Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2395.23
BIST 100
10257.6
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Mart 2019

Muhalefette ''HAZIM'' sancısı!

Yerel Seçim’e aşağı yukarı 10 gün kaldı, “tarihi” seçimlerden biri daha kapıya dayandı yani.

Memleketin dört bir yanından nabız aktarmaya gayret ettik geçtiğimiz bir aylık süre içinde…

Tespitlerimizi, tahminlerimizi zaman zaman okudunuz.

“Hasılatı” paylaşmaya devam edelim.

Her gittiğimiz yerde sorduğumuz ve her buluşmada bize sorulan:

“AK Parti bu seçimde ağır bir darbe alır mı?”

İktidar açısından “çok sarsıcı sonuçların” çıkma ihtimalinin büyük olduğu yönünde bir gözlemim yok, hemen ifade edeyim.

Ak Partililerin bir araya geldikleri ortamlarda “endişeler” dile getiriliyor, özellikle “ekonomi, üretim, aile, kültür ve eğitim” alanlarındaki “sıkıntılar” üzerinde duruluyor, her yerde bunlar konuşuluyor…

Amma velâkin, Ak Partililerle diğer partilere meyledenlerin neredeyse “ortak” görüşü:

Alternatif yok!..

Yok, yok, yok!..

Bazı kesimlerin aşırı gerilmesinin temel sebebi de bu; “olanı” beğenmiyorlar ve “olabilir”i de göremiyorlar.

İktidar Partisi, 7 Haziran ve 24 Haziran seçimlerinde vatandaştan çok ciddi ikazlar almışsa da, hali hazırda onu zorlayabilecek bir rakibin bulunmadığını herkes biliyor…

Memleketteki derin “muhalefet krizi”, AK Parti’nin kimi politikalarından “şikayetçi” olan vatandaşların da dilinde.

CHP, HDP, ile diğer “malûm” partilerin “seçim işbirliği”nden sadece “yıkım ekibi” görüntüsü ortaya çıkıyor.

Bu “oluşum”un ne kadar problemli, ne kadar sancılı bir görüntü arz ettiğini her vesileyle görüyoruz.

HDP zihniyetinin, “Öyle oyu bizden alıp ta bizi yok saymak olmaz, uyanıklık ederseniz bedelini ödersiniz!” muhtevalı tehditlerine karşılık verecek durumda bile değil muhatapları.

Bu elbette HDP açısından büyük kazanım; böyle bir yapının bu kadar geniş bir alanı “domine etmesi” az iş değil.

HDP ile “seçim işbirliği” gerçekleştirmekte olanlar o kadar sıkışmış durumdalar ki…

Kendilerine yönelen “tehditlerin” sahiplerine değil de, bu “alenî” tehditleri haberleştirenlere hücum ediyorlar.

HDP ile işbirliği yapmak elbette çok zor iş, 31 Mart akşamına kadar sussalar bu kadar zor olmayacak ama “susmak” bunların ruhunda yok, çünkü kaybedecekleri bir şey yok!..

Birçok yerde aday göstermeyen HDP, bunu “iyilik” olsun diye yapıyor değil herhalde.

Bakın…

Tam da yerine denk geldi…

Foto: Abdülkadir Özel

AK Parti Hatay Milletvekili Abdülkadir Özel’in “vaziyeti” net bir şekilde ortaya koyan şu sözlerini okumakta fayda var:

“Bakın HDP 24 Haziran’da Hatay’da milletvekili çıkartacak kadar oy aldı, 100 bin oy aldı. Doğru mu, doğru. Üç oy alacağını bilse aday çıkaran bu HDP, ne oldu da bu seçimde aday çıkarmadı?.. HDP niye büyükşehir adayı çıkarmadı?.. HDP kimi desteklemek için büyükşehir adayı çıkarmadı? Ben söyleyeyim size; HDP’nin aslında bir adayı var: Kim biliyor musunuz? Evet biliyorsunuz.”

Evet, Sayın Özel, “dayanışma”ya böyle vurgu yapıyor.

Bu “dayanışma”nın memleketi 28 Şubat günlerinden de kötü günlere götürmeyi hedeflediğine dair görüşler gittikçe artan yoğunlukla dile getiriliyor.

“HDP’yle işbirliği yapılabilir, ne var bunda!” diyenleri bir kenara bırakacak olursak…

“Seçim işbirliği” yapan partilerin tabanlarında, bu durumu “kabullenemeyenlerin” oranı hiç de az değil. “Hiç de az olmayan” vatandaşlar nedense hesaba katılmıyor çokları tarafından.

***************

İLLE DE EKONOMİ, İLLE DE TENCERE!..

Geçtiğimiz hafta sonu, Ankara’nın sanayi bölgelerinden bir grup esnaf geldi ziyaretimize.

Dertlerinin gündeme getirilmesi için teşrif etmişler…

Diyorlar ki,

“Piyasada büyük sıkıntı var, para çekilmiş durumda, epeyce iş yeri kepenk indirmeme mücadelesi veriyor, kimileri kapanıyor… Piyasada ‘borcunu ödeyemeyenler’ çok, bir de ‘ödemeyenler’ var. Çoğu parasını ‘ucuza gayrimenkul kapatmak’ veya daha çok da ‘yüksek faiz getirisi elde etmek’ için’ kullanıyor. Çok zor dönüyoruz, çok zor!..”

Evet, piyasada daralma var, hem de ciddi oranlarda.

Morallar hiç iyi değil ama gel gelelim; “Peki ya muhalefet?” diye sorduğunuzda…

Hep birlikte,“Esas sıkıntı da orada ya!” diyorlar.

“Sıkıntı içinde olduklarını” dile getiren esnaflar, konu “alternatif” meselesine geldiğinde yutkunuyor ve genellikle “Memleket bu haldeki muhalefetin eline geçerse, halimiz nice!” noktasına varıyorlar.

Öte yandan;

ABD, AB, İsrail’in saldırıları, Yeni Zelanda’da boy gösteren “Haçlı Terörü”, sınırlarımızın az ötesinde yaşananlar vatandaşı derinden etkiliyor.

“Siyasi istikrarı” kaybettiğimizde başımıza nelerin gelebileceğine dair tahminler dile getiriliyor.

Sosyal medyayı baskı altında tutan PKK’lılarla FETÖcülerin kimin gitmesini ve kimlerin gelmesini arzuladıklarını açıkça ortaya koymaları da, iktidarın bazı uygulamalarına tepkili vatandaşları düşündürüyor.

Bunların hepsi birleştiğinde, “Aklın yolu bir noktasına geliniyor.

Bununla birlikte…

Kızgınlık” güçlü bir duygudur, “Yerel seçimde bir ders verelim!” yaklaşımını hafife almak da doğru olmaz.

Kiminle konuşsak, memleketin hangi noktasına kulak versek, “İlle de ekonomi, varsa da yoksa da ekonomi” sonucuna varıyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkılışa götüren ana sebepler malûm;

Eski ticaret yolları ‘Coğrafi Keşifler’den dolayı önemini kaybetti.

Böyle olunca vergi gelirleri azaldı, bu yollar üzerinde bulunan şehirlerdeki ticari hayat bitme noktasına geldi ve ekonomik refaha yaslanan sistem “çatırdamaya” başladı.

Batılı devletler, sınırsız hammadde kaynaklarına ve değerli madenlere kavuşunca bizi ekonomik açıdan çok geride bıraktı, bu da haliyle askeri ve siyasi durumlara yansıdı.

Aslında her şeye yansıdı.

Yenilgiler yenilgileri takip etti.

Allah onlardan razı olsun, Çanakkale Kahramanlarımız “bitişin” gecikmesine vesile oldular ama…

Çanakkale’nin sonradan geçilmesini ve Osmanlı’nın yok olmasını engelleyemedik.

Meydanlardaki zaferleri “ekonomideki zaferlerle” destekleyemiyorsanız sonuç alamıyorsunuz yani.

Gelelim çok yakın tarihe:

Rahmetli Menderes’i de, Rahmetli Erbakan’ı da Sayın Erdoğan’ı da “iktidara” taşıyan, öncelikle “ekonomik sebepler”di.

Türkiye’nin ekonomisi zora girer ve bunun sokaktaki vatandaşa yansımaları iyice artarsa sıkıntı büyür, "siyasette parçalanma" kaçınılmaz hale gelir. bu da Allah korusun, Türkiye için 28 Şubat günlerinden kötü günlere dönüş demektir!..

Ben, bu seçimlerde de vaziyetin “idare edileceğini” vatandaşın İktidar Partisi’ni çok fazla sıkıştıracak, memleketi iyice zora sokacak bir yönelime girmeyeceğini düşünüyorum.

Muhtemelen böyle olur da…

Ya sonrası?..

Memleketin büyük potansiyelini harekete geçirebilmek için…

Seçimlerden sonra, mutlaka ama mutlaka, “mutabakat alanını mümkün olduğunca genişletmek” gerekiyor.

Öncelikle “kendi tabanınıza” kulak verecek ve oradaki kırıklıkları tamir edeceksiniz.

Sonra…

Yapılması gerekenler belli:

Toplumsal mutabakat alanını genişletmek…

Bunun için gerekli adımları atmak.

Her eleştiri karşısında “kaş kaldıran” goygoycu takımının etkisinden kurtulmak, “yapıcı” eleştirilerin önünü açmak.

Sürekli olarak “yüksek ateş”le yaşayamazsınız, ateşi mutlaka düşürmeniz gerekiyor.

“Biz istiyoruz ama muhalefet yanaşmıyor!. diyebilirsiniz, bu söyleminizdeki gerçeklik payı elbette büyüktür.

Amma velâkin, sorumluluk makamında bulunduğunuza göre, meseleleri çözecek olan da sizsiniz.

Sıkıntılar büyüyor; “kerhen destek” oranı gittikçe artıyor…

“Üretim”e yönelmekten ve “üretim seferberliği”ni başarıya ulaştırmaktan başka çare yok.

Bunun için de, “terörle mücadeleyi” zaafa uğratmayacak evsafta bir “genel rahatlama” sağlamaktan.

Memleketin arz ettiği genel görüntüden “İktidar” da memnun değil gördüğüm kadarıyla..

“Yıkıcı Muhalefet” geriyor ama salt o tarafı suçlamakla sonuç alınamaz.

Çözüm iktidarın işi.

Dünya, karşılaştığınız fırtınalarla değil…

“Sonuç”la ilgilenir malûm.