Nasipse…
Hayatın şifresini çözmeye çalışmak
bizi bekleyen iyi veya kötü durumları önceden görmeye çalışmaktır. Tedirgin
olmadan, tedirgin etmeden ve ümitsizliğe kapılmadan hayatın bize açtığı yolda
yürümek güzeldir.
Tercihlerimiz, taleplerimiz,
planlarımız bazen bizi ummadığımız noktalara taşıyabilir. Ulaştığımız mevkinin
bize sunacağı imkânlar bizi mutsuz da edebilir. Bu durumda nasibimiz olanla
yetinmek bizi rahatlatacak, bize yeni kapılar açacaktır. Şimdi en çok ihtiyacımız
olan da budur. Nasipse diye başladığımız yolda vardığımız yere hazır olmak
gerekiyor. Hayatın yüzü ile hayatın gizli mesajını aynı anda çok az insan idrak
edip anlayabiliyor. Durmak, düşünmek, güzeli ve iyiyi görüp ona sarılmaktan
başka ne yapabiliriz? Evet, işte uzunca bir yol. Buyurun, siz belirleyin, siz
kurgulayın. Bakalım, ne olacak?
Radyoda kulağıma
takılan ve beni birden derin düşüncelere sevk eden Allah’ın isimleri… “Muahhir;
istediğini geri koyan, arkaya bırakan demektir. Allah Teâlâ, hikmeti gereği
geri bırakılması gerekenleri geri bırakır.” Şimdi daha iyi anlamlandırdım
hayatımı. Demek ki yaşadığımız her şey aslında nasibimizde olandır.
Karşılaşmalarımız da buna dâhil. Ömür yolu var, bu yolda bizi bekleyenler var.
İlerisini herkes merak ediyor. Zamanında varamadığımızı düşündüğümüz menziller
var. Arzularımızın peşine takılıp gitmek var. Hepsi aslında bir plan ile
işliyor. Geç kalmıyoruz demek ki. Bizi “arkaya bırakan” kudreti bilmekten
geçiyor huzur.
“Mukaddim; istediğini
öne alan, ileri geçiren demektir. Allah Teâlâ, dilediği şeyi veya kimseyi öne
alan, önde bulundurandır.” Bazı insanların hayatı her bakımdan hızlıdır.
Dikkatimizi çeken bu durum karşısında şaşırdığımız da olur. Her şeyi çabuk elde etmek ile istenilen o
şeyi geç elde etmek aynı demek ki. Birisini öne geçiren, diğerini geriye
bırakan kudret bir. Hayıflanmaya lüzum yokmuş, bunu anlıyoruz. Sadece ânı iyi
değerlendirmek, güzel yaşamak gerekiyor. Biz yine nasipse diye devam edeceğiz
yolumuza. Bakalım, neler nasip olacak? Kimle kimlerle yürüyeceğiz?
Sohbetin
derinleştiği, çayların demini aldığı bir mekânda bir dostun hatırlatması: “Allah imhal
eder fakat ihmal etmez” Dünyada her şeyin bir süresi var,
bu süreyi takdir eden bir kudret var. Süre yani zaman içinde ortaya çıkıyor
hakikat. Burada da sabırlı olmak kurtuluştur. Hayatın hayhuyu içinde acele edip
de üzüldüğümüz durumlar olabiliyor. Bir de bu hayhuy içinde bizim ihmal
ettiğimiz değerler, insanlar olabiliyor. Ne yaşıyorsak bize takdir edileni
yaşıyoruz. Daha doğrusu hak ettiğimiz şey geliyor başımıza. Israrla hırsla değil
de samimiyetle istediklerimiz bizi mutlu ediyor. Huzur, bu samimiyet
havuzundadır.
Nasipse… İşte
ahvalimiz budur. Hayata dair tüm planları, stratejileri özetleyen söz. Kaderi ve
kazayı anlatan söz “nasipse”. Bu, tamamlanmayan bir söz gibidir. Ardından
bir şey daha gelecek hissi uyandırır “nasipse”. Bu söz “Nasipse Adayız” isimli
filmde de çok etkilemişti beni. Belediye başkanlığına aday olmak isteyen bir
doktorun yaşadıklarının anlatıldığı film. “Doktor Kemal Güner, İstanbul'da bir
ilçenin belediye başkanlığına aday olmaya karar verir. Bunun için vakit
kaybetmeden çalışmalara başlayan Güner, delice bir koşuşturmanın içine
girer. Bir Numara'nın gözüne girip aday olmayı başarabilmek için her yolu
deneyen Güner, heyecanla adaylığının açıklanacağı geceyi beklemeye başlar.
Ancak büyük gün gelip çattığında beklenmedik olaylarla karşı karşıya kalır.” Gidişata bakıldığında olması gerekenler
olmuyor. Nasıl olur, diye isyan ettiğiniz de olabiliyor. Şayet tahammül eder,
durumu kabullenirseniz yeni bir çıkış yolu aralayabiliyorsunuz. Olmadı ise
başka bir şeye odaklanıp yola devam etmek bizi sâhil-i selamete çıkarabilir.
Şimdi içimden geçenlerle yürüyorum. Nasipse diyor ve yolumuza devam ediyoruz. Artık ne geç ne de erken olduğunu düşünüyorum. Nasip bugüneymiş…