Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Ekim 2020

Nasıl şiddet toplumu olduk?

Son günlerde TRT’de “Masumlar Apartmanı” isminde bir dizi gösteriliyor.

Türk sineması, hayatın “aşk ilişkileri” ve “şiddet” dışında da kesitleri olduğu gerçeğiyle nihayet yüz yüze geldi mi?

Emin değilim.

Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de müzik yapan Romanya asıllı müzisyen Otilia Bruma, “Türkler çok aşk acısı çekiyor” sözleriyle “Türkiye”yi özetledi.

Dışarıdan demek ki öyle görünüyoruz.

Dalga mı geçti, hayret mi ifade etti bilemiyorum.

Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde televizyon yoktu. Filmlerle ilginiz, sinema üzerindendi.

O yılların en ünlü artisti Yılmaz Güney’di, çok tutulurdu.

Yılmaz Güney, filmlerinde iyi dayak atardı. Tek başına üç beş kişinin hakkından gelirdi. Lakabı “Çirkin Kral”dı.

“Çirkin Kral” Türk insanına “rol model”di.

“Çirkin Kral” ne demekti?

İyi döven, asabi, asık suratlı, saldırgan, öfkeli, hırçın, bıçkın, yırtıcı.

Öyle oldu ki “Çirkin Kral” gerçek hayatta bir hakimi öldürdü, bu nedenle mahkum oldu.

Ancak, onun bir hakimi öldürmesi, katil olması, hiç bir itibar erozyonuna yol açmadı. Krallık koltuğunda oturtmaya devam edildi.

Hiç sorgulanmadı, ayıplanmadı, dışlanmadı. İtibarını kaybetmedi. Medya onu krallık koltuğunda alayişle, alkışlarla oturtmayı sürdürdü.

Yeşilçam’ın en tutulan aktörlerinin beğenilme nedenleri, çoğu kere, kavgacı olmaları, vurup, kırmaları, leeyn! demeleri, ortalığı dağıtmaları, saldırganlıklarıydı.

O yıllarda Anadolu şehirlerinde, büyük şehirlerin varoşlarındaki sinemalarda, filmler ekseriyetle şiddet içeren yerli-yabancı filmlerdi.

Dövüşçü Jackie Chan, oldukça kabarık bir hayran kitlesine sahipti.

Bilmiyorum, toplum şiddeti talep ettiği için mi, şiddet içeren filmler sunuluyordu.

Yılarca Türk çocuklarının elinden düşmeyen Tommiks, Texas, masum çaresiz, zavallı Kızılderililere şiddet, katliam yapan katillerin çizgi romanlarıydı.

Hâla var mı bilmiyorum, 80’li, 90’lı yıllarda her yer, karate, judo, tekvando öğreten spor salonlarıyla doluydu.

Bu dövüş sporlarına masumane spor amacıyla mı ilgi duyuluyordu?

Neden, voleybol, yüzme, tenis, atletizm değil de, kavga sporlarına akın edilmişti?

O yılların şiddet sarmalında yetişen nesilleri, günümüzün trafikte, ailede, sokakta, şiddet uygulayanları olabilir mi?

Sosyolojinin bizimle çok işi var...

Yakın zamanlarda izleyici rekorları kıran şiddet içerikli Türk dizilerinin bunda rolü nedir?

“Trafik magandaları” kendi dünyalarında birer “Memati” olabilirler mi?

“Memati”, yani “Öldüren!”

Bunca katil, eşkıya, maganda, cani aramıza zembille inmedi.

***

Eğitim s.o.s veriyor

Vaktiyle İstanbul İktisat Fakültesinde uzun süre hocalık yapmış Alman Profesör Alexander Rustov, sokakta cıvıl cıvıl oynayan Türk çocuklarına bakarak, yanında bulunan Türk arkadaşına “Sizin ne harikulade eğitim sisteminiz var ki şu parlak zekaları 10 yıl içinde işlemez hale getiriyor” der.

Kıbrıs’ın halini görüyorsunuz, nerdeyse % 50’lik kesim Türk’le, Türkiye’yle birlikte olmaktansa Rum’la birlikte olmayı tercih ettiler.

Ersin Tatar Kıbrıs’ı direkten döndürdü.

Pek yakında, anavatanda da aynı sorunla karşılaşırsak, şaşmamalıyız.

Nitekim İzmir milletvekili Ali Yiğit İzmir’in Türkiye’den ayrılıp AB’ye bağlanmasından, İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer de, İzmir için ayrı para, ayrı bayraktan söz ettiler.

Sadece Kıbrıs’ta değil, burada da alarm zilleri çalıyor.

Bütün bunlar eğitim sistemimizin harikulade(!) sonuçlarıdır.

Bu zihniyet, “28 Şubat”la yeniden üretildi, hortlatıldı, alevlendirildi.

AK Parti iktidarı, sorunu ya teşhis edemedi, ya bu zihniyete bigâne kalıyor, ya değiştirmeye gücü yetmiyor, ya da iyi geçinmek uğruna göz yumuyor.

Eğitimde sürekli revizyon yapılıyor, ancak temel soruna dokunulamıyor.

Eğitim sistemimiz, 19. Yüzyılın çağdışı, irrealist, demode, “pozitivist, materyalist, natüralist, Darwinist” safsatalarına imanını ısrarla sürdürüyor.

Tanzimat’ ta başlatılan ve “Tek Parti” döneminde taşa kazınan “pozitivist-materyalist-darwinist iman”a bir türlü dokunulamıyor.

Yapılacak olan;

Müfredattan 10 cümle silmek, on doğru cümle eklemektir.

19. asrın, kokuşmuş safsata ve hurafelerini çöpe atıp, körpe beyinleri yerli ve milli hale getirmektir.

O çevreler kıyameti koparacaklardır. Ancak o kıyamet kopmak zorundadır.

Aksi taktirde;

Rustov’undikkat çektiği “Harikulade Eğitim Sistemi(!)” bu gidişle “Türkiye Türkü”nü de “Kıbrıs Türkü” haline getirecektir.

Eğitim S.O.S veriyor.

Yüz yüze eğitim, bilgisayarlı eğitim, 4 artı bilmem kaç derken öz elden gidiyor.

Çocuklarımız iyi birer “Rum hayranı”, “Batı Eziği” olduktan sonra, harikulade mesleklere sahip olsalar ne yazar?