Dolar (USD)
34.13
Euro (EUR)
37.71
Gram Altın
2917.45
BIST 100
8898.23
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Kasım 2021

Müslümanların iddiaları bitti (mi?)

Dünya tarihinde çok önemli kırılma noktaları, değişim ve dönüşümler olmuştur. Kendi çağımızı belirleyen ve etkileri itibarıyla derinlikli olan kırılma ya da değişimden bahsedeceksek buna modernlik diyebiliriz. Modernlik içinden çıktığı coğrafya olan Batı’nın içinde bulunduğu çıkmaz ve dilemmalardan kurtulmak üzere önemli işlev görmüştür. Fakat bu değişimin giderek Avrupa sınırlarını aşarak küreselleşmesi, bütün pozitif ve negatif girdileriyle birlikte dünyanın da ajandasını oluşturmuştur. Diğer yandan postmodernliğe evrilen boyutuyla krizleri de derinleştirmiştir.

Osmanlı’dan itibaren toplumun modernlikle ilişkileri yakın tarihin belki en önemli konusunu teşkil eder. Modernlikle karşılaşılmasının ardından farklı tavırlar kendisini gösterdi. Bu tavırlardan ilki, zaten toplumun içerik olarak da form olarak da batılılaşmasını savunmaktaydı. Bu tavır, Batı’da Ortaçağ’dan itibaren oluşan seyri ve çizgiyi takip etmekteydi. İkinci tavır ise, “kendi”liğin muhafaza edilerek modernlikle ilişki kurulmasını öngörmekteydi. Daha çok İslamcıların tavrı olan ikincisi, özellikle içerik olarak “İslam”ın korunması gerektiğine göndermede bulunmaktaydı.

Modernlikle ilgili nasıl bir tavır geliştirilirse geliştirilsin, neticede Osmanlı aydınlarının çok ciddi bir şekilde modernleşme üzerine düşündükleri görülmektedir. Nitekim Osmanlı Dönemi’nde çıkan gazete ve dergilere göz gezdirildiğinde bu durum anlaşılacaktır. Batı’dan gelen düşünsel, ekonomik, sosyal, siyasal vb. birçok etkileriyle İslam dünyasını dört koldan kuşatan modernlik üzerine düşünce üretimi ve nihai anlamda yapılacaklar önem kazanmıştı. Modernlik üzerine konuşmak önemli oranda
Osmanlı için “devlet içinde bulunduğu gaileden nasıl kurtulur?” sorusu ile yakından ilintili idi.

1970’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de siyaset alanındaki gelişmelerle birlikte, modernliğe dair farklı görüş ve tartışmaların canlanmaya başladığını söyleyebiliriz. Müslümanlar bu dönemden başlayarak siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel iddialar dile getirdiler. Bu iddialar aynı zamanda Batı karşısında İslam düşüncesinin özgünlüğüne de göndermede bulunmaktaydı. Nihayetinde Batı karşısında İslam dünyası bir zafer kazanacaktı.

1980’den itibaren özellikle 2000’li yıllara kadar bir şekilde siyasal, ekonomik, sosyal vb. tartışmalar yapılmaya devam etti. En azından bu dönemde müslümanların iddialarının devam ettiğini görmekteyiz. Gerek gündelik konuşmalarda gerekse entelektüel yazınlarda geleceğe yönelik ümitler ve iddialar hep dile getirilmekteydi. Özellikle geliştirilen kimi dirençler üzerinden kendisini göstermekteydi.

Fakat bugün gelinen noktada artık şu manzaraları karşımızda bulmaktayız. Birincisi, artık entelektüalite oldukça zayıflamıştır. Maalesef gerek akademi gerekse sivil alanda İslam düşüncesinin geleceği, sorunları, içinde yaşadığımız buhrandan nasıl çıkılacağına dair (kimi pragmatik yaklaşımlar dışında) tartışmalar artık yapılmamaktadır. Daha da kötüsü bu konuda heyecan da giderek tükenmiş görünmektedir.

Bunun yerine popüler ve kısır tartışmalar daha baskın görünmektedir. Hangi konuda olursa olsun, toplum çok kolaylıkla “negatif” bir dilin içinde kendini bulmaktadır ki, bu durum en azından konuşma imkanlarını berhava etmektedir. Toplumda maalesef farklı ideolojik ve düşünsel angajmanların içeriksiz galibiyete odaklanmış bir söyleme odaklandıkları görülmektedir.

Küresel dünyada yaşanan bunalımları karşısında müslümanlar sosyal, siyasal, ekonomik ve en önemlisi bilimsel düşünce ile bunları aşacak bir birikim oluşturabilmiş değillerdir. Gözlemlediğim kadarıyla gerek entelektüeller gerekse geniş toplum kesimleri artık iddialarını kaybettikleri için küresel dünyaya teslim olmuş görünmektedirler. Böylece en azından bu uyumlulukla ruhen daha rahat olduklarını düşünmektedirler.

Fakat dünyanın giderek ağırlaşan sorunları, metafiziği olan düşünceleri, bilimselliği ve iddiaları beklemektedir.