Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Aralık 2021

Nefsi ölçen Medeniyet

Medeniyet kurma namına bir tespit yapmak için şöyle bir izah mümkündür: “İnsanlar, yıllardır hatta birkaç yüz yıldır birçok medeniyet kurmalarına rağmen hak merkezli, adalet düsturlu bir medeniyeti tam manasıyla hayata geçiremiyorlar. Böyle olunca da dünyaya insanlık namına dönüşüm ve değişim yaşatamıyorlar.”

Peki, o zaman çeyrek yüzyıl gibi kısa bir zamanda hak merkezli ve adalet düsturlu medeniyetini kuran ve tüm dünyayı etkilemeyi başaranların sırrı neydi? İnsanı değerlendirmelerinde ve medeniyetlerinin nefsindeki başarı neydi?

İnsanı merkeze almayan, insanı değerlendirmeyi başaramayan ve fıtratın özelliklerini bilmeden nizam kurmak kâinatı anlamlandıramamak demektir. İnsan, doğuştan biriciktir. Ve bu biricik olma özelliğiyle diğer canlılardan büyük farklarla ayrılır.

O yüzden medeniyet kurabilmek adına önce insanı değerlendirmek ile işe başlanılmalı. İnsanların bilgi ve teknoloji özelliklerine göre değerlendirmek demek her yönü ile değerlendirmek demek değildir. İnsanın nefs özelliklerinin de ölçülüp değerlendirilmesi gerekir. Öğrencilerin eğitim ve öğretimini ölçme değerlendirme sistemi kurulu olmasına rağmen insan nefsi ile alakalı böyle bir kurum ve kurul maalesef yok.

Bugün, kurumlar ve ellerindeki bilgi geçmişe nazaran çok fazla ve çeşitte olmasına rağmen insan kalitesi ve ahlakı yüksek olmayınca ideal bir medeniyet kurulamıyor. Çeyrek yüzyılda medeniyeti kuranlar, saf bilgileri yüksek kalitede olmasına rağmen kendilerinin bilgiye ulaşması hem yorucu hem de zamanlarını alıyordu. Buna rağmen bilgi ve teknolojinin bugüne göre çok farklı olması insanı değerlendirmelerini engellememiş aksine insan, toplum ve kurumların nefsini neredeyse mükemmele yakın hale getirmişlerdi.

Bunu başarabilmenin yolunda da öncüler önce kendilerini değerlendirmiş ve insan olabilmeyi başarabilmişlerdi. Sonra diğer insanları daha sonra da toplumu değerlendirmişlerdi. Kurumlar bugünkü gibi olmasa da değerlendirmesini başarmışlardı. Çünkü kurdukları medeniyetin adı “ahlak medeniyeti” idi.

İnsanın ehliyet ve liyakati başat fikir olduğu için insandan faydalanılmıyor istifade ediliyordu. İnsanların nefsinin terbiyesi, akıl kullanılması ve bir olabilme özellikleri bugüne nazaran belki de hayal bile edilemeyecek boyuttaydı. Bugün belki, o günkü nefs terbiyesi ve aklı kullanmanın onda biri ancak kullanılabiliyordur.

O yüzden o gün kurulan bu medeniyet, tarih içinde fasılalarıyla beraber yüzyıllarca yaşamıştır. İnsanın bilgisi ve teknolojisi değerlendirildiği gibi nefsi özellikleri de ölçülüp değerlendirilmedikçe medeniyetinizin yüzyıllar boyu yaşaması neredeyse imkânsızdır. Bugün insan, toplum ve kurumların değerlendirilmesinde noksan olan en büyük özellik aslında nefsin ölçülüp değerlendirilmeyişidir.

Özellikle her insanın nefsi, birbirine benzemekle beraber iş yapışları esnasında çok farklılıklar arz etmektedir. Bazıları dünya hastalık ve sıkıntılarına daha fazla sabır göstermekte, bazıları ise sabırsızlaşıp hemen virüs kapmakta ve bünyesi dağılmaktadır.

Bu manada insan, toplum ve kurumların nefsi beraberce değerlendirilmeyince medeniyetiniz mutlaka ve mutlaka hata veriyor. Sonrasında kısır döngü başlamış ve insanı şikâyet, toplumu şikâyet ve kurumları şikâyet hiç bitmiyor. Öyleyse “unuttuğunuz ya da nadasa bıraktığınız, insanın nefsini ölçen ve değerlendiren hak merkezli ve adalet düsturlu medeniyet kurmanızın sizi doğru yola sokacağını” hatırlama zamanıdır.