Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Milliyetçiler CHP'ye hiçbir zaman güvenmedi

Türk milliyetçileri hiçbir zaman CHP’ye güvenmedi. Milliyetçi düşüncenin öncü mütefekkir, münevver, yazar ve şairleri, CHP ile aralarına hep mesafe koydular.

Yakın tarihi bilmeden bugünkü siyasi gelişmeler hakkında da sağlıklı değerlendirme yapmak mümkün değil. Cumhuriyet Halk Partisi’ne, millî ve manevi değerlerine bağlı olan insanlarımız tarafından hiç sıcak yaklaşılmadığı, aksine tüm seçimlerde bu partinin karşısındaki en güçlü sağ partiye hep oy verdikleri biliniyor.

Başta Yahya Kemal Beyatlı, Fuat Köprülü olmak üzere dönemin milliyetçi aydınları CHP’nin icraatlarını tasvip etmedikleri gibi bunu yeri geldiğinde belirtmekten de çekinmemişlerdir. Yahya Kemal, nüktelerinde İsmet İnönü’yü eleştirirken Köprülü Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Koraltan ile birlikte “Dörtlü Takrir”i vermiş ve CHP’ye karşı Demokrat Parti’nin kurucularından olmuştur. Ömrü boyunca DP’de yer alan Köprülü, Yassıada Mahkemeleri’nde diğer bir edebiyatçı Faruk Nafiz Çamlıbel ile birlikte yargılanmıştır. Çamlıbel’in Zindan Duvarları kendilerine yapılan zulmü anlatan dörtlüklerle doludur. Şair, “Yassıada”da yapılan baskıyı, şu hüzünlü ifadelerle dile getiriyor: “Bilmiyor gülmeyi sâkinlerinin binde biri; / Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada. / Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür; / Mâvi bir gözde elem katresidir Yassıada.” Faruk Nafiz gibi “Hececi Şairler”den olan Orhan Seyfi Orhon da İsmet İnönü’yü Hicivler adlı kitabında dörtlükleriyle yerden yere vurur. Yeni baskısını hiç görmediğim bu eserin 1951 tab’ını sahaftan almıştım. Orada İnönü’ye yönelttiği okkalı eleştirilerden birinin başlığı ilginç: “Sen, Demek Türkçüsün?” 1944’teki olaylarla ilgili rubaiyi okuyalım: “Sen, demek Türkçüsün? Öyleyse neden Türkçüleri / En şeni bir komünist uğuruna attı hapse? / O nutuk neydi? O ev basma, o işkence nedir? / Türk’ü Allah korusun, Türkçülüğün böyle ise!”

Bayrak Şairimizin de Yıldızı Barışmadı

Şiirleriyle gönüllerde taht kuran Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın da yıldızı, hiçbir zaman CHP ile barışmadı. Hele 1940’lı yılların Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile Asya’nın geçinemediğini herkes bilir. Asya edebiyat öğretmenidir ama Yücel âdeta peşinden hafiye gibi dolaşır ve onu rahatsız eder. Yücel bir kış günü Asya’nın görev yaptığı okula teftiş için gelir ve şairin pantolon paçasını çamurlu görür. “Bu ne hâl?” diye herkesin içinde küçük düşürmeye çalışınca Asya şu zehir zemberek cevabı verir: “Benim çamurlu paçalarımın ağzınızda işi ne?” Sol aydınları destekleyen Yücel, görevden ayrıldıktan sonra da Asya’nın aleyhinde, CHP’nin yayın organı Ulus’ta bir yazı yazar. Şairimiz, buna mukabil Ayın Aynasında isimli eserine de aldığı eski bakana, “açık mektup” yazar. Mektubuna, “Ulus’da tefrika edilen iddianamenizin bana dair olan satırlarını okudum. Dokunduğunuz noktalar üzerinde benim de söyleyeceklerim vardı.” diye başlar ve devam eder. Edibimizin Ayın Aynasında kitabında “Tabutluklar” başlıklı bir yazı vardır. Burada söz konusu partinin “komünistlerin ekmeğine yağ sürdüğü” ve milliyetçi aydınlara zulüm yaptığı anlatılıyor. Aramak ve Söyleyememek kitabında da İnönü’nün muhaliflerini “ırkçılar ve faşistler” olarak adlandırdığını, bunu da “hesaplı” ve “şuurlu” olarak yaptığını söyler. Aynı kitapta “İnönü’nün Çelengi” başlıklı bir yazısı vardır Asya’nın. Burada ‘Millî Şef’e çok ağır ithamlarda bulunmaktadır. Adalet Partisi’nin Kurucu Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın, İnönü için “Memlekette huzur istemiyor” şeklindeki açıklamasına Asya, 19 Mayıs 1963 tarihli yazısında şu karşılığı verir: “Gümüşpala, ‘İnönü huzuru her dilediğinin kabulünde görüyor, memleket huzurunu kendi huzuruna bağlıyor.’ dese daha isabetli konuşmuş olurdu.”

//////

Tabutluklara Giden Yol

“44 Olayları” olarak bilinen ve Türkçülük tarihinin milat noktası kabul edilen 3 Mayıs 1944 tarihi, Türkiye’de çok önemlidir. Başvekil Şükrü Saraçoğlu, 5 Ağustos 1942 tarihinde TBMM’de T ürk milliyetçiliği açısından önemli bir konuşma yapar ve “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız.” der. Bu konuşma milliyetçileri çok sevindirir. Zira İnönü’nün alttan alta desteklediği sol hareketler Türkiye’de artmış ve her yeri sarmıştır. Eminönü Halkevleri’nde İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun yaptığı konuşma esnasında sağ ve sol gruplar arasında ciddi bir gerginlik yaşanır. Nihal Atsız, 1 Mart 1944 tarihli Orhun dergisinde “Başvekil Saraçoğlu’na hitaben yazdığı açık mektup yayımlanır. Ardından ikinci mektup neşredilir. Bu mektuplar, Marksistleri himaye eden Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’i çok rahatsız eder. Ulus gazetesinin başında olan Falih Rıfkı Atay’ın desteğiyle Atsız, Ankara’da Sabahattin Ali tarafından mahkemeye verilir. 24 Nisan 1944 tarihinde Ankara’daki duruşmada izdiham olur. Milliyetçi gençler mahkeme salonunu doldurur. Mahkeme 3 Mayıs 1944 tarihine ertelenir. O gün Ankara’nın Ulus semtinde bir hareketlilik yaşanır. Gençler kendilerine yapılan baskıyı protesto eder. Bunun üzerine yükselen bu dalgayı kırmak ve gücünü azaltmak için milliyetçilerin önde gelen isimleri Said Bilgiç, Osman Yüksel Serdengeçti, Said Sadi ve Ahmet Ellezoğlu emniyete götürülür ve sorgulanır. Tutuklanmalar hızla devam eder. Atsız’ın Balıkesir’de edebiyat öğretmeni olan kardeşi Nejdet Sançar nezarete alınır. Tanınmış bütün milliyetçi isimler apar topar derdest edilir. Evlere ve kaldıkları mekânlara ani baskınlar düzenlenir. Zeki Velidi Togan ve Orhan Şaik Gökyay gibi ilim adamları da gözaltına alınmıştır. Bu isimlere Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Muzaffer Eriş, Hasan Ferit Cansever, Zeki Sofuoğlu, Fethi Tevetoğlu, İsmet Tümtürk ve Nedet Özgelen gibi isimler de ilave edilir. Artık memlekette bir cadı avı başlamıştır. Aramalar ve tevkifler sürerken 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gelmiştir. İsmet İnönü törenlerde zehir zemberek bir konuşma yapar. Türk milliyetçilerini “vatan haini” ilan eder ve onları devlet nizamını yıkmak isteyen kişiler olarak suçlar. İnönü’nün 19 Mayıs Nutku fitili ateşlemiştir. Paşa, “ırkçı ve turancı” olarak karaladığı milliyetçileri hedef gösterir ve bu sözleriyle mahkûm eder. Ona göre Turancıların fikri “zararlı, hastalıklı, fesatlı, nifaklı hatta zehirli”dir. Bu esnada başta Falih Rıfka Atay ve Nadir Nadi de kalemleriyle milliyetçilere saldırmaktadır. Bu yıldırma hareketi tanınmış şahsiyetlerin yanı sıra henüz lise öğrencisi olan vatan evlatlarına kadar yayılır. İlhan Darendelioğlu o sırada İstanbul Erkek Lisesi’nde henüz öğrencidir. Hazırladığı Solcu Şairler Antolojisi broşürü gerekçe gösterilerek nezarete atılır, antolojisi de toplatılır. Serdengeçti gibi Darendelioğlu’nun eğitim hakkı da tamamen elinden alınır. Hadiseler genişler, memleket genelinde aramalar yapılır ve 23 Türk milliyetçisi, “Gizli cemiyet kurmak, düzene düşmanlık yapmak ve hükümeti devirmek” gibi suçlamalarla mahkemeye çıkarılıp hapse atılırlar. “Tabutluk” ismi gibi soğuk bir yerdir. Çin işkencelerini andıran zulümler yapılır burada. Tabutluk, yarım metrekareliktir. Kırk santimetre genişliği vardır, elli santimetre uzunluğa ve iki buçuk metre yüksekliğe sahiptir. Beton duvarların içi oyularak meydana getirilmiştir. Tabutluğa atılan kimsenin üstüne kapı kapanınca artık oturup çömelmesi, sağa sola dönmesi bile mümkün olamaz. Mahkûmlar ellerinden ve kollarından demir prangalarla ayrıca duvara sabitlenmiştir. En kötüsü ise işkence aleti olan ampullerdir. Her tabutluğun tepesinde üçer adet 500 mumluk ampuller şakır şakır yanar. Bu ısı zamanla çoğalır ve altında olan insanı yakmaya başlar. Önce saçlar kavrulur, sonra kafalar zonklamaya, beyinler haşlanmaya başlar. Bütün milliyetçiler bu işkencehanelerden geçirilir. Serdengeçti ve bu iğrenç muameleye tabi tutulanların birçoğu, kaleme aldıkları hatıralarında yaşadıkları bu zulüm ve işkenceyi anlatmışlardır. Türk milliyetçileri, yaşanan bu hadiseleri unutmamak ve unutturmamak için her yıl 3 Mayıs’ta “Türkçülük Bayramı”nı kutlar. Bu tarih bir bakıma Türkçülük fikriyatının miladı, başlangıcı olur.

///////

Serdengeçti’nin Gözüyle Altı Ok

Milliyetçi, Türkçü, muhafazakâr, mütedeyyin, sağcı meşhur şahsiyetlerin çoğu CHP ile kavga etmiştir diyebiliriz. Bunlar arasında Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu ve Osman Yüksel Serdengeçti başı çekenlerdir. Nüktedan olan Serdengeçti’ye bir gün “Şu 6 ok hakkında neler düşünüyorsun?” diye sorarlar. O gün verdiği cevap, bugün partinin geldiği hâli de çok güzel tasvir ediyor: “Onu CHP’lilere sorun, onlar altı oku ne hâle getirdiler, bilir misiniz? Altı direk hâline… Apartman yapmak için! İnsanın dahi elinde beş parmak var, bu altısı nereden çıkmış?” Osman Yüksel, “Yaşa Be Menderes!” başlıklı yazısında CHP’ye karşı kendisini “ön saflarda çarpışan ve bu davanın Serdengeçtisi” olarak tanımlar. “Arslan Menderes!” diye hitap ettiği Başvekile “Allah tuttuğun hayırlı işlerinde sana yardım etsin. Bir kelime ile: Varol, sağ ol!” dedikten sonra CHP’lileri ima ederek Menderes’e şu iltifatları eder: “Sen İttihat ve Terakki artıklarından, sen Makedonya çetesinden değilsin, sen bizdensin, bizim toprağımızdan, bizim hamurumuzdansın.” Yazarımızın Mabetsiz Şehir kitabında “Milliyetçiliğin İstismarı” başlıklı yazısı vardır. Serdengeçti burada, “Bazı isimler”in ve “mefhumlar”ın kullanıla kullanıla “geçmez akça”ya dönüştüğünü söyler ve “milliyetçilik” kavramının da böylece harcandığını belirtir. Kendi milliyetçilik anlayışını ise özlü olarak şöyle hülasa eder: “Hep biliniz CHP altı okundan birisi milliyetçiliktir. Biz de milliyetçiyiz amma, onlarınki gibi bol harcırah, hususi vagon, maroken koltuk milliyetçisi değil. Bizim milliyetçiliğimiz bir kere daha yazdığımız gibi Hakk’a tapan, halkı tutan yalınkılıç bir milliyetçiliktir.”

/////////

Ali Fuad Başgil’e Tehdit

Osman Turan, Ali Fuad Başgil, Mümtaz Turhan, Erol Güngör gibi büyük ilim adamlarının da CHP’ye bakışları hiçbir vakit müspet olmamıştır. Turan, Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğinde önü kesilmiştir, hatta tehdit edilmiştir. CHP iktidarı döneminde veya bürokratlarıyla toplum üstünde hep baskı kurmuştur. Milliyetçi ilim adamları üniversitelerde istenmemiş, rahatsız edilerek görev yapmaları engellenmiştir. Geçmişten 80’li yıllara geldiğimizde millî ve manevi değerlere bağlı olan üniversite hocalarında, CHP’ye hep muhalif bir duruş görülmüştür. Benim okuduğum 1980’li yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde durum böyleydi. Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş, Ömer Faruk Akün, İbrahim Kafesoğlu, Nihat Çetin, Oktay Aslanapa, Nihat Keklik ve diğer milliyetçi ilim adamları hiçbir vakit CHP’ye yakın durmamışlardır. Peki bu partiye karşı kimleri destekliyorlardı? O dönemde sağın merkezi olan Adalet Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi’ne taraf olduklarını görüyorduk.

///////

Banarlı’nın Asil İsyanı

Büyük edebiyat tarihçimiz Nihad Sâmi Banarlı da mensup olduğu milletin değerlerine sahip çıkmış ve millî hassasiyetlerini koruyarak yazılar yazmış, eserler kaleme almıştır. Devlet ve Devlet Terbiyesi baştan sona bu hassasiyetlerle örülmüştür. Türkiye’de solculuğun içyüzünü anlatan Banarlı, Atatürk’ten sonra Türkiye’de yaşananları “ihanet” olarak görür ve şu satırlarla duruma dikkat çeker: “Bu büyük adamın daha vefâtı senesinde paralarımızdan ve pullarımızdan resminin silindiği bilinir. Hayâtının son yıllarında en büyük bir hassasiyetle sarıldığı uydurma dil fâciası’nın önünü geçme gayretleri de, ölümünden sonraki resmî makamlar tarafından tersine çevrilmiş ve Atatürk, Türk milletine, ısrarlı bir şekilde uydurma dil taraftarı gösterilmiştir. Çünkü uydurma dil, Türkiye’de son zamanlarda çok işittiğimiz bir tâbirle, Marksist ve Leninist rejim kurmak isteyenlerin plânladığı bir yıkım vâsıtasıdır.” Milliyetçi ve sağcı olanların “Türk milliyetçiliği”nin icaplarını yerine getirmeleri gerektiğini belirten Banarlı, bazılarının Türklüğün en büyük düşmanı olan Sol’a verdikleri imkânın insanı çok acı düşüncelere sevk ettiğini belirtirken esasen günümüzdeki bazı olaylara da ışık tutuyor.

///////

MC’yi Kimler Kurdu

1980 öncesinde kurulan Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin mimarları arasında milliyetçilerin ağabeyi Fethi Gemuhluoğlu ile Aydınlar Ocağı’nın efsane Başkanı Prof. Dr. Süleyman Yalçın bulunuyor. Sağdaki bütün partilerin liderlerini bir araya getiren her iki büyüğümüz, CHP’ye karşı bu millî gücün zeminini hazırladılar ve Milliyetçi Cephe Hükümetini kurdurdular. 31 Mart 1975 tarihinde kurulan koalisyon hükümetinde Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi bir araya gelmiş ve bu hükümet 21 Haziran 1977 tarihine kadar devam etmiştir. Daha sonra 2. MC de kurulmuştur. O dönemde bütün muhafazakârlar, millî ve manevi değerlere bağlı olan aydınlar, CHP’yi iktidara taşımamak için canla başla ve büyük fedakârlıkla çalışıyorlardı.

/////

Tercüman Yazarları

Sağ basının kalesi olarak bilinen Tercüman gazetesinde, 1980’li yıllarda çalıştım. 70’li yıllarda ise okuyucu olarak bu milliyetçi gazeteyi hep takip ettim. Başta Ahmet Kabaklı, Ergun Göze ve Tarık Buğra olmak üzere Tercüman’ın bütün milliyetçi yazarları, CHP’ye karşı tavırlıydı. Anadolu’da en çok okunan bu yazarlar, partiyi gayr-ı millî buluyorlardı. Mesela Kabaklı Hoca’nın bu minvalde yüzlerce yazısı vardır. Ve bunlar bibliyografyasına girmiştir. DİST, TKP, TİP ve SP gibi aşırı sol kuruluş ve partilerle işbirliği hâlinde olan CHP’ye Kabaklı’nın şiddetle karşı çıktığını görüyoruz. Bazı yazılarının başlığı şöyledir: “CHP Kapatılmalıdır!”, CHP-Millet Savaşı”, “CHP’nin Oyununa Gelinmesin”, “CHP’ye İhtar”, “CHP’yi Kim Kapatacak?”. Bunlar yüzlerce yazısından sadece bir kaçı. Yazarımızın CHP’yi sert bir şekilde eleştirdiği bu yazılarından rahatlıkla bir kitap çıkar. Hocamızın 1980’de, CHP’nin başında olan Bülent Ecevit’i eleştirdiği yazılarından oluşan Ecurufya adlı kitabı yayımlandı. Şeyhülmuharririn olarak bilinen Hocamızın yıllar sonra yazacağı Temellerin Duruşması adlı eseri çok büyük bir ilgi görür ve baskı üstüne baskı yapar. İki ciltlik eserin neredeyse tamamı Tek Parti Dönemi ve CHP hakkındadır. Bilhassa CHP’nin 1940’lardan sonraki icraatı masaya yatırılır. Kitapta, CHP’de “Basında Tek Parti Sansürü: Korkunç!” başlıklı bir bölüm vardır. Bu sayfalarda, CHP’nin Matbuat Umum Müdürlüğü vasıtasıyla basın üzerinde nasıl sansür uyguladığı belgeler eşliğinde gösteriliyor. Yakın tarihimizin objektif olarak anlatıldığı Temellerin Duruşması, herkesin başucu kitabı olmalıdır.

Son Nesil Yazarlar da Karşıydı

Yakınlarında bulunup tanıma fırsatı elde ettiğim Yılmaz Öztuna, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, S. Ahmed Arvasi, Altan Deliorman, Dilâver Cebeci, Mehmed Niyazi, Abdurrahim Balcıoğlu ve daha birçok ilim, fikir ve sanat adamı da CHP’ye iyi gözle bakmamışlardır. Mesela, Anadolu’nun en çok sevilen şairlerinden Abdurrahim Karakoç “Ortanın Solu ve Sosyalizm” dörtlüğünde CHP’yi şöyle silkeliyor: “Gök yamansa kapatmaz sizdeki yırtıkları; / Verilen emek boştur, akıtılan ter boşa. / Ey daha geleceğin er doğmuş artıkları; / Bu katır hana sığmaz, yapılan semer boşa.” Bugün de fikirlerine itimat ettiğim, omurgalı duruş sergileyen birçok milliyetçi aydın, yazar ve akademisyen de CHP’yi sorgulamaktadır. Emperyalist Batılı ülkelerin ve terör örgütlerinin hararetle desteklediği oluşumlara, yerli ve millî münevverler kuşkulu yaklaşmaktadır. Geniş halk kesimleri de, -son seçimde gördüğümüz gibi- yeni yüzyılın yıldızı olan Türkiye’mizin mimarı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemekte ve tavrını Cumhur İttifakı’ndan yana koymaktadır. Destan Şairimiz Gençosmanoğlu’nun “Anadolu’ya Yürüyenler” dörtlüğü, tereddütte olanlara ders, ibret ve ışık olsun: “Ve ey benden bin yıl sonraki neslim / Nedir seni sende yitiren bu hâl / Titre, kendine dön, öz cevherini / Şehitler, gaziler tarihinden al.”

Mumtaz Turhan, Erol Güngör.