Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2406.71
BIST 100
10093.79
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Temmuz 2022

Neden klasiklerimiz yok?

Eskiden “okunmayan her gazete yenidir” diye bir söz dolanırdı aramızda. Şimdi ben de bunu “okunmamış her kitap yenidir” diye değiştirsem sanırım çok da haksız sayılmam. Maalesef aldığımız her kitabı günü gününe okuyamıyoruz. Kitap almanın hastalık derecesine vardığı benim gibilerin zaten her aldığını hemen okuması da imkânsız bir şey.

Memlekete her gittiğimde Ankara’ya bir çanta kitap getiriyor, onları bitirince tekrar götürüyorum. Geçen ay getirdiğim kitaplarımın arasında “D. Mehmet Doğan üstadın “Neden Klasiklerimiz Yok?” isimli kitabı da vardı. Bu önemli eseri okuyunca geç kalmış olsam da hakkında bir yazı yazmayı kendime bir okur vefası olarak vazife addettim.

Kitabın adı çoğumuzun kafasında olan bir soruya cevap arıyor. Üstad bu kitabı “kimlik ve kişilik değiştirici/tağyir edici bu müdahaleleri doğru bir zeminde değerlendirmek” amacıyla yazdığını belirtiyor. 80’li yıllarda okuduğum “Batılılaşma İhaneti” beni en çok etkileyen kitaplar arasında ilk sıralarda yer alır. Bu eser de o kitabın sanki devamı gibiydi. Bir solukta okuduğum kitabın nihayetinde “Üstad, yine dertlerimize tercüman olmuş” demekten kendimi alamadım.

Kitabı okurken, Tanzimat’tan beri yaşadığımız zoraki kültürel değişimin bizi beklenen muasır medeniyete ulaştırmak yerine sağa sola savrulan bir zihin dünyamızla, belini doğrultamayan eğitim sistemimizle ve nesiller arasındaki kopukluk ve uçurumlar ile aslında daha da geriye götürdüğünün serencamına şahitlik ediyoruz. Ve biliyoruz ki dilden musikiye kadar yaşanılan bu değişim bizi, biz olmaktan çıkardığı gibi gerçek anlamda bir Batılı da yapamadı. Özgüveninden yoksun, mütereddit, mukallit ve kendisinden gayrısına özenti duyan nesiller, kendi coğrafyalarında ve kendi öz kimliklerinde kaybolmuş durumda.

Kitabın ilk ölümü dil meselesine ayrılmış. Eğitim dilinde geldiğimiz noktaya dikkat çekilerek yakında anadilde eğitimin hayal olacağına dair uyarılarda bulunulmuş. İşte bu bölümden en çarpıcı bir cümle şöyle: “Yükseköğretimde bilhassa İngilizce tedrisat hızla yayılıyor. Öte yandan, anaokullarına kadar yabancı dilin girdiğini bilmeyen yok. Öyleyse, geleceğe hazır olalım: yakın gelecekte öğretim dilimiz İngilizce olabilir." Seçmeli olarak ‘yerel anlaşma dili’ Türkçe okutulabilir! Bu noktaya çok mu uzağız?” Bu cümle üzerinde düşündüğümüzde maalesef hiç de uzak değiliz diyoruz.

Kitapta “Neden Klasiklerimiz Yok?” sorusuna cevap aranırken ilk önce neyi klasik saymamız gerektiğine olan şaşılığımız tüm çıplaklığı ile ortaya serilmiş. Doğan’a göre “Bizim üzerinde duracağımız klasikler, kitleleri etkileyen, onların kültürünün oluşmasında rolü olan eserler dışında, dilimizin ruhunu, gücünü ortaya koyan edebiyat ve fikir eserleri” olmalıydı. Ancak gelin görün ki geçmişi inkâr etme ve yok sayma hastalığı yüzünden üzerinde yaşadığımız zengin kültürel hazineyi de inkâr ve yok sayma derecesine ulaşmış. Bizim yok saydığımız değerlerimizi elin Batılısı çıkarıp üzerinde çalışmalar yapıyor ve onların değeri hakkında ikrar ve itirafta bulunması da işin en acı tarafı…

Dede Efendi’nin bile dönemindeki Batılılaşma temayülünden duyduğu rahatsızlığı “Artık bu oyunun tadı kaçtı” şeklinde dile getirdiğini de ibretli bir hatıra olarak kitaptan okuyoruz. Bu mevzuda yazılan sayfalardan eskiye dair her şeyin dışlandığı ve unutturulmak istendiği bu furyadan musikimizin de nasıl nasiplendiği çok güzel bir şekilde açıklanmış.

Musikimiz üzerinde yapılmak istenen değişim, halkın bu dayatmaları kabul etmemesi üzerine her ne kadar başarılamasa da eldeki zengin ve estetik musiki hazinesi uğradığı tahribat neticesinde ucubeye dönmüş durumda. Yaşanılan süreci “Türkiye’de yapılan iş, laikleştirme adına soykırıma dönüştürülmüştür.” şeklinde özetleyen yazar; “Artık bu dinî veya din tesiriyle oluşmuş unsurları kültürümüzden atmaya kalkıştığımız zaman, aidiyetimize, kimliğimize savaş açmış oluruz. Bayrağımızdaki hilâl neyin nesi? İstiklal marşı metninde altı çizilen hususlar nelerdir? Şehitlik kavramı dinî bağlamından tamamen uzaklaştırılabilir mi? Bugün bunları dikkatle ve soğukkanlılıkla düşünerek kendimizi tanımlamamız gerekiyor…”uyarılarını da yapmayı ihmal etmemiş.

Medeniyetler, kitaplarla kurulu düsturu ile zaman zaman ayağa kalkma, atağa geçme gibi tecrübeler de ticari kaygıların, na-ehillerin, dostlar alışverişte görsüncülerin elinde nasıl akamete uğradığını da yine kitabın ilerleyen bölümlerinde okumak mümkün. Hazırlanan temel eserlere ait listeler ve bu kitapların basımında hem öztürkçeci müdahaleler, bu kitapların öğrencilere tavsiye eden öğretmenlerce bile okunmaması, denetimsizlik gibi birçok olumsuzlukları okudukça üzülmemek elde değil.

Son olarak diyebilirim ki “Neden Klasiklerimiz Yok?” kitabı üstadın diğer eserleri gibi güncelliğini koruyan ve defaatle okunması gereken bir kitaptır. Bir sonraki yazımızda “İki Yol Açıcı” isimli kitabı inceleyeceğiz.