Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2410.38
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Namaz kılabilmek için muvafakatname şartı

Ülke olarak çok farklı inançları, kültürleri, düşünce ve yaşam biçimlerini birlikte gördüğümüz ve bu yönüyle farklılıkların zenginliğini yaşayan bir memleket durumundayız. Bu konuda önemli olan; farklılıklarımızın güzelliklerinden hep birlikte daha mutlu ve huzurlu bir toplum oluşturabilmek aslında.

Başta semavi dinler olmak üzere bütün dini inançların din ve vicdan özgürlüğü kapsamında korunduğu hepimizin malumudur. Bu konuda hiç kimsenin bir sorun ile karşılaşmadan bu özgürlüğü yaşayabilmesi esastır. Din ve vicdan özgürlüğünün düşünce ve inanç boyutundan, inancının gereklerini yerine getirebilme boyutuna geçişinde de aynı özgürce yaşanabilirliğin sağlanması ve bunun da bütün dini inançlara eşit ve mutlak olarak kazandırılması demokratik toplumun gereğidir. Yoksa ülkede hâkim dini inancın bütün topluma dayatılması insani, İslamî ve hukuki açılardan fevkalade yanlıştır.

Dini inançlara, yani, kişilerin dilediği inanç grubuna mensup olabilmesi özgürlüğüne kimsenin bir itirazı yok, bu kesin. Ancak inancın gereğinin yaşanması gündeme gelince bazı sıkıntılar ile karşılaşıyoruz. İşte bu noktada herkes kendince bir yorum yapmaya başlıyor. Yani, inancı seçmek kişinin özgür iradesine bırakılmış ve buna saygı duyulmuş ancak, inancının gereğini yaşamak istediğinde farklı yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Adeta, düşünce özgürlüğü var, yani kafanın içindeki herşey serbest, ancak bunu ifade edersen sorun yaşarsın demeye benziyor. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğünü de bünyesinde barındırıyor, ifade edemediğin bir şeyi düşünmeye izin vermek özgürlük vermek demek değildir. Aynı şey din ve vicdan özgürlüğünde de var; istediğin inanca sahip olabilirsin ancak bunun gereklerini yaşamaya kalkarsan o zaman sorun yaşarsın diyemeyiz kimseye. Gereğini yaşamana izin verilmeyen bir inanç hakkında bir özgürlükten bahsedilemez.

Cumhuriyetimizin birinci yüzyılı hep bu kısır çekişmeler ile geçti, ancak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında inancın gereğini yaşama konusunda toplum olarak birbirimize daha saygılı, daha özgürlükçü, daha ilerici, daha maddi ve manevi gelişimi birlikte sağlamaya odaklı bir modele ihtiyacımız var. Avrupa’nın özgürlükçü ülkeleri ile Amerika’da inançların yaşanmasına olan saygı; toplum olma, hatta bunun da ötesinde huzurlu bir toplum olma bilincini artırıyor. Biz de bu seviyeye erişmiş olmalıyız artık. O kadar ki, bizim inancımızda olan-olmayan fark etmeksizin, herkesin kendi inandığı dinin gereklerini yerine getirmesini sağlama konusunda bir sosyal dayanışma kültürü ve bir yaşam tarzı ortaya koymalıyız.

Son günlerde yaşanmış bir olayı da örnek verirsek, ülkemizin eğitim kalitesi çok yüksek olan okullarından birinde bir orta öğretim öğrencisi inancının gereklerini yerine getirmek, yani, öğle arasında namazını kılmak istiyor. Okul yönetimi, Mevzuat gereği var olması zorunlu olan mescidi gösteriyor, namazını burada kılabilirsin diyor. Bu arada okul idaresi, öğrencinin namaz kılmasına velinin muvafakat ettiğini belirten bir dilekçe getirmesini istiyor. Bunun üzerine, öğrencinin kendisi ve arkadaşları haklı olarak endişeleniyor, “sen namaz kılmaya başladın başına iş açarlar artık” gibi korkularını ifade eden cümleler kuruyorlar, bu dilekçe nedeniyle. Adeta bu öğrencinin fişlendiğini düşünüyorlar. Bu arada bir de iletişim kazası yaşanıyor. Okul idaresi okuldaki seküler ailelerin aklına gelebilecek negatif düşünceleri de nazara alarak, bu sürecin bireysel olarak öğrencide kalmasını hedefliyor. Sonra okul yönetimi ve veli görüşerek medeni bir şekilde yanlış anlaşılabilme ihtimali olan konuları gideriyor.

Sürece baktığımızda, öğrencimizin namaz kılmak istemesi ne kadar normalse, diğer ailelerin bundan rahatsız olmamasını beklemek de o derece normal olmalı, hatta isteyen öğrenciler mescide birlikte gidebilmeli, namaz kıldıklarının bilinmesi de hiçbir şekilde gündem bile olmamalı. Hatta hiçbir dini özendirme içermeksizin söylüyorum; mescide giden çocukların daha mutlu olması için gerekli herhangi bir çalışma/etkinlik/vs varsa onlar da yapılmalı. Sonuçta çocuklar ne kadar mutlu ve güven içinde olurlarsa, geleceğe de o kadar güvenli adımlar atacaklardır. 10’lu yaşlardaki çocuklarımızın geçmişin kirli kavgalarının uzantısı travmalara maruz kalmasını önlemek ülkesini seven herkes için bir görevdir. Mevzuat gereği kullanıma hazır bulundurulması zorunlu olan mescidin kullanılması, yani, çocuğun namaz kılması için veliden muvafakatname istenilmesi kamu düzenini ihlal eden ayrımcı uygulama niteliğinde bir fiildir. Bu tür yaklaşımlar da terk edilmeli, kılıflar uydurulmaya çalışılmamalıdır. Kurulması kanunla zorunlu tutulmuş bir yerde (mescitte) anayasal koruma altında olan dini inancının gereğini yerine getirmesi (namaz kılması) izne/muvafakat belgesine/vs tabi tutulamayacağı gibi başka öğrencilerin velilerinden hiçbiri bundan rahatsızlık duymamalı, okul idaresi de rahatsızlık duyabilecek kişiler var diye evham yapmamalı. Sağlıklı bir toplumu ancak bu şekilde inşa edebiliriz ki, bu da hepimizin ortak görevidir.