Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.72
Gram Altın
2439.75
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Haziran 2012

'Ne olsa gider'

"Yenilen milletler yenen milletleri taklit ederler" kaidesi işlemeye devam ediyor. Bu kaidenin farklı ve derin yansımalarını yakın tarih içerisinde doğrulatacak yeterli malzemeyi bulmak hiç te zor değil. Fakat bilhassa 1980 sonrası Türkiye'sinde giderek artan oranda kışkırtılan bireysellik ve öznelliklerin bugün geldiği nokta, içerikte ciddi bir boşalmanın yaşandığı tüketim toplumu.

Dünya ciddi bir krizle karşı karşıya bulunuyor. Bahsettiğim şey bir ekonomik kriz değil. 11 Eylül olayı da net bir şekilde göstermişti ki, dünyanın bu zamana değin üzerine kurulmaya çalışıldığı paradigma iflas etmiştir. Bunu böyle söyleyince, bazıları yarın Amerika yıkılıyor demek istediğimi zannediyor. Kastettiğimiz şey ise; artık Amerika ve Avrupa merkezli paradigma ve yaşam biçimlerinin iflas ettiği ve dünyayı krize soktuğudur. Aynı paradigma içinde üretilen çözümler ise krizi derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacaktır.

Fukuyama, "Tarihin Sonu"nu ilan ederken, batılı değerlerin kesin galibiyetine vurgu yapıyordu. Ancak bu bildirim, aynı zamanda Batı'nın dünyaya başka bir önerisi olmadığını da ilan eden bir okuma biçimiydi. 11 Eylül olaylarının ardından küreselleşen dünyada belirlenen yeni düşman konsepti açık bir biçimde İslam olmuştur. Bu da, Batı dünyasının yürüyüşünde, kapitalizmin ölçek büyüten yeni biçiminde en kuvvetli sözün İslam'a ait olabileceğini gösteren bir done olarak okunabilir.

Batı'nın bu zihni arkaplanına tekabül edecek somutlaşmış bir öneriyi İslam dünyası yapabiliyor mu? Tüm bu krizlere müslüman düşüncesinin ve deneyimlerinin söylediği sistematik bir şey var mı? İşte tam da bu noktada müslüman deneyimlerini ciddi bir gözle okumak gerekecektir. Gazeteciler ya da araştırma şirketleri muhafazakarlaşma ya da dindarlaşma üzerine çalışma yaparlarken, başörtüsü, ritüeller gibi bazı noktalara dikkat çekiyorlar. Ancak gündelik insan ilişkileri, kıyafet, davranış kodu vb.inde nasıl bir yaşam biçimine öykünüldüğü gibi bir soru sorsak, acaba alacağımız cevap ne olacaktır? Bu durumda hangi zihniyet dünyasının egemen olduğu sorusunu da cevaplayabiliriz.

Dünya sistemi bugün bize postmodern bir yaşam biçimini öneriyor. Postmodernlik, aynı paradigmanın içinden çıkmasına karşın, tüm yerleşik ilişkileri yapıbozumuna uğrattığından, üzerinde bir paradigmanın kendisini inşa edeceği bir zemin de bırakmıyor. Doğrusu müslüman dünyanın uzun zaman dilimi boyunca yaşadığı toplumsal ve siyasal sorunlar karşısında geliştirilen bu eleştirel tutum, müslümanların da hoşuna gidiyor ve önlerine pragmatik bir alan açıyor. Fakat bu pragmaların pratikten teoriye doğru bir değersel çözündürmelere doğru gittiği konusunda henüz farkındalık oluşturabilmiş de değildirler. Geçmiş dönemlerde yaşanan mahrumiyetler, değerler dünyasını tarumar ederek sürekli bireysel ve öznel talepleri yükseltiyor. Fakat bu arada açık ve örtük biçimde postmodern dünya "ne olsa gider"i yeni yaşam biçimlerinin üst dili haline getiriyor.

Tüm bunları doğrulayabilmek için toplumsal yaşam alanlarına bakmak yetiyor; sokaklar, aile, alışveriş merkezleri, okullar, mezuniyet törenleri vb. fakat öykündükçe yeni kriz alanları açılmaya devam ediyor ve doğal olarak şikayetler artıyor; aile sorunları, eğitim, idealsizlik, ahlaki buhran. Esasta ise bu sorunların işaret ettiği daha üst sorun ise insanın varoluşsal konumu; manevi merkez ve güvenlik arayışları. Dolayısıyla öncelikle Allah-insan ilişkilerini varoluşsal anlamda tekrar gözden geçirmek gerekiyor.

Dünya sistemi, modern hegemonyayı daha da rafine hale getirerek ve yükselttiği özgürlük söylemiyle paralel bir şekilde insanları yeni tüketim toplumuna ve yaşam biçimine entegre ediyor. İnsanlık, Weber'in deyişiyle "Altın kafes"i içerisinde kendisine verilen sanal özgürlük hissiyle hareket ediyor. Bu poker oyununda dünya sistemi eli açığa çıktıkça yeni rafine yöntemler bulmakta hiç gecikmiyor ve oyun devam ediyor.

Şair Eşref'in zamanında söylediği bir hicviyesini dünya sistemi için söyleyebiliriz.

"Bizdeki sanatı taklit edemez Avrupalı,

Sanma aheng-i umumiye bu heyet kapılır;

Milletin ağzı açıldıkça kilit vurmak için,

Bab-ı u00c2li'de ne sanatlı anahtar yapılır."