Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.53
Gram Altın
2410.61
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Temmuz 2023

NATO - Körfez Turu - Uluslararası Politik Ekonomi

Türkiye içinde bulunduğu jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik konumu sebebiyle kilit ülke durumundadır. Bu durum Türkiye için bazen dezavantaj bazen de avantaj hâline gelmektedir.

Ekonomi güvenliğini sağlayabilmek için küresel konjonktüre göre dönemsel olarak farklı yöntemler izlemek sorunda kalmaktadır.

Türkiye, içinde bulunduğu konum sebebiyle farklı ülkeler, ulus üstü örgütler ve çok uluslu şirketlerle farklı ilişkiler kurmak zorunda kalmaktadır. Dış politikasını kurgular ve uygularken de bu doğrultuda hareket etmektedir.

Seçim sonrası oluşturulan kabineye bakıldığında Mehmet Şimşek’in Ekonominin başına getirilmesi ve MİT eski Başkanı Hakan Fidan’ın dış politikanın başına getirilmesi yeni bir yola girildiğini gösterdi. Çünkü Mehmet Şimşek’in uluslararası bilinirliği, tanınırlığı ve dikkate alınması ekonominin yeniden uluslararası sisteme uyumlu hâle getirileceğini gösteriyordu. Diğer taraftan Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olması da aynı minvalde atılan bir adım olarak değerlendirilebilir.

Ekonomiden sorumlu bakan ile Dışişleri Bakanını neden birlikte değerlendirdiğime gelecek olursak uluslararası politik ekonomi kavramına değinmek gerekecektir. Uluslararası politik ekonomi denince akla ilk olarak Susan Strange gelir.

Susan Strange’in öne çıkan teorik yaklaşımı “Yapısal Güçlendirme”dir. Bu teori, devletlerin ve aktörlerin uluslararası ekonomi içindeki yapısal güç ilişkilerini vurgular. Strange, devletlerin ekonomik güçleri ve çıkarlarının, uluslararası ekonomik yapıyı nasıl şekillendirdiği ve dönüştürdüğü üzerinde durmuştur. Ayrıca, çokuluslu şirketlerin uluslararası ekonomideki rolleri ve küresel ekonomik sistemin kavramsal çerçevesini de incelemiştir. Uluslararası politik ekonomi ve küresel ekonomik sistemin karmaşıklıklarını anlamak ve çıkarlar arasındaki çatışmaları analiz etmek için bu yapısalcı yaklaşımı benimsemiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez gezisini de bu bağlamda ele almak daha doğru olacaktır. Nitekim bu ülkelerle kurulan politik ilişkiler beraberinde ekonomik anlaşmaları da getirmiş ve sadece BAE ile 50,7 milyar dolarlık anlaşma imzalanmıştır. Bu doğrultuda Türkiye’nin sahip olduğu coğrafi konum ve yerli ve milli üretimleri olan teknolojik kapasitesi aynı zamanda uluslararası politik ekonominin konusu hâline gelmiştir.

Yapılan anlaşmalara bakıldığında Türkiye’nin enerjide merkez ülke olma konusunda yaptığı çalışmalar dâhilinde olduğu da görülmektedir.

Türkiye’nin uluslararası politik ekonomi kapsamında attığı ve atacağı bir diğer önemli konu ise tahıl koridoru anlaşmasıdır. Rusya’nın tahıl anlaşmasını sona erdirdiğini açıklaması ve antlaşmaya yeniden dönmek için ileri sürdüğü şartlar Türkiye’nin bu süreçte yeniden aktif bir politika izlemesini gerekli kılmıştır. Son NATO toplantısında “Batı” ülkeleriyle yeni bir sayfa açan Türkiye Ağustos ayında Rusya Devlet Başkanı Putin’i Türkiye’de ağırlayarak konuyu yüz yüze çözmeye hazırlanıyor.

Türkiye’nin NATO toplantısıyla “Batı” ile yeni bir sayfa açması sonrasında gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, yaptırımların kaldırılması gibi konularla ihracat artışı sağlamaya hazırlanması son derece önemli bir konu. Bunların yanında Rusya’nın taleplerinin karşılanarak tahıl koridorunun güncellenerek aktif hâle gelmesi Türkiye’nin daha fazla kazanması anlamına gelecektir.

Tüm bu perspektiften bakıldığında Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin ekonomiden bağımsız olmadığı açık ve net bir şekilde görülmektedir.

Nitekim içeride izlenen ekonomi politikası da bu bağlamdan uzak değildir.

Merkez Bankasının faiz artırım politikası ve maliye politikası çerçevesinde vergi oranlarını artırması içeride talebin daraltılarak enflasyonu düşürme çabası olduğu görülmektedir. Benzin fiyatlarındaki artış cari açığın azalmasına katkı sağlarken kamu gelirlerinin artmasına yardımcı olacaktır. Bunun yanında Merkez Bankası ihracat finansman desteği sağlayan reeskont kredilerinin günlük limitini 300 milyon TL’den 1,5 milyar TL’ye çıkardı.

Bu da gösteriyor ki iç talebin daraltılarak ihracatın artırılması suretiyle enflasyonla mücadele politikası izlenmektedir. Gerek körfez gerekse NATO-AB ülkeleriyle açılan yeni sayfa ile de uluslararası doğrudan yatırımı artırma konusunda adımlar atıldığı görülmektedir.

Küresel güçlerin etki kaybettiği ve bölgeselleşmenin arttığı yeni dünyada Türkiye’nin bölgesinde etkili bir güç olarak yer alma çalışmalarının olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde attığı adımların ekonomik yansımaları da Türkiye’nin bölgesel gücünü artıracak önemli etkenler olacağı söylenebilir.