Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Ekim 2014

'Öfkeyi anlayalım' korosu kime sesleniyor?

İki yıldır ihtimamla yürütülen, son bir yılda ivme kazanan 'Çözüm Süreci', bir hafta içerisinde yaşananlar ile tam anlamıyla ateş altında kaldı. 90 yıllık tarihsel arka plana, 30 yıllık sıcak çatışmaya ve nihayetinde devlet-toplum ayrışmasına yaslanan mesele, siyasi iradenin başlattığı süreç ile çözüm noktasına evrilirken tüm Türkiye'nin gözü önünde bir suikast girişimi sahneye kondu.

Kobani için yapılan eylemler neticesinde ortaya çıkan vahşet görüntüleri sarsıcıydı. Son açıklamalara göre ölenlerin sayısı 41'i buldu. Öte yandan yaralananlar, yakılan evler, dükkanlar, dernekler, yağmalanan işyerleri, müzeler, kamu binaları vs.

Bu hengamede ambulanslar bile taşlanmaktan kurtulamadı.

Özellikle Diyarbakır'da Köy-Der'e yapılan saldırılarda hayatını kaybeden Hasan Gökgöz, Riyad Güneş ve Hüseyin Dakak'ın katledilme biçimleri vahşiceydi.

Herkes IŞİD'in lansmanını yaptığı 'kafa kesme' usulü katliamları tartışırken; bina önünde yaralamak, yaraladığı insanları binanın 3.katında yakalamak, binanın çatısından aşağıya atmak, araba ile üzerlerinden geçip çiğnemek, kafalarını taşla ezmek ve son olarak cansız bedenlerini yakmak ile sona eren ve PKK'nın lansmanını yaptığı uzun metrajlı silsile halinde gerçekleşen katliam usulünü gördü.

Tahrip gücü yüksek bu eylemlilik hali tüm Türkiye'nin tanıklığında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın attığı tweet ile yaptığı 'eylem çağrısı' ile başladı. CHP çağrıya anında desteğini açıkladı. Kontrolden çıkan olayların sonrasında Öcalan'ın sürece müdahalesiyle birlikte HDP, DTK, DBP Eş Genel Başkanları 'sokak şiddetine' son verilmesi için ortak açıklama yaptılar. Böyle bir açıklama için bile Öcalan'ın devreye giriyor olması Kürt siyasetinin trajik basiretsizliğini gözler önüne serdi. Bu açıklamadan önce Kandil hızını alamamış ve KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık Türkiye'deki 'müzmin Erdoğan düşmanı' ve 'yeminli muhalif' cephenin de yüreğine su serpen açıklamasını yapmıştı bile : 'Silahlı militanları yeniden Türkiye'ye gönderdik.'

Tüm bu süreci memleket açısından 'kaygı' ile izleyen halkımız, Türk basınında enteresan atraksiyonlara, garip kombinasyonlara, absürt önerilere şahit olmaktan kendisini kurtaramadı. Açılımdan 'saçılım' diye söz eden, 'Çözüm Sürecini' 'ihanet' olarak yaftalayan SÖZCÜ'ler neredeyse zil takıp oynayabilirlerdi artık. Onlardan birisi'İçeride PKK bataklığı, dışarıda IŞİD bataklığı, derinden derine gelmekte olan ekonomik kriz bataklığı.' diye başladığı yazısına, pürneşe bir ruh hali ile bir 'Yaşasııııııınnn !' nidası iliştirmekten frene basıp kendisini son anda kurtararak, 'Tayyip efsanesi bitti!' diye nara attı.

'O efsane bitsin de nasıl biterse bitsin !' havasında olanların hangi makamda oynadıklarını biliyorduk. Ama bir de 'demokrat' ve 'özgürlükçü' ve 'solcu' ve 'liberal' ve 'kemalist' sıfatlarını kendi bünyelerinde mezceden taifenin -bütün bu sıfatlar aynı bünyede toplandığında hangisi hayatta kalıyor o da ayrı bir muamma - 'Oh olsun !' yazıları ile HDP ve PKK'nın 'sırtını sıvazlamaları' ortalık yangın yerine dönmüşken ibretlikti.

Bu yazarların ortak özelliği 'Tabii ki şiddet kötüdür' gibi bir cümleyi yazılarına iliştirdikten sonra, bütün faturayı hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kesme noktasındaki acelecilikleriydi.

Ortadoğu'nun koşulları var, bölgenin hususiyetleri var, ortada bir durum var, işleyen bir süreç var ve bu sürecin pek çok bileşeni var. Nasıl bir siyaset tanımı, ne biçim bir siyaset tasavvurları var ki tüm bileşenleri toplamdan çıkarıp 'her şeye kadir' bir 'hükümet' kompozisyonu içerisinde hükümeti ve Erdoğan'ı birinci dereceden 'mahku00fbm' sandalyesine oturtabiliyorlar?

Yazdıkları kompozisyonda; ABD yok, İngiltere yok, İsrail yok, Suud yok, İran yok, AB yok, BM yok, Esed yok, PKK yok, IŞİD yok, HDP yok, CHP yoku2026 Erdoğan ve hükümet var!

Anlı şanlı Sorbonne çıkışlı profesörlerin bile 'siyasi çözümleme' adı altında işi getirip Erdoğan'ın mizacına bağlayan derin analizlerine ne demeli?

Erdoğan'ı sevmeyebilirsiniz, tamam.

Sonuna kadar hükümeti eleştirebilirsiniz, tamam.

Ama insaf!

Hükümetle ya da Ak Parti ile yaşadığınız kaprisli ilişkiniz yüzünden şehirler ateş topuna dönerken sizin aymazlığınızı çekecek hali mi var bu memleketin?

Basireti bağlanmış bu kadar aydına, gazeteciye, siyasetçiye inat; Allah'tan Türküyle Kürdüyle basiret sahibi bir halka sahibiz.

Kobani için yapılan eylemlerden sonra şehirler yanarken, bu toz dumanın arasında garip çağrılara da şahit olduk.

Ahmet Hakan Coşkun, 'Bu öfkeyi de anlamaya çalışalım' başlıklı yazısında 'öfkenin kaynağını ve nedenlerini anlamaya çalışalım' diyor.

Orhan Kemal Cengiz, 'Kürt sorununu çözüme kavuşturma iddiasında olan hükümet, bu son olayları yaratan öfkenin nasıl biriktiğini, buna nelerin yol açtığını anlamaya çalışmak durumundadır.' diyor.

Cengiz Çandar, 'Bak ben sizi uyarmıştım, iç savaş çıkıyor gördünüz mü? Anlamadınız beni' demeye getiriyor.

Peki, bu bir hafta içerisinde yaşananlardan sonra Cumhurbaşkanı, Başbakan, Siyasi Partiler, STK'lar ve halk ne diyor?

Cumhurbaşkanı, 'Ben çözüm sürecine elimi, bedenimi, canımı koydum.' diyor.

Başbakan, 'Kobani'yi ve hukukunu koruyacak yegane güç Türkiye Cumhuriyeti Devletidir' dedikten sonra 'Kobani'deki kardeşlerime sesleniyorum; sizler bizim için tarihin emanetisiniz. Bu Vandallar sebebiyle size dönük merhametimizden hiçbir eksilme olmayacak.' diyor.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaşananlara en çabuk reaksiyon göstermesi muhtemel olan ülkücü camiaya hitaben, 'Uyanık ve dikkatli olun, kavga ve çatışmalardan uzak kalın.' diyor.

Peki, yaşananlardan sonra Batı şehirlerimizde bir hareketlenme mi oldu?

İnsanlar birbirine mi girdi?

Konu komşu birbirinin boğazına mı sarıldı?

Bu soruların cevabı koskocaman bir 'HAYIR'.

Bunların hiçbirisi olmadı.

O zaman söylesenize anlayacak olan kim?

Kime sesleniyorsunuz siz?

[email protected]

twitter.com/_aydinali