Dolar (USD)
32.19
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2515.43
BIST 100
10899.14
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 May 2024

​Miras kalan ekonomi

Türkiye ve dünya tarihi ekonomi açısından ele alındığında aslında bir nevi krizler tarihidir. Son 200 yıllık süreçte ortalama 10 yıla 3/4 orta veya küçük, ardından da 15/20 yıla bir büyük krizin patlak verdiği sonucu çıkıyor karşımıza.

Yani ekonomi bazen çarşaf gibi, bazen dalgalı bazen de fırtınalı seyrediyor. Bu hep böyle olmuş ve böyle olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Bu genellemeden sonra ülkemize dönüp bakacak olursak bizim başımızın hiç beladan kurtulmadığına şahit oluyoruz. Elbette bunun kronikleşmiş sebepleri var. Bu sebepleri var eden tarihsel ve sosyolojik etkenleri iyi anlamak lazım.

En önemli tarihsel etken Osmanlı’nın yüzyıllarca süregelen yönetim biçimi ve devlet organizasyonunun alternatiflerin oluşmasına izin vermeyecek şekilde iktidarı, dolayısıyla da sermaye ve servet birikimini bırakın diğer ailelerle, kendi hanedanının fertleriyle dahi asla bölüşmeyen tek aileye bağlı kurgusu…

Böyle bir ortam sermayenin azınlıkların elinde toplanmasına neden olduğundan dünya savaşı sonrası ortaya çıkan Türkiye tam anlamıyla sermaye fakiri bir ülke olarak doğdu.

Ardından gelen yeni dünya savaşı, zaten halkı bitkin, işgücüne katılabilir nüfusunun %10’undan fazlası sakatlanmış ve çalışamaz hale gelmiş Türk milletinin senelerce tam da devlet eliyle bir şeyler başarmaya başlamışken üretimden uzak kalarak yeniden silah altına alınmasına neden olunca Balkanlardan beri savaş belasından onlarca yıldır kurtulamayan coğrafyamızın genç devletini sermaye birikimi açısından dımdızlak bıraktı.

Yüzyıllardır sorunlu giden bir başka mesele ise vergiler oldu. Osmanlı’nın kapitülasyonlarla bozduğu ve 17.yüzyıldan sonra tamamen bir keşmekeşe çevirdiği, en son düştüğü borç batağı sebebiyle vergi toplama işini yok pahaya tefeci mültezim ve yabancıların ellerine bıraktığı bir sistem sonrası Türkiye Cumhuriyeti yukarıda bahsedilen zorlukların da etkisiyle doğru bir sistem kuramadı, işletemedi.. Bunun temelinde sosyolojik etkenler çok ön plana çıkıyor.

100 yılımız basit çukurlarda verimsiz kavgalarla geçti. Koca asır biz sermaye birikimi hususunda yerimizde sayarken düne kadar esir olan ülkelerin tek firmasının bizim 587 firmalı tüm borsamızın değerinden daha değerli hale gelişini izledik.

Durmadan para arıyoruz. Doğrudan yatırım da değil, sıcak para.. En tehlikeli para…

Neden? Çünkü çok ciddi borcumuz var ve ödemeler kapıda bekliyor.

Borçlanırken ödediğimiz faizlere bir göz atmak durumu anlamak için yeterli. Bütçeye kısaca bir göz attığımızda ilk çeyrek verileri canımızı sıkmaya yetiyor.

Aylık ortalama 83 milyar TL bütçeden FAİZ ödeniyor.

Yani 2,5 milyar dolar….

Marmaray’ın maliyeti 2 milyar dolar bile değildi.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü ise sadece 900 milyon dolardı. (Kuzey Marmara Otobanı ile beraber 3 milyar dolar)

Daha detaya inmeme gerek yok sanırım.

Hem sermaye birikiminin yokluğu hem de bugün bile devam eden tutulacak hiç bir tarafı olmayan vergi sistemi ülkenin adeta ekonomi kodlarına işledi. Dünyanın hiçbir gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkesinde görülmeyecek bir gariplik ortaya çıktı.

Gelelim çözüme…

Doğru düzgün bir vergi reformu olmadan, bu reformun çerçevesinde adil bir düzen kurulmadan, bu adil düzeni koruyacak ve geliştirecek insan kaynağını hazırlamak için gerçek bir eğitim reformu yapılmadan, bu reformların şemsiyelik ettiği bir piyasada rekabet ortamı oluşturulmadan, bu rekabet çerçevesinde katma değerli ürünler üretmeden, bu sayede de sermaye birikimi oluşturulmadan, onun korunması için de kapsamlı bir yargı reformu yapılmadan biz bu krizlerle daha çok uzun süre yaşamaya devam edeceğiz.


 
TDV kurban