Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2391.45
BIST 100
10149.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 May 2021

Olduğu gibi kabullenmek

Beni olduğum gibi kabullenmeye başladığın vakit bendeki farklılıkların farkına varır ve hayatında bir şeylerin değiştiğini fark edersin. O zaman da hayatın monotonluktan kurtulmuş olur ve yeni şeyleri keşfe başlarsın. Beni değiştirmeye kalkıp ve daha da kötüsü kendine benzetmeye başlarsan, ortada ben diye bir şey kalmayacağı gibi hayatındaki yalnızlığı arttırmış olursun.

Giriş paragrafı biraz içimizi kararttı sanırım. Maalesef hayatımızda var olan insanları kendimize benzetmek gibi acı bir yanılgımız var. Hayat bir puzzle oyununa benziyor. Puzzledaki boşlukları hayatımıza girmiş olan kişiler ait oldukları konumda yer alarak dolduruyor. Daha doğrusu doldurması gerekiyorken biz hayatımıza giren herkesin bize benzemesini isteyerek tek tip bir hayatı seçmeye çalışıyoruz.

Birbirimizi değiştirmek yerine olduğu gibi sevmeyi denemedikten sonra birilerinin değişmiş olabileceğine ihtimal veremiyoruz. Karşımızdakine baktığımız zaman karşımızda o kişiyi değil de kendimizi görmek istiyoruz. Bu durum biraz da egolu olduğumuzdan kaynaklanıyor. Baktığımız herkeste ve her şey de kendini görme enaniyeti. Dünyanın benim etrafımda dönüyor bencilliği…

Etrafımızda döndüğünü sandığımız dünya söndüğü zaman başkalarına muhakkak ihtiyaç duyacağımızı unutarak yaşıyoruz. Kardeşi Habil’i katleden Kabil bile cehaletinin farkına varıp bir kargadan öğreniyor hayatın gerçek ve acı yüzünü.

Hayatımızda var olan insanları ya kendimize benzetmeye çalışıyor ya da bizim gibi olan insanları hayatımıza alıyoruz. Farklı partiye, ideolojiye, görüşe hatta dine ve mezhebe mensup insanlarla ilişkilerimiz ya mesafeli ya da tamamen bitmiş vaziyette. Durum böyle olunca da niye dünya değişmiyor, insanlar niye kötü diye sızlanıp duruyoruz.

Kim bilir, belki de dünyayı ve insanları olduğu gibi kabullendiğimizde başlayacak mutluluğumuz. İnsanları kendimize benzemekten vaz geçip de onları olduğu gibi kabullenip, farklılıklarımız ayrışma değil de birleşme noktası oduğunu görmeye başladığımızda dünyanın daha yaşanır bir yer olacağını fark edeceğiz. Farklılıklarımızın zenginlik olduğunu anladığımızda bu dünyada birlikte yaşamak adına güzel sebeplerimiz olacaktır.

Etrafımıza dönüp baktığımızda aile içerisindeki eşler bile birbirlerinin farklılıkları ile mutlu olmak yerine o farklılıkları çatışma sebebi olarak görmeye başlıyor. Farklılıklarını fark eden insanlar nerede duracaklarını bildikleri için çatışma yerine sürekli birbirini anlamaya çalışacakları için mutluluğa daha yakın olacaktır. Aksi bir durumun olduğu yerde maalesef kaos ve huzursuzluk hüküm sürecek ve insanlar kendilerini mutsuzluğa mahkum edecektir.

Yaşadığımız dünyada baş gösteren bu kadar öfkenin, nefretin, tahammülsüzlüğün başka izahı olabilir mi? Herkes karşısındakini kendine benzetmeye çalışarak içinde gizli bir benlik, kendini beğenmişlik ve “En mükemmel benim.” duygusunun dışa vurumu olarak karşısındaki insanı da kendine benzeterek içinde gizlediği benlik duygusunun aslında esiri oluyor.

Yukarıda verdiğimiz aile örneğini arkadaş grupları ve iş arkadaşlıkları için de genişletebiliriz. Gündelik hayatımızda en büyük tartışmalarımızın nedeni siyasî farklılıklarımızı bile bile aynı yarayı kaşımak misali her gün yeniden kaşıyor ve kanatıyoruz. Bu durum yaranın iyileşme sürecini geciktirmekten başka bir işe yaramıyor. Hatta yaranın iyileşmesi bir yana zamanla yara kangren haline geliyor. Sonrası ise derin bir anafor oluyor ve bu anafor bir gün gelecek hepimizi yutacak.

Aile, arkadaş ve iş ortamımızda daha mutlu ve huzurlu bir hayatı arzuluyorsak farklılıklarımızın çatışma ve ayrışma sebebi değil; bilakis birbirimizi anlama ve hayatı anlamlandırma yolculuğunda güzelliklerin vesilesi olduğunu fark etmemiz gerekmektedir.

Her insan ayrı bir âlem ve ayrı yeteneklerle donatılmıştır. Resimdeki bu güzelliği bulmak yerine kendini resmin yerine koymak eğreti bir duruşun nedeni olur.

Unutmayalım ki; dünya farklılıklarla güzel ve henüz keşfedilmemiş güzelliklerin keşfiyle mükemmel hale gelir.

Leo Buscaglia’nın aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken özlü bir sözüyle bugünkü yazımıza son verelim:

“Dünya, dokunması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve size ait olan o küçük boşluğu yalnızca siz doldurabilirsiniz.”