Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2411.68
BIST 100
10267.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Olur elbet ev yıkanın hanesi viran

Ey çağlardır dur durak bilmeden değirmen gibi dönüp duran! Ey süslenmiş gelin gibi nice şahların, padişahların, âlimlerin, zalimlerin koynuna girip şımartan, kudurtan sonra saltanatlarını başlarına yıkıp hayatlarını karartan! Ey bin bir kocadan arta kalan modern medeni deni dünya!

Bunca cinayetlere, katliamlara, feryat ve figanlara, zulümlere gözlerini kapattın. Sonun yakındır. Bir gün muhalif bir rüzgâr eser varını yoğunu savurur. Yerinde yeller eser, derbeder heder olursun.

Ey Kuzey, Güney, Doğu ve ey batasıca Batı! Ey şan ve şöhret tuzağının esiri! Ey iri gözleri kör, kulakları sağır, dili lal, yüreği katı, kalbi kara; asi ruhlu, asık suratlı, kin ve ihtiras düşkünü insan!

Ey deist, ateist, sadist, narsist, kapitalist, faşist, komünist, sosyalist, siyonist ve daha bilmem ne ist! Ey peygamberlerine bile iftira eden, öldüren; kutsal kitaplarını tahrif eden kitapsız ehl-i kitap!

Bunca kin, bunca ihtiras sana babandan mirastır. Deni dünyanın dur durak bilmeyen rekabetinde hırstan gözlerin kızarmış, kibir varlığını sarmış. Yüreğini kin ve nefret bürümüş, için çürümüş, pörsümüş. Bir kez olsun dünyayı bir gez. Bu gam ve keder içinde derbeder, heder olan insanların iniltilerini dinle. Seninle hesaplaşacakları günü ve zulmünü düşün! Yakıp yıktığın coğrafyalarda dul, öksüz, yetim ve sakat bıraktığın insanları kör gözlerinle gör. Bütün bu viraneler, yanmış yıkılmış beldeler, evler, şehirler ve harap ülkeler senin eserin.

Terör örgütleri ihdas ederek, besleyerek, büyüterek, semirterek musallat ettiğin Ortadoğu’da devletler paramparça, yürekler paramparça. Özgürlük ve demokrasi yalanlarıyla girdiğin coğrafyalarda bıraktığın enkaz az mı? Savaştan, gözyaşından, kandan ve katliamlardan ne zaman bıkacaksın? Bombardımanlardan arta kalan yıkık dökük binalar altındaki yaşlıların, genç kızların, gelinlerin, annelerin, çocukların feryat ve figanlarına ne zamana kadar kulak tıkayacaksın?

Sanma ki, saltanatın, şatafatın, gücün kuvvetin, kudretin kıyamete dek sürecek. Bu zulüm tahtında bir müddet daha otur. Sonra seyret! Devran döner, ocağın söner, tahtın devrilir, gurur abidesi cüssen yere serilir ve bilirsin, “olur elbet ev yıkanın hanesi viran”. Senin de evin viran, sonun hicran, yerin niran olur. Kudurur beynini kemirirsin; tanklarınla toplarınla, ordularınla sen de yok olur, helak olur, çürür, erirsin. Üzerinde hışımla yürüdüğün toprak kuru bir yaprak gibi seni de içine alır. Aylarca, yıllarca, asırlarca, barbaca ve hunharca döktüğün kanlarda çare yok boğulacaksın. Kalemin kırılacak, ölüm meleği yakında yakandan tutup sarsacak. Sonbahar yaprağı gibi senin de yüzün sararacak, solacaktır. Katlettiklerin istirahat uykusuna daldı. Sen ise hâkimler hâkiminin hükmettiği mahkemede hesaba çekilecek, korkudan donacak buz kesilecek, “Keşke ben de toprak olsaydım” diyeceksin. Ama nafile.

Ey Müslüman!

Ey Araplar, Acemler! Ey Türkler, Kürtler! Ey Lazlar, Çerkezler, Gürcüler ve daha bilmem hangi kavimler!

İnançsızın ihaneti karşısında ferasetin nerede? Tarihten ne zaman ders alacak, mazlumun feryadını ne zaman duyacak, derdine ne zaman derman olacak, haydutların çizdiği hudutları, barbarların ördüğü duvarları ne zaman yıkacaksın? Bu vurdumduymaz, bu arlanmaz ve uslanmaz halden, mezhepçilik ve meşrepçilik illetinden ne zaman vazgeçecek, birlik olacaksın?

Yüzyıllardır süren olaylar silsilesi uyanış vesilesi olsun. Emperyalist heveslere cılız seslerle karşı koyamazsın. Kendinle barış; eşinle, kardeşinle, komşunla barış. Karış karış coğrafyanı savun; yeni bir hüsran yaşamadan uyan. Kendine gel, yeni bedel ödeme. Her haksızlığa sen direneceksin; her mazlumun feryadını sen duyacak, imdadına sen koşacaksın. Unutma ki, dünyanın neresinden, hangi ırktan, hangi renkten, hangi dinden olursa olsun, mazlumun bakışı aynı yakıcılıkta, feryadı aynı frekanstan, kanı ve gözyaşı aynı renktendir. Kaldı ki, dün Afganistan’da, Bosna’da, Irak’ta, Halepçe’de, Filistin’de, bugün yine Filistin’de, Yemen’de, Suriye’de öldürülen, Çin’de kirletilen, esir edilen, yurtlarından sürülen, Myanmar ve Arakan’da yakılan, Somali’de aç kalan seninle aynı kıbleye yönelen, aynı ilaha, aynı peygambere, aynı kitaba inanan kardeşindir.

Ey memleketimin insanı!

Mazlum coğrafyalardaki insanların senden umut beklediklerini unutma! Şefkat, rikkat ve dikkat sende. İnsan, hayvan, kadın, çocuk ve işçi hakları diyerek salonlarda nara atan, sokaklarda caka satanlara aldanma. Çöplüklerde azık arayan, enkaza dönen harabelerde yakıtsız ve katıksız geceleyen, izbe yerlerde inleyenleri düşün. Onlar korkudan ve soğuktan titrerken senin de yüreğin titresin. Savaşın sancıları ve bin bir acılarıyla kıvranan, canı yanan, bir umutla ülkene sığınan, evsiz barksız, yurtsuz yuvasız ve vatansız kalanları düşün! Kurdu kuşu düşün, akrabayı komşuyu düşün. Tefrikaya düşme. Yalan yanlış söylemlere, kalleş eylemlere dikkat et.

Yine de sen bilirsin; dilersen mağdurları mazlumları sen de unut! Akdeniz’de boğulan bebekleri unut. Sahillere git, karaya çıkan caretta carettaları tut denize at. İçini rahatlat. İstersen kutuplara git, balinaları sev, hayatlarını kurtar; ölenlerin de yasını tut. Ama bilirsin, bazı işler mahşere kalır. O koşuşturmadaki “Eyne’l-meferr?” (Kaçış nereye?) figanını unutma!