Dolar (USD)
32.35
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2392.16
BIST 100
10265.55
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ağustos 2023

​Odalar, adalar, adamlar

Son aşamada hayat odalar, adalar ve adamlardan ibaret. Başka bir şey yok. Adamlar odalarda yaşıyor, aynalara bakıyor, adalara sığınıyor ve hikaye bitiyor, hepsi bu. Odanın kapısı açılmıyor bir gün, ada yolcusunu umutsuzca bekliyor ve aynalar, aynalar küçük bir kımıltı istiyor yüzeylerinde. Sonsuz bir boşlukta, ıslak, kaypak bir kayanın üzerinde yaşıyoruz. Her an düşme, her an kayma riski olan bu kayanın gerisinde belki küçük bir karaltı, bizi kendimize baktıracak minik bir sığınak var. Kayanın üstünde canı sıkılan insan kayanın gerisine, odasına çekiliyor ve orada, kendi aynasına bakarak yalnızlığını gidermeye çalışıyor. Dışımızdaki aynalar ile içimizdeki adalar arasında gidip gelen bir yolculuk bu. Odalar ile adalar arasına gerilmiş bir ipin üstünde her gün sayısız defa gidip geliyoruz. Hüzünler ile sevinçler arasındaki hiçlik ipinde ha bire düşme korkusu yaşayarak dolaştığımız bir sarmalın içindeyiz.

Bir odam var… Doğrusunu söylemek gerekirse, lisans öğreniminin son senesinde büyük bir keyifle kaldığım Maltepe’deki Vehbi Koç Öğrenci Yurdu dahil edilirse o günden bugüne her zaman bir odam oldu. Bir odası olmak, bir teleskoba sahip olmak gibidir. Nasıl teleskopla o cam size evrenin sayısız harikasını gösteriyor, her bakışta, öncesinde bakılmış o yıldızda farklı bir taraf, görülmemiş olanı keşfetmeyi görme fırsatı veriyorsa bir oda da hayatı dışarıdan ama yakından seyrettirmenin imkanlarını sunuyor. Bir oda, sizi size gösteren bir aynadır. Ve insan ne vakit kendini unutsa, yolunu şaşırsa bir aynadır onu ona hatırlatan, bir odadır onu ona bulduran. Bir odası olmak, bir bedene sahip olmaktır. Zihin nasıl bedeni ev olarak kurgulayıp kendini onun içine yerleştiriyor ve kendini oradan ışıldatıyorsa varoluş da kendine bir oda arıyor, bulunca içine giriyor ve onu hayata yönelik bütün tasarrufların harman yerine dönüştürüyor. Sorgulamanın, yüzleşmenin, hesaplaşmanın mutlak mekanıdır bir oda. Yolculuğa fren, yorgunluğa nefes alma işlevi görür.

Ev gibi, evin kutsiyeti gibi değildir bir odası olmak. Nereden baksan, evin yine de herkese açık koridorları, balkonları, pencereleri vardır. Oda öyle değil oysa, yalnız başına bir ayna. Orada başka hiç kimse yoktur. Orada sadece küçük bir ada, seni senden uzaklaştıran, seni sana yaklaştıran, seni sende bulduran, seni sende kaybettiren düşsel bir ada vardır. Hayallerin dölyatağıdır bu yüzden tek başına odalar. O kayanın, o sert kayanın suyla birleştiği yerdeki küçük karanlıktır. Gözlerini kapadığın an açılan kapı, güneş battığı an görülen yıldızlardır tek başına bir oda.

Hayatın rezervasyonunu sadece şahsınıza tahsis ettiği en muhteşem köşesidir oda. Orada artık umumun ve umumi olanın sınırları bitmiştir. Orada, oranın kapısında dışarıda olan her şey dışarıda kalmak, kuyruğunu kısarak beklemek zorundadır. Sen içeri almadığın sürece hiç kimse, hiçbir düşünce, hiçbir oluş o kapıdan içeri giremez. Zaten bir odayı, kendine ait bir odayı kutsal ve büyüleyici kılan da budur. Orada var olan tek şey, bütün dünyayı içine alabileceğin, dünyanın bütün varlıklarını içine sıkıştırabileceğin kocaman, yeni bir evrene, yeni bir toprak parçasına, yeni bir adaya geçiş yapma imkanıdır. Gerçeklerin dünyasından hayaller adasına oradan geçiş yapar en çok insan. Dışarılar, dış mekanlar, başka insanlar, umumi yerler hayallere her an kısa devre yaptırabilir. Evet, gerçekten bir odası olmak, bir aynası olmak demektir ve o aynalar olmasa o adalara nasıl geçilir? Ayna seni sana, dünyayı sana göstererek seni ve dünyayı bir daha, yeniden keşfe çıkarır. Ada, her tarafını sarıp sarmalamış, ruhunun derisini ısıran, dağlayan, bağıran, çağıran, gürleyen, patlayan bütün bu hengamenin, dünya hengamesinin ağırlığını geride bırakmanın; zihinsel kaşıntıların yaraya dönüştüğü sayısız sorunu unutup üç beş saatliğine huzur bahçesinde dolaşmanın tek mekanıdır.

Varoluşumuz nasıl bedenimizin, o tekil bulamacın içine yerleştirilmiş ve kendini ancak orada gerçekleştirebiliyorsa ruhumuz da kendini yalnız odalarda buluyor. Belki de tek başına bu, başlangıçtan beri bütün yengilerin ve yenilgilerin çıkış noktasının neden odalar, duvarların gerisindeki o muhteşem yalnızlık patlamaları olduğunu gösteriyor. Kaybettiğimizde acımızı, kazandığımızda sevincimizi ondan daha derin hissettiren neresidir? Özlediğimizde kendimizle buluşturan, kaybolmak istediğimizde derin uykulara vardıran başka neresi vardır? Sevinçler iç duvarda açan çiçek, hüzünler iç duvarı üşüten yeldir. Bir odadır kahkahamıza renk veren, bir odadır hüznümüzü donduran, bir odadır çığlığımızı en derinden duyan, bir odadır inlememize eşlik eden, bizi, bizde, bize yeniden sürgüne dönüştüren, kuruyan yerlerimizi koparıp atan, onun yerine yeni ışkınlar koyan. Bir odadır bitmiş olanı yeniden başlatan, başlamış olana güç veren, sonlandıran.

Hayat sadece budur ve bundan ibarettir: Kapı açılır, içeri girer, yıldızları seyredersin ve her şey biter. Adamlar odalara sığınır, odalar adalara açılır ve odaların kapısı kapandığında ve adaların yolu kesildiğinde geriye ne kalır ki hayattan?