, yeni Türkiye'ye odaklanmış, provokasyonları öngörebilen, teknolojiyi iyi kullanan, zeki, kararlı, çekirdek bir kadro oluştu. Bu tür kumpasları anında deşifre edip, karşı tarafın niyetini açık ediyorlar. En önemlisi de asla işin peşini bırakmıyorlar. Geçenlerde 2003 yılındaki çarpıtma bir haber üzerinden Diyanet hedefe oturtuldu. Oysa Mehmet Görmez, son yıllarda bilhassa bölgede yaptığı ciddi çalışmalarla önyargıları yıkan samimi ve kaliteli bir din adamıdır. Sultan Abdülhamid'den bu yana ilk defa Tanzanya ve Zanzibar'a görevli atayan Diyanet, İslam dünyasında yaşanan mezhep çatışmalarını durdurmaya dönük çağrılarını da sürdürüyor.

Mehmet Görmez, G20 Zirvesi'ne katılan liderlere gönderdiği mektupta; onlardan bulundukları otellerin pencerelerinden nice mülteciye mezar olan Akdeniz'e seyr-u temaşa etmelerini ve dünya barışına katkı sunmalarını rica etmişti. Görmez, bilindiği gibi 7 Haziran seçimlerinde HDP'nin ve paralel yapının hedefindeydi. Diyanet'in eskiden olduğu gibi resmi ideoloji eksenli faaliyet yürütmesini isteyen bu kesimler Görmez Hoca'nın medeniyet perspektifli çalışmalarından rahatsız oldular ve onu yıpratmaya çalışıyorlar. Yeni Şafak yazarı Yusuf Ziya Cömert hala meseleyi anlamamış olacak ki "Diyanet'in daha dikkatli olması gerekiyor. Başkan Görmez'in selim ve sahih efkarına ihtiyacımız var" şeklinde bir uyarı yapmayı uygun görüyor! Eyvallah yapsın da mevzu başka!

Diğer taraftan güvenlik güçlerinin titiz operasyonlarıyla Silopi'nin hendek teröründen temizlenmeye başlandığı ve HDPKK'nin çaresiz kaldığı şu günlerde Kanal D'de yayınlanan Beyaz Show adlı programa bağlanan ve kendini öğretmen olarak tanıtan bir kişi, kimilerine göre masum(!) sayılabilecek bir konuşma yaptı. Oysa bu içinde tehdit de barındıran bir terör propagandası idi. Kamuoyu, Gezi'den beri bu tür kanallarda benzer hadiselere sıklıkla şahit olduğu için(Kırmızı fularlı kız, Demirtaş'ın saz şovu ve daha niceleri) bu hadiseye de tahammül edemedi ve programın sunucusuna haklı olarak tepki gösterdi. Netice itibariyle bu arkadaş canlı yayında kamuoyundan özür diledi. Bu yetmezmiş gibi bu sefer de 1100 tane akademisyen müsveddesi "Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi gerekiyor" şeklinde devam eden bir bildiriye imza attı. Akademisyenler alenen terör örgütünü cesaretlendirmiş ve moral-motivasyon aşılamışlardır. Hukukun bu kişilere dönük bir yaptırımı olur elbette!

Bizler ne olursa olsun bu tür algı operasyonlarının peşini bırakmamamız gerekiyor. Bunlar malum kesim tarafından yürürlüğe sokulan yıpratma operasyonlarıdır. Kimin ne olduğunu nerede durduğunu artık biliyoruz. Emin olun hiç vazgeçmeyecekler. Lakin benim asıl endişem AK Parti'yi içeriden yıpratmak isteyenlerdir. Erdoğan'ı tasfiye etmeye dönük sinsice faaliyet yürüten koalisyoncu, uzlaşmacı bir kesim de içeriden yavaş yavaş kuyumuzu kazmaya devam ediyor.

Etyen Mahçupyan tartışması

7 Haziran'dan sonra oluşan mevcut tablo karşısında CHP ile koalisyon kurmanın ülkedeki kutuplaşmayı, gerginliği azaltacağını ve bir sinerji yaratacağını ifade eden yazarlarımız oldu.Etyen Mahçupyan gibi entelektüel birikimi itibariyle kimilerince kutsal bir şahsiyet mertebesine yükseltilen yazarlarımız, 7 Haziran operasyonunu anlamamış olacaklar ki AK Parti'nin başkanlık ve yeni anayasa hedeflerini sıfırlayacak bir formül olan CHP koalisyonunu önerdiler. Bunun tek nedeni bir FETÖ imalatı olan "ülkenin gittikçe kutuplaşması" sorunu olabilir mi? Elbette hayır. Çünkü ifade edildiği gibi ülkede Erdoğan'ın neden olduğu bir kutuplaşma yoktu. Kaldı ki kutuplaşma denilen şey sistemin el değiştirmesine hazmedemeyenlerin uydurduğu bir palavradır. Fakat yazarımız ısrarla CHP ile yapılacak bir koalisyonun ülkeyi rahatlatacağı savını işliyordu. Bunu "kutuplaşıyoruz, aynı gemideyiz, gelin şu kızgın demiri soğutalım" şeklinde alenen kampanyaya çevirenler bile oldu. Kuşkusuz, kutuplaşma denilen şeyin rejimin el değiştirmesine tahammül edemeyenlerin bir algı operasyonu olduğunu onlar da biliyordu. Acı olan Erdoğan'sız bir iktidar alanı istemeleriydi. Yeni yetme, acemi tetikçileriyle bu algıyı hala sürdürüyorlar!

Finans oligarşisinin gelişmekte olan ülkelere faiz üzerinden ne tür operasyonlar yaptığını çok iyi bilen Yiğit Bulut, bu lobinin işine yarayacak türden bir analiz yapan Mahçupyan'ı eleştirdi. Ardından Kayahan Uygur ve Gülay Göktürk de tartışmaya dahil oldular. Bilindiği gibi Yiğit Bulut Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı olarak, bu ülkede belki de en çok hakarete uğrayan insanların başında gelir. Bu haklı eleştirisinde de değişen bir şey olmadı. Mahçupyan, koruma altına alınarak Yiğit Bulut ve Kayahan Uygur hedefe konuldu. Türkiye'de bazı insanların, dokunulmaz, erişilmez, eleştirilemez bir seviyeye yükseltilerek kısa sürede tabulaştırıldığı bir vakıadır. Ünlü, unvan sahibi bu kişiler de zamanla kendilerini mühim bir şahsiyet olarak gördüklerinden yanılmaz ve dokunulmaz olduklarını sanırlar. Mahçupyan'ın "kifayetsiz alem" dediği gibi!

Süleyman Seyfi Öğün de benzer bir tavır içerisindeu20262000 yılında başörtüsüne sahip çıkan bir araştırma görevlisini pervasızlıkla suçlayan ve kurallara uymadığı gerekçesiyle hakkında işlem başlatılmasını talep eden biri, bugün bunun bir hata olmadığını, güvenlik gerekçesiyle böyle bir tavır sergilediğini ifade ediyor. Yanılmışım, öyle yapmamam gerekirdi demek yerine başkalarını ayıplıyor! Kimse kusura bakmasın bu omurgasızlıktır. Hoca haksızlık karşısında dik duramamıştır. Ne Mahçupyan ne Seyfi Öğün ne de bir başkası eleştirilemez değildir. Bu tür insanların birikimli olması, entelektüel faaliyetler içerisinde bulunması onların doğru yerde oldukları anlamına gelmez. Bu vakitten sonra bize unvan sahibi insanlar değil şahsiyetli, samimi, dik duran kaliteli insanlar lazım.

Saflar iyice belirginleşiyor. Maskelerin düşmeye başladığı, ezberlerin bozulduğu günlerden geçiyoruz. Kimin nerede ne maksatla mevzi tuttuğu önümüzdeki aylarda daha da netleşecek. Hiç beklemediğiniz kişilerin ya da kurumların maskesi bir bir düşecek. Yeni dönemde derdi Türkiye olmayanların gerçek yüzlerini göreceksiniz. Gittikçe bölgesel bir güç haline gelen ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bu ülkenin düşmanı çok. Koalisyon lobisinin yayın organlarına dikkat edin, fırsatını bulsalar bugün PKK ile masaya oturacaklar. Ortamını bulsalar FETÖ ile bugün el sıkışacaklar. Lakin kimse bize rağmen bu millete rağmen Erdoğan'ı tasfiye etmeye dönük küçük hesapların içinde olmasın. Büyük hedefleri olan Türkiye'yi bu vakitten sonra kimseye emanet edecek değiliz.

@sivildemokrat

[email protected]