Mursi'nin şehadeti
Türkiye’nin mazlumların yanında amasız, lakinsiz durma politikalarının meyvelerini toplama zamanı geldi. Mısır’ın seçimler yoluyla iş başına gelen tek lideri Muhammed Mursi’nin cezaevinde hayatını kaybetmesinin üzerinden dört yıl geçti. Akdeniz’de ‘Mavi Vatan’ politikamıza yön verecek Mısır ile ilişkilerimizi normalleştirmenin hak ve adalet ilkelerinde bir sapma mı meydana geldi diye düşündürüyor insanları.
Türkiye’nin ilelebet Sisi ile düşman olma lüksü bulunmuyor.
Sisi’ye darbeyi yaptıran ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi batılı ülkelerin
yanı sıra İslam aleminin çıbanbaşı İsrail ve BAE, Suudi konsorsiyumunun
pozisyon değiştirmesinin ardından bölge gerçeklerini gözardı ederek uygulanacak
politikalar Türkiye’ye zarar verir.
Mursi’nin devrildiği 2013 darbesinin ardından binlerce
kişinin katledilmesi karşısında ABD, İsrail, İngiltere çizgisindekileri sözde
demokratlar yalandan da olsa timsah gözyaşı dökmek yerine gelecek milyonlarca
dolar için ellerini ovuşturdular.
Mursi’ye yapılanlar Türkiye’de Erdoğan’a bir mesajdı. Türk
halkı 2016 darbe girişiminde hainleri püskürterek darbecilerin iplerini elinde
tutanları da mağlup etti. Sözde demokratlar için İsrail’in yanıbaşında bir
ülkede halkın iradesinin yönetime yansımasına müsaade edilemezdi. Şayet Mısır
halkının istekleri yerine getirilirse, İsrail kabus görür, ABD-İngiliz
çıkarları zarar görür, emperyalizmin paravanı petrol şirketleri zarar eder
bunun için de darbeler yapılır, sandıkla iş başına gelen liderler ölene kadar
hapiste tutulur.
Mursi’nin devrilmesinde en aktif olan ülkelerden biri de
İsrail’di hiç kuşkusuz, özellikle darbenin hazırlık aşamasında Mossad
ajanlarının faaliyetleri birer ikişer deşifre oluyor. Darbeyi finanse eden
Suudi Arabistan ve BAE’nin ABD ile işbirliğiyle Müslüman Kardeşler’in
etkisizleştirilmesinin ardından kendileri için asıl tehlikenin batı olduğunu
görmeleri uzun sürmedi. İslam ülkelerinin başındakiler de tek alternatiflerinin
hakkın ve haklının yanında yer almak olduğunu anlamış oldular.
Türkiye Afrika açılımına Mursi ile hız vermişti. O dönemden
beri uygulanan Afrika politikası ile Afrika’nın bütün mazlumlarının gözü
Türkiye’ye dikildi. 28 Mayıs seçimlerini Erdoğan’ın kazanması Türk halkının
yanısıra başta Afrika olmak üzere bütün dünya mazlumlarını sevindirdi. Bu tablo
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevine başlama törenine yansıdı. Dün Afrika’dan,
Fransa, ABD, İngiltere’yi kovan Türk diplomasisi, Orta Asya’da da emperyalizmin
çanına ot tıkaması kaçınılmazdır.
ABD’li ekonomist Michael Hudson’un sosyal medyada paylaştığı
videoda dediği gibi; Dünya Bankası’nın ve İMF’nin kurulma sebeplerinden bir
tanesi ülkelerin kendi gıdalarını üretmesine engel olmak. Afrika ve üçüncü
dünya ülkeleri sadece ABD ve Batı’ya ihraç edecekleri kakao gibi ürünleri
üretmek zorundadırlar. Bunları satarak ihtiyaç duydukları gıda ve ürünleri
Avrupa ve ABD’den satın almalılar. ABD’ye dolar cinsinden borçlandıkları için
istedikleri şeyi değil ABD’nin istediği şeyi üretmek zorundalar. Bugün dünyada
en şeytani iki örgüt Dünya Bankası ve İMF’dir. Eğer
bizim istemediğimiz bir şey yaparlarsa onları 1960’da Çin’e uyguladığımız
açlıkla tehdit ederiz.
ABD'nin borcu dolar cinsinden; istediğimiz kadar
basabiliriz. Borcumuzu ödemek zorunda da değiliz. Ama Afrika, borcunu ödemek
için dolar kazanmak zorunda.
Son söz, dolar imparatorluğunun "ortodoks" ekonomi
kuralı; dünyanın neresinde olursan ol, ne üretirsen üret, ürününü uluslararası
piyasada dolar karşılığı satmalısın ki dolar üreticisi ona bedelsiz sahip
olabilsin.
Dün Mursi’nin şehadetine giden gelişmeleri analiz ederseniz,
bugün Mazlumların umudu olarak gösterilen Recep Tayyip Erdoğan’ın nelerle
uğraşmak zorunda olduğunu görürsünüz. Mursi inandığı dava için şehit oldu.
Hiçbir şehidin şehadeti boşuna değildir. Bu şehadetin de İslam aleminde birlik
ve beraberliğe, Filistin’in kurtuluşuna yol açacağı kaçınılmazdır. Vesselam……