Netflix kapatılabilir
80’lerde bilgisayar, 90’larda da cep telefonlarının keşfi
ile başlayan post truth çağın ilk zamanlarda “Bilgi Devrimi”ne neden olacağı
söylenirdi.
Milenyumla birlikte bilgisayarların her eve girmesi,
ardından akıllı telefonlarla bilgisayarların her anımızda yanımızda olması,
dünyanın kendisini klonladığı “eksiklerinden arındırdığı” yeni bir “sanal”
dünya oluşturulmasına fırsat verdi.
Yemek yok, uyku yok, sıkıcılık yok, bilgi isteyen bilgi,
eğlence isteyen eğlence buluyordu.
Tavla arkadaşıyla her gün bir araya gelemeyen esnaf bile
internetten online tavla arkadaşlıkları ile bu “sorunu” aştı. Sonra işler
değişti. Kontrol edilemeyen kışkırtıcı içerikler en korumasız kesimlerin
ulaşımına sunuldu.
Hele son on yıllık dönüşüm o kadar hızlı oldu ki…
Devletler bile büyük olmak için akıllı telefonların “amiral
gemileri”nin ülkesinde bulunması için “savaş” çıkaracak noktaya geldi.
Çinli Huawei ile Amerikan Apple arasındaki teknoloji
rekabetinin nasıl istihbarat rekabeti haline geldiğini yakından izliyoruz.
Bu rekabet sosyal medyaya da yansıdı.
Chat programları ile başlayan yazılım rekabeti Facebook,
TikTok, Instagram, linkedin, Twitter ve daha niceleri ile hayatımızın her
alanında yer aldı.
Bugün bu platformları o kadar sık kullanıyoruz ki “Acaba olmadığı
zamanlarda ne yapıyorduk” sorusunu sormaktan kendimizi alamıyoruz.
***
Hatırlatayım! Bu kadar teknoloji ve sosyal medya olmadığı
zaman mahallemizde, okulumuzda, işimizde sosyalleşiyor, kültürümüzü yaşamayı
bir görev biliyorduk. Bizleri kenetleyen Millî Takım maçlarımız vardı. Avrupalı
kimliğimizi ortaya koyan Eurovision
gecelerini ve “dost” ülkelerden heyecanla “Acaba ne puan
verecekler” bekleyişimizi hâlâ
hatırlıyorum. Akşamları küçük bütçelerle çekilmiş yerli
filmlerle eğlenir, bugünkü gibi birçoğu entrikalarla dolu olmayan yerli
dizilerimizi seyrederdik. Ama daha çok bol bol eş, dost, komşu ziyaretine
gittiğimiz “gece hayatımızı” unutamam.
Şimdi öyle bir çağa girdik ki; teknolojik cihazlarımızla
bizlerin “tüm ihtiyaçlarını gideren” sosyal medyalarda zamanın nasıl geçtiğini
bilmeden yaşayıp gidiyoruz.
İşte bu “vakit öldürme” işinden en büyük payı alan YouTube’u
bile geride bırakan ve geleneksel eğlence sektörünün ana araçları dizi ve
filmleri; sinema salonları ile televizyon ekranlarından silip atan bir gelişme
oldu.
İstediğiniz zaman, istediğin yerde film ve dizi
izleyebileceğinizi söyleyen üstelik bunu bir ücret karşılığında yapan bir
platform çıktı.
Televizyonlarda, internette bedavaya ulaşılan birçok içeriğe
alternatif bir girişim: Netflix.
Çocuklarımızın ve aile yapımızın korunmasını önemsemeyen bir
yayıncılık anlayışı ile hiçbir denetime tabi olmayan sanal dünyada bir gedik
açtı Netflix ve diğer hiçbir platformun yapmadığını yaptı.
Değerleri hiçe sayan birçok yayını ile sözde “farklı” olmaya
çalıştı. İçeriklerin bir kısmında toplumun bilmediği, görmediği, barındırmadığı
düşünceleri sanki meşru birer değermiş gibi işledi ve normalmiş gibi hayatımıza
soktu.
Reklam ve farklı olma amacıyla yaptığı düşünülen bu yayınlar
tüm dünyada sorgulanır oldu.
Bu ahlâksızlıkların en sonuncusu ise 11 yaşında Senegalli
Müslüman bir ailenin kızının erotik danslar yapan bir gruba katılmasını konu
alan +18 izleyiciye hitap eden bir film. 9 Eylül’de yayınlayacağının
açıklandığı andan itibaren gerek tanıtım afişleri gerek ise fragmanı ile
dünyanın birçok ülkesinden peş peşe tepkiler geldi. İngiltere’de yayın yapan
DailyMail film hakkında “Genç kızların açıkça 'cinselleştirilmiş' tasviri
nedeniyle internette öfke uyandırdı” ifadesini kullandı ve filmin, “İnanılmaz
derecede kışkırtıcı fragmanı ve posteri nedeniyle küçük yaştakileri
hiper-cinselleştirdiği”ne vurgu yaptı.
***
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’ndan yetkili bir isme
ulaştım ve konu hakkında ne
yapacaklarını sordum. Aldığım cevabı aynen paylaşıyorum:
Netflix'in filmi Türkiye'de de yayına sokması halinde Üst
kurul olarak 6112 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
ve “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu
Hakkında Yönetmelik” hükümleri işletilecektir.
6112 Sayılı Kanun 8 maddesi (ğ) bendinde yer alan “Çocuklara, güçsüzlere
ve engellilere karşı istismar içeremez ve şiddeti teşvik edemez” hükmünün açık
ihlali nedeni ile aynı kanunun 32 maddesinde yer alan idari yaptırımlar
başlığında düzenlenen maddenin birinci fıkrasında yer alan “... isteğe bağlı
yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar
verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre
idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece
idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” Hükmü ile yayının
katalogtan çıkarma ve idari para cezası yaptırımları uygulanabilecektir.
Yine bahsedilen Yönetmeliğin “Medya Hizmet Sağlayıcı
Kuruluşların ve İnternet Yayın Platform İşletmecilerinin Yükümlülükleri”
başlıklı dördüncü bölümünde yer alan 16’ncı maddenin birinci fıkrasının (c)
bendinde “İnternet ortamından yayın lisansı verilen medya hizmet sağlayıcı
kuruluşlar; Üst Kurulca 6112 sayılı Kanun kapsamında uygun bulunmayan ihlale
konu isteğe bağlı yayın hizmetlerini program kataloğundan çıkarmakla
yükümlüdürler.” hükmü yer almaktadır. Bu kapsamda Üst Kurulumuz tarafından
yapılan denetimler sonucunda 6112 sayılı Kanun’u ihlal ettiğine karar verilen
her türlü yayının program kataloğundan ivedilikle çıkarılması zorunludur. Bu
zorunluluğa uyulmaması halinde “beş günden on güne kadar yayınların
durdurulmasına” ve devamında da “lisans iptaline” karar verilir.