Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.65
Gram Altın
2401.01
BIST 100
10247.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 May 2019

Modernlik ve tarikat(1)

Ramazan ayının başlarıydı, akademisyen dostum Dr. Selim Sözer tarafından bir iftar sonrası telefonla arandım. Bana doktora tezinin kitap halinde basıldığını ve imzalı bir suretini tarafıma vermek istediğini söyledi. Gerçekten çok mutlu olmuştum, duygularımı ilettikten sonra kitabı bırakabileceği yeri söyledim. En kısa zamanda okuyacağımı ve değerlendireceğimi de sözlerime ekledim.

Meriç yayınları tarafından basılan Kitap “Gelenekten Modernliğe İskenderpaşa” ismini taşıyor. Çalışmayı okuma süresi içerisinde zaman zaman çay bahçelerinde oturarak yazarıyla birlikte mütalaa etmek fırsatını buldum.

Dostum yaptığı çalışmanın sosyolojik terimi ile bir nitel alan çalışması olduğunu söyledi. Metin, gözlem ve derinlemesine mülakat yöntemiyle meydana getirilmiş. Çalışmada amacının ne olduğunu, teze başlarken hangi soruya cevap aradığını sordum. Sayın Sözer cevaben “geleneksel cemaatlerin yaşadığımız süreç içerisinde nasıl ve ne şekilde modernleşmeye başladıklarına dair kanaate ulaşmak istediğini, bunun içinde somut bir cemaati yani İskenderpaşa cemaatini seçtiğini”söyledi. İskenderpaşa cemaati toplumca tanınan, tarik olarak Nakşî kolunda faaliyet gösteren geleneksel bir oluşumdu. Lakin her geçen gün geleneksel halinden uzaklaşıp modernleştiğini gören yazar bu değişimin sosyolojik neticesini alabilmek için kendisine cemaati çalışma alanı olarak seçmiş.

Aslında yazar İskenderpaşa cemaatinin şahsında, Türkiye’nin yaşadığı sosyolojik değişimi kendisine sorun edinmiş ve son derece netameli bir dikotomi üzerinde fikir işçiliğine soyunmuş: Modernizm ve gelenek

Kitap giriş bölümünden sonra” Kavram Analizi” başlığı altında sunulan birinci bölümü ile çalışmanın üzerine bina edileceği kavramsal çerçeveyi belirlemeyi amaçlıyor. Sosyal grup, dini gurup, gelenek, cemaat ve tarikat gibi kavramların analizinin yanında modernlik, modernite ve modernleşme kavramlarını da irdeleyerek dönüşümün yaşandığı zeminin sağlıklı bir çözümlemesi uğraşına girişiyor.

Yazar bununla da kalmayıp bu konudaki kavramsal müktesebatımıza yeni terimler de kazandırıp zenginleştirmeyi amaçlıyor: “Ontolojik modernlik”, “formel modernlik” gibi.

Kitaptan anlıyoruz ki yazar’ın “ontolojik modernlik”ten kastı “modernite”, yani modernliğin altında yatan temel öğeler, zihni önkabuller ve felsefi altyapı. “Formel modernlik”ten kastı ise bu ontolojik temelden zuhur eden şekli yapı, diğer bir ifade ile üst yapı. Yazar Türkiye gibi Müslüman gelenekten gelen toplumların kahir ekseriyetinin modernleşmenin “ontolojik” boyutunu reddedip, formel boyutu ile yetindiğini savunuyor. Başka bir ifade ile geleneksel cemaatlerin ve toplumsal yapıların ikircikli bir tavır içerisine girdiğini, modernliği var eden alt yapıyı reddederken biçimsel yönden (kentleşme, uzmanlaşma, endüstrileşme, tüketim, ailedeki dönüşüm, ulus devlet, demokrasi, bireycileşme) modernleşmeden kaçınamadığını dile getiriyor. Zira modernliğin kendisini zorladığını ve dışında kalmanın mümkün olamayacağını ifade ediyor.

Konunun daha açık bir şekilde anlaşılabilmesi yanında üzerinde fikir teatisinde bulunabilmemiz için sanırım yazarın ontolojik modernlik tamlaması üzerinde bir parça durmamız gerekiyor. Sayın Sözer modernleşmenin temellerini oluşturan dört adet unsur belirlemiş ve bunların birbirleri arasındaki ilişkiye de dikkatlerimizi çekmeyi hedeflemiş.

Modernliğin temelini oluşturan, bu meyanda “modernite” diye de tesmiye edilen ve yazarın “ontolojik” olarak nitelediği dört temel sırasıyla şu felsefi akımlar: Pozitivizm, Rasyonalizm, sekülerizm ve Hümanizm.

Bu dört unsurun tespitindeki isabeti bakımından dostum Selim Sözer’e iştirak etmemek mümkün değil. Gerçektende sayılan bu dört unsur modernizmin olmazsa olmazı. Modernliğin zihinsel yapısının bu kavramlar üzerinde bina edildiği apaşikar bir durum.

Keza yine modernlik karşısında korunmak, sakınmak, kaçmak imkânının mümkün olmadığı bir dünyada yaşıyor olduğumuz gerçeği de sayın yazarla mutabık kaldığımız bir başka husus.

Şimdi sorun şurada: Formel modernlik ile idare ederken temel unsurların etkisinden kendimizi kurtarmış olur muyuz? Diğer bir ifade ile formel düzeyde yaşadığımız değişim, korumaya çalıştığımız değerlerimizi etkilemez mi?