Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Kasım 2019

Nübüvvetin Aklî Delilleri-1

Hiç şüphe yok ki, iman esaslarından biri de, Allahü Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlere inanmaktır. Peygamberlerin ilki babamız Hazret-i Adem, sonu ve serdarı ise, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemdir.

Her in­sanın, Hazret-i Muhammed’in, Allahü Teâlâ’nın son peygamberi olduğuna inanması farzdır. Böyle inanmayan kimse, mümin sayılmaz. Hazret-i Mu­hammed’in, Allahü Teâlâ’nın son peygamberi oldu­ğuna dâir sayısız mucize ve deliller mevcuttur. -Anlayan için- O’nun mübarek hayatının her bir karesi, peygamberliğinin ayrı bir delilidir. Ay­rıca İslam âlimleri, “isbât’ün-nübüvve”, “şevahid'ün-nübüvve” ve “delail'ün-nü­büvve” gibi isimler altında bu konuya dâir birçok eser yazmış­lardır. Bu delilleri anlamak, müminin imanını kuv­vetlendirirken, birçok insaflı gayr-ı müslimin de Müslüman olmasına sebep olacak güçtedir. Şimdi O’nun hakkaniyetini güneş gibi gösteren aklî delillerden sadece bir kısmını beraber hatırlamaya çalışalım:

1- Sevgili Peygamberimizin; parasız, arkadaşsız ve her bakımdan desteksiz bir şekilde tek başına baş­ladığı Allahü Teâlâ’nın dinini tebliğ işinde;-en yakın akrabalarının dahi kendisine düşmanlık etmelerine hiç aldırmadan- mübarek yoluna devam etmesi. Dâvâsından vazgeçmesi durumunda, dünyanın bütün nimetlerinin kendisine vaad edildiği bir or­tamda, mübarek hayatının çoğunu yokluk, sıkıntı ve tehlikeler içerisinde geçirmeyi tercih etmesi.

2- Çocukluk devresinde, yakınlarının kendisinde gördükleri ve bir çocuktan asla beklenmeyen; ol­gunluk, ölçülü davranış tarzı, asalet, edep ve haya gibi üstün vasıflar. Gençliğinde feraset sâhiplerinin kendisinde sezdikleri yüksek mânâlar.

3- Peygamberliğinden önceki devrede dahi dâima zulme ve haksızlığa karşı çıkması ve “Hilf’ul-fudul” gibi haksızlığa uğrayanları koruma cemiyetine girip mazlum ve mağdurların yanında yer alması. Dul, yetim, fakir ve yoksullara sâhip çıkması.

4- Son derece bozuk bir çevrede yetişmesine rağ­men, peygamberliğinden önceki hayatında da iffet, namus ve hayasına toz kondurmaması. İki defa düğüne giderken yolda uyuyakalıp gitmemesi.

5- Peygamberlik öncesi dönemde dahi bir defa olsun yalan söylememesi, hıyanet etmemesi ve sözünden dönmemesi. Bu mevzuda, düşmanları dâhil, hiç kimsenin olumsuz hiçbir örnek gösterememesi. En azılı düşmanlarının bile kendisine “Muhammed’ül-emin” demesi.

6- Kâbe tamiratında Hacer-i Esved’i yerine koyma şerefi uğrunda kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkta, yüksek asaleti sebebiyle hakem tayin edilmesi ve mukaddes taşı yere serdiği ridasının üzerine koyup birer ucundan kabile reislerine tutturarak kendi eliyle yerine koyması ve bu önemli problemi böyle basitçe halletmesi.

7- Ümmî olması yani okuma-yazma bilmemesi. Bütün hayatı boyunca kimseden birşey öğrenmediği çok iyi bilinmesine rağmen; birdenbire edîp ve belîğ kimselere meydan okuyan Kuran-ı kerim gibi her yönüyle mucize ve çağlarüstü bir kitapla ortaya çıkması.

8- Kendisine iman etmeyen inatçı kâfirlerin; “Muhammed doğru söylüyor, fakat peygamberlik neden eşraftan falana, falana verilmedi de, bir yetime verildi” şeklindeki çocukça bir mazeretten başka hiçbir sebep gösterememeleri.

9- Müşriklerin, kendisini zor durumda bırakmak için açığını arama, yanlışını bulma konusunda çâresiz kalmaları. Bilindiği gibi düşmanları, bir açığını veya -haşa sümme haşa- hilaf-ı vaki bir sözünü bulsalardı, zaman geçirmeden bunu bütün dünyaya ilan ederlerdi.

10- En tehlikeli düşmanlarının bile zamanla birer birer yola gelip kendisine iman etmeleri ve uğrunda her an canlarını feda etmeye hazır hale gelmeleri. Dördüncü halife Hazret-i Ömer’in nasıl Müslüman olduğu konusuna bakılabilir.

11- Davasından en ufak bir taviz vermemesi. Allahü Teâlâ’nın dinini yayma uğrunda, ardı arkası kesilmeyen her çeşit sıkıntı, meşakkat ve ölüm tehditlerine sabretmesi ve hiçbir tehlikeye aldırmadan İslam dinini tebliğe devam etmesi. Bir insanın tek başına, her an ayrı bir ölüm tehdidi karşısında sabredip direnmesi; hele hele ruhunu, kalbini ve şahsiyetini örseleyici, alaya alınma ve hakaretlere maruz kalma gibi hâdiseler karşısında bile davasından vazgeçmemesi ve asla ümitsizliğe kapılmaması, O’nun doğruluğunun şaşmaz bir delilidir. (İnşaallahü Teâlâ, gelecek hafta da nübüvvetin aklî delillerini işlemeğe devam edeceğiz…)