Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2437.90
BIST 100
10225.49
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Mart 2015

Niha dema aştiye

28 Şubat 2015 tarihinde hükümet ve HDP temsilcileri ortak bir açıklamayla silah bırakma çağrısı yaptılar. Yalçın Akdoğan; "Biz birlikte Türkiye'yiz. Her şey Türkiye için" derken. HDP kanadından Sırrı Süreyya Önder ise: "Ortak vatan" vurgusu yaptı. Kuşkusuz bu tarihi bir adımdır. Kürt ve Türk temsilcileri bu açıklamayla aynı zamanda Gladyo'ya ve içerideki ihanet şebekesine ağır bir Osmanlı tokadı indirdi. Kolay değil. Ülkenin 40 yıldır boğuştuğu, demokrasi, özgürlük, barış ve huzur kanallarını tıkadığı, hepimize ağır bedeller ödeten, büyük kayıplar yaşatan devasa bir sorundan ve bu sorunun çözümünden bahsediyoruz. Bu bakımdan 28 Şubat Cumartesi gününe kolay gelinmedi. Yıllardır bu ülkenin tarihi ve kültürel bağlarıyla olan temasını koparan, iç dinamikleriyle birlikte tarih sahnesinde tekrar aktif rol oynamasını engelleyen Gladyo ve içerideki uzantıları kuşkusuz filmin böyle biteceğini düşünmüyorlardı.

93'lü yıllarda işleri daha kolaydı. Barış için Kandil'e heyet gönderen ve süresiz ateşkes ilan edilmesini sağlayan ülkenin cumhurbaşkanını bile rahatça harcayabilmişlerdi. 28 Şubat'ta da ülkenin üzerinden silindir gibi geçtiler. Ülkenin ayakta durma imkanı elinden alınmış aklı başında, proje ve vizyon sahibi insanları tasfiye edilmiş dolayısıyla ülkenin1000 yıllık bir sömürge ülkesi olarak Haçlı Koalisyonun emrine verilmesi planlanmıştı. Bunun için yıllardır bölünme ve irtica kisvesi altında operasyonlar yaptılar. Tüm bunlar yaşanırken dipten cesur, özgürlükçü, yeni, yerli, özgün bir siyaset çıktı. Bu kadroların ülkeyi şaha kaldıracak olma ihtimali onlara göre çok zayıf bir ihtimaldi. 27 Mayıs muhtırası olmadı birkaç gazete manşeti o da olmazsa sokak gösterileriyle bu engeli de aşarız hesabı yaptılar. Ama ne onlar ne de ondan sonra ardı ardına gelen tezgahların, kurulan kirli ittifakların hiçbiri ama hiçbiri netice vermedi.

Yeni sosyolojiyi okuyamayan üst akıl çaresiz kaldı. Öyle ki 2007 yılında cumhurbaşkanlığı referandumun yapıldığı gün 12 askerimizi şehit vermiştik. Bu apaçık halka bir gözdağı idi. Lakin sonuçlar yüzde 68 gibi bir oranla neticelendi. Yeni sosyolojiden kastım bu. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Başından beri hedef çözüm süreci ve ülkede yeni bir anayasanın tesis edilmemesiydi. Ne var ki hiçbir çaba hiçbir tezgah bunun önünde engel olamadı. Gezi, 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüslerinde de bir netice elde edilemedi. Çünkü artık karşılarında her defasında "Dik dur eğilme bu millet seninle" diyen cesur bir halk kitlesi var. Ve siyasetini bu sosyoloji üzerine bina eden, 2071'e hedef yapmış sağlam bir siyasi duruş sergileyen, barıştan ve demokrasiden en ufak bir taviz vermeyen cesur siyasetçiler var.

AK Parti çözüm süreciyle birlikte Kürtlere Ortadoğu'da ekonomik, siyasi ve kültürel alanda bir birlikteliği teklif etti. Bu aynı zamanda iki kadim halkın bölgede oynayacağı tarihi bir rol demekti. Bölgedeki tüm denklemleri altüst edecek olan bu girişimin temelleri çözüm süreciyle birlikte atılmıştır. Bu yüzdendir ki Kürtler bugüne kadar barışa dönük yapılan büyük provokasyonlara dahil olmadılar. Ne Gezi'de ne de 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüslerinde bu tuzağa düşmediler. Barış karşıtı ihanet şebekesi ise PKK'dan silahları bırakmamasını, ülkede sürekli bir kaos ve çatışma ortamının devam etmesini dolayısıyla bölgede İsrail'in güdümünde bir devlet kurmalarını teklif etti. Üstelik bu sayede kendi güç ve nüfuzlarını muhafaza edeceklerdi. Kürtler işte bu teklifi reddetti. Bu yüzden 28 Şubat Cumartesi gününün özel bir anlamı vardır. Kürtler bizi sattı demeleri bu yüzdendir. Süleyman Şah operasyonunda bile mesele vatan toprakları meselesi değildi Kürtlerin yardımını sindirememişlerdi. Resmi ideoloji 28 Şubat 2015'te iflas etmiştir..

Bu bakımdan Kürdüyle, Türküyle tüm farklılıklarıyla birlikte barış içinde özgürce yaşamak gibi soylu düşüncelere sahip olan insanlar, silahların bırakılmasını heyecanla ve umutla karşıladılar. Türkiye'nin barış iklimine girmesi ahlak, erdem ve vicdan sahibi insanlar için çok şey ifade ediyor. Büyük Selçuklular döneminden beri bu coğrafya üzerinde emelleri olan haçlı zihniyeti artık yolun sonuna gelmiştir. Barış yolu çetrefillidir. Lakin bu yola girildi mi de geriye dönüş olmaz. Suyu tersine akıtamazsınız. İçerideki ihanet şebekesi üst akıl tarafından kendilerine verilen vazifeyi sürdüreceklerdir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Herkes vazifesini yapacak anlayacağınız. Onlar bu ülkenin yeniden dirilmemesi için var güçleriyle mücadele edecekler. Bizler de ülkenin her alanda kalkınması için inadına barış, özgürlük ve demokrasi diyeceğiz.

Bu vakitten sonra sivil toplum başta olmak üzere herkese büyük sorumluluk düşmektedir. İlk elde silahların bırakılması gerekmektedir. Siyaset zemininde her şeyi konuşur, tartışır ve hayata sokarız. Dün katıldığım bir TV programında da ifade ettim. Örneğin yeni Türkiye'de yerinde yönetim anlayışı çerçevesinde belediyelerin, il genel meclislerin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Valilerin atama ile değil seçimle iş başına gelmelerinin önü açılmalıdır. Eğitim felsefesi de bu ruha uygun bir şekilde yeniden dizayn edilmelidir. Eğitim tek bir etnik kimliği öne çeken ve resmi ideoloji ekseninde işlev gören katı, tekçi bir mekanizma olmaktan çıkarılmalıdır. Eğitim, tüm farklılıkları kapsayan barışa ve özgürlüğe hizmet eden yeni Türkiye perspektifine uygun bir anlayışla bu süreçte var olmalıdır. Netice itibariyle yeni Türkiye herkesin Türkiye'sidir. Niha dema aştiye(şimdi barış zamanı)

[email protected]

twitter.com/sivildemokrat