Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


MÜSLÜMANLAR ARASI İŞBİRLİĞİNE EVET, AMA NASIL?

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın on üçüncü zirvesi İstanbul'da yapıldı. Ortadoğu'da ve dünyada kritik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde zirvenin yapılması önemliydi. Zirvede dönem başkanlığını Türkiye, Mısır'dan devraldı. Önümüzdeki iki yıl boyunca İslam İşbirliği Teşkilatı'nın dönem başkanlığını Türkiye yürütecektir.

İİT, 1969 Yılında İslam Konferansı Teşkilatı adıyla kurulmuştur. Günümüzde yapının adının İslam İşbirliği Teşkilatı olarak değiştirilmesi, ihtiyaca uygun bir gelişmedir. İslam toplumları arasında olmayan şey, işbirliğidir. Müslümanlar, kendi aralarında ekonomi, siyaset, kültür, akademi, basın, eğitim, hukuk ve güvenlik alanlarında başarılı işbirliği modelleri ve pratikleri ortaya koymak konusunda başarısız olmuşlardır. Müslüman toplumların teşkilattan ortak beklentisi, ismiyle müsemma olmasıdır. Başka bir ifade ile teşkilatın sözde değil, özde bir işbirliği teşkilatı olmayı başarmasıdır.

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın elli yedi üyesi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler'den sonra en büyük uluslar arası yapı İslam İşbirliği Teşkilatı'dır. Dünya nüfusunun yaklaşık iki milyarlık bölümünü oluşturan Müslümanların sesi olması beklenen İslam İşbirliği Teşkilatı'nın küresel düzeyde aktif ve etkin olması beklenmektedir. BM ve AB gibi küresel bir referans kurum olmayı başaramayan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın günümüzdeki rolüne ve işlevine yönelik ciddi sorgulamalar yapılmaktadır. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın günümüz dünyasındaki rolünün ve işlevinin ne olacağı sorusu, salt bir teknik problem olmanın ötesinde, bütün Müslümanların cevaplamak zorunda olduğu çetin bir meydan okumayı ifade etmektedir.

Müslüman ülkeler arasında yoğun bir çatışma ve düşmanlık hali söz konusudur. İran ve Suudi Arabistan, birbirlerini stratejik düşman olarak konumlandırmışlardır. Bu iki ülkenin düşmanlığı, Suriye ve Yemen gibi yerlerde yaşanan büyük krizlerin ana kaynağını oluşturmaktadır. Mısır'ı Körfez sermayesinin desteğiyle ele geçiren diktatör Sisi rejimi, Mısır'ı İslam dünyasının kanayan yarası haline getirmiştir. İran-Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi, Müslüman ülkeler arasındaki hegemonya ve nüfuz çatışmaları işbirliği imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Müslüman ülkeler arasında sahici anlamda bir işbirliği için kilit konumdaki devletlerin birbirlerinin kuyusunu kazma şeklindeki siyaset yapma tarzlarından vazgeçmesi gerekmektedir.

Modern dönemde İslam Birliği ideali, yoğun bir şekilde gündeme getirilmiştir. İttihad'ı İslam denilen fikrin mimarı olarak Cemalettin Afgani kabul edilmektedir. İslam Birliği konusunda yapılan tartışmaların büyük ölçüde ideolojik ve siyasi nitelik taşıdığı görülmektedir. Başka bir ifade ile İslam Birliği söylemi, ideolojik ve siyasal amaçların gerçekleşmesi için sürekli olarak araçsallaştırılmıştır. Müslüman toplumlar, bugün bir ideoloji olarak değil, bir pratik olarak Müslüman toplumlar arası işbirliğine ihtiyaç duymaktadırlar. İslam Birliği fikrinin Müslüman toplumlar arasında eğitim, kültür, akademi, basın, hukuk, demokrasi, felsefe, sanat, tarih, demokrasi, insan hakları ve barış konularında pratik düzeyde çalışmaları gerektirmektedir. İslam Birliğinden İslamİşbirliğine şeklindeki söylem değişikliği, ideolojiden ihtiyaca kayışı gösteren önemli bir değişimdir.

İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinin yapıldığı sıralarda dünyada önemli gelişmelerin olduğu görülmektedir. Vatikan, İstanbul Fener Rum Patrikhanesi ve Moskova Patrikliği, Hristiyan Birliğini kurmak için yeni beyaz sayfalar açmaya çalışmaktadırlar. Bundan kısa bir süre önce Papa ve Moskova Patriği, Havana'da bir araya gelmişti. Midilli adasında Fener Rum Patriği ile Papa arasında bir zirve gerçekleşmektedir. Bir iki ay sonra Fener Rum patriği ve Moskova Patriği arasında Girit adasında bir zirve planlanmaktadır. Hristiyan dünyası bin beş yüz yıllık ayrılıklarını sonlandırmak ve yaralarını sarmak için Hristiyan Birliği veya ekümenik bir ruhla bir araya gelme girişimlerinde bulunmaktadır. Müslüman toplumların da zamanın ruhuna uygun bir şekilde Tevhit ve vahdet şuuruyla derin ve köklü işbirlikleri geliştirme yollarını bulması lazımdır. Müslüman toplumlar, tarihte yaşanmış acılar, facialar, felaketler ve hataları sürekli gündemde tutarak işbirliğine dair bir gelecek inşa edemezler. Müslüman toplumların işbirliği için gözlerini geleceğe çevirmeleri gerekmektedir.

İşbirliği için, Müslümanların birbirinden korkmaması gerekmektedir. Yüz yıla yakın bir süredir Müslüman toplumlar birbirlerinden korkmakta ve birbirine yabancılaştırılmışlardır. İşbirliği için Müslümanların birbirine güven duyması ve birbiriyle barışmasına ihtiyaç vardır. Korku durumundan güven psikolojisine geçmeyi mümkün kılan yeni bir ilişkiler ağı oluşturulmalıdır. Müslümanın Müslümandan, dünyanın Müslümandan korkması için hiçbir neden olmadığına, herkesin dilimizden, elimizden ve davranışımızdan emin olması gerektiğine birbirimizi ve dünyayı ikna etmeliyiz. Dünyaya Müslümanlardan nefret etmenin değil, onları sevmenin ve güven duymanın yollarını sunmalıyız

Barış, hukuk, özgürlük, çoğulculuk ve tolerans değerlerine dayalı bir şekilde top yekun insani gelişim ruhuyla Müslümanların enerjilerini bilime, sanata, hukuka, felsefeye, demokrasiye, spora, eğitime ve araştırmaya, kısacası insana yöneltmesi gerekmektedir. Bunun içinde şiddetten, radikalizmden, mezhebizmden ve milliyetçilikten arınmış yeni bir insani işbirliği paradigmasının ilkeleri ve kurumları oluşturulmalıdır.