Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2441.55
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Mart 2020

Mülteciler; yeryüzündeki yerlerini kaybedenler…

Türkiye, coğrafi konumu gereği yüz yıllardır göçmen ülkesi olduğu gibi göçmenlere geçiş mekânı olan transit ülke olma özelliğini taşıyor. Bu mazi, kadim milletimize paylaşma, göçmene kucak açma pratiklerini sağladığı gibi göçmen için de cazip bir unsur olmuştur.

Hemen yanı başımızda dokuz yıldır devam eden Suriye savaşı ülkemizdeki göç yükünü tarihin hiçbir döneminde görülmemiş kadar artırırken sürenin uzunluğu, sayının fazlalığına rağmen süreç en asgari sorunla yönetilmiştir.

Hem devletimizin adaleti hem milletimizin kardeşliği, dünya üzerinde benzeri görülmemiş bir göçmen ev sahipliği örnekliği oluşturmuştur.

Aldıkları onlarca göçmen üzerinden oluşturdukları PR ağıyla dünyaya sevgi, saygı pıtırcığı görüntüsü veren Batılının gerçek yüzü ise göçmenlere açık kapı politikası sonrası iyice görüldü.

Devletin güvenlik güçlerinin göçmen botlarını batırması, hamile kadınlar dahil şiddet uygulaması, iki kişinin ölümüne yol açması bir yana faşist Batılıların sırf ‘göçmen dövmek’ için Yunanistan’a gelmesi, Batılının öteki olan gösterdiği gerçek ve değişmez tutumdu!

Dün görüştüğüm otuz dokuz yaşındaki Suriyeli bir göçmen kadın olan Ola’ya “Sınıra giden tanıdıklarınızı oldu mu?” diye sordum. “Sadece bir kadın gitti ve içeri girememiş, muhtemelen geri dönecek” dedi. “Yurtdışında belki farklı iş imkanı olur diye gitmek istemişti” diye ekledi Ola.

Sonra konu dönüp dolaşıp göçmen kadınların sorunlarına, Suriyeli kadınların maddi sorunlarına bağlı olarak yaşadıkları sıkıntılara geldi. “Yirmi dokuz yaşında, iki çocuk annesi bir tanıdığım, kocasından ayrıldıktan sonra elli dokuz yaşındaki bir Türk erkekle evlendi” dedi. Zaten evli olan adam, Suriyeli kadına dini nikah yapmış. Ben bir şey söylemeden, “Yirmi dokuz yaşındaki hangi kadın, elli dokuz yaşındaki bir adamla evlenmek ister ki?” dedi.

“Suriye’deyken bu ikinci eş olarak evlenen kadınların sayısı bu kadar fazla değildi ama şimdi mecburiyetten dolayı böyle evlilikler arttı” diye ekledi.

Dini nikahla evlenen kadınların çoğunun eğitim seviyesinin düşük, dini nikahlı evliliklerin hukuki olarak tanınmadığının pek de farkında olmayan, olsa bile bir şekilde maddi destek/yardım sözü verilen kadınlar olduğunu ifade etti. Söz biraz daha uzadı, zaten mevzu göçmen kadınlar olunca kısa kesilmesi imkansızdı…

Yapacağımız diğer çalışmalarla birlikte göçmen kadınlara gönüllü hukukçularım aracılığıyla medeni hukukumuzu anlatacağımız seminerler yapmak için sözleştik, kendi sosyal yapımıza ilişkin bilgilendirme organizasyonları yapmaya da karar verdik…

Ayrılmadan önce Türkiye’deki özgürlük ortamının, demokrasinin kendileri için en cazip unsur olduğunu söyledi. Gelecek konusundaki endişelerinden bahsetti, başka bir şehre gidip yeni başlangıçlar yapmayı, yeni insanlar tanımayı düşündüğünü anlattı; umudunu, hayalini paylaştı ama tüm bunları söylerken gözlerinde ışık yoktu! İşi olan, eğitimli, dil bilen genç bir kadındı ancak yüzünde okunan, hüzünden başka bir şey değildi…

İşte o yüzü, fersiz bakışları görünce Bauman’ın yaptığı mülteci tanımı geldi aklıma, şimşekler çaktı: Mülteciler, yer değiştirmezler, yeryüzündeki yerlerini kaybederler! Karşımda duran da göç etmiş bir kadından fazlasıydı! O, yeryüzündeki yerini kaybetmiş, boşlukta ruhsuz bir şekilde dolanan bir siluetten başkası değildi…

Twitter.com/sabihadogann