Dolar (USD)
32.35
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2392.26
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Nisan 2023

​Oruca tutulmak

İsteklerle ihtiyaçlar arasında gitgeller yaşıyoruz. Koşar adım yürürken bir anda sendeliyor ve emekleye başlıyoruz. İsteklerimiz ihtiyacımız mı diye düşünmeden ve kendimize sormadan hep daha fazlasını istiyoruz.

İsteklerimiz emekten yoksun olunca kısa yoldan köşeyi dönme beklentisiyle yılları tüketiyoruz. Sonra dönüp de arkamıza baktığımız zaman hayatımızda ne kadar enkaz bıraktığımızı fark ediyoruz. O zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor.

İnsan olarak pişmanlıklarımız büyürken, ilahi bir kudret, bocalayıp dönüp durduğumuz hatalar yumağından bizi, çekip almak istiyor. Bizi, bizden daha çok önemseyen ve en mükemmel şekilde donatan kudret olan Yüce Mevla, et-Tevvab ismiyle kuluna şah damarından daha yakın halde af dilememizi istiyoruz. Affa layık olmadığımızı düşünsek bile O kapıdan başka gidecek yerimiz yok. Çaresizce değil, bilhassa en hakiki çare olarak o kapıya sığınırsak affedilmenin huzurunu yaşayacağız.

Bunu da, çözüm için sıkıştığımız zaman yolumuzu aydınlatan bir ayet haber veriyor; “… Aklını kullanan bir topluluk için elbette Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır.” (Bakara Suresi, 164. Ayet)

Ümmet olarak ne kadar çok ihtiyacımız var aklımızı kullanmaya. Fırsatlarla dolu şu dünya hayatında, kalbimizin ışığında, aklımızın istikametinde hakikate ulaşmak ruhumuzun huzura ermesine vesile olacakken bizler ise nefsimizin istekleri doğrultusunda yaşamayı tercih ediyoruz. Ne hazin ve bedbaht bir durumdur bu.

Nefsin terbiyesi, aklın kullanılması ve fırsatların değerlendirilmesi adına dünya hayatında bize sunulan en güzel nimetlerden biri hiç şüphe yok ki, içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayıdır.

Şeytanların bağlandığı, sevapların misliyle ölçüldüğü, hatta bin aydan daha hayırlı gece olan Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı Kadir Gecesini ruhunda barındıran mübarek Ramazan ayı, pişmanlık duyup tövbe etmek için en güzel fırsattır.

Bu mübarek ayda yaptığımız ibadetler misliyle ölçülürken, kulun Allah için yaptığı tek ibadet olan oruç da başlı başına bir fırsattır. O kadar büyük ve önemli fırsattır ki, hakkıyla tutulan orucun ödülü ahirette içinde yalnızca oruçluların kalacağı Reyyan cennetidir. Ne büyük nimet ve kutsal ödül… Bu ödül için ise yılın sadece bir ayında, karşılığını Yüce Allah'tan bekleyerek oruç tutmak gerekiyor. Yani orucun hakkını vermek gerekiyor. Orucu sadece tutmak değil, aynı zamanda ona tutulmak da gerekiyor.

Peki, orucu hakkıyla tutmak nasıl olur?

Aslında oruç tutarken, oruca tutulmayı, ona bağlanmayı murat etmek gerekiyor. Sadece midemizi aç bırakarak değil, aynı zamanda bütün organlarımızı kötülükten arındırarak aç bırakmalıyız.

Dilimizi yalandan, gözümüzü haramdan, kulağımızı kötü sözlerden, elimizi hırsızlıktan, kalbimizi vesveseden, ayaklarımızı kötü yollardan, velhasıl ruhumuzu bütün necasetlerden alıkoyarak oruç tutmalıyız.

Sadece oruç tutmakla da bu iş bitmiyor. Bu ayın Kur’an-ı Kerim ayı olduğunu bilmeli ve hayatımızın yirmi dört saatini Kur’an-ı Kerim ile hemhal eylemeliyiz. Bunun için de hatim okumalı, mümkün olduğunca mukabelelere iştirak etmeli, sadece okumak ve dinlemekle de kalmayıp emir ve yasaklarını, bu ayı milat kabul ederek ömrümüzün geri kalan kısmında da uygulamalıyız. Bununla beraber vakit ve teravih namazlarını mümkün olduğunca camide cemaatle kılmaya gayret etmeliyiz.

Ayrıca bu ayın paylaşma ve yardımlaşma ayı olduğunu da unutmamak gerekir. Paylaşmak demek, halden anlamak demektir. Kendi dışımızda var olan bütün canlılarla hâlleşmek gerekir. Bu yüzden üzerimize farz olan zekâtımızı bu ayda vermeye riayet etmeli, fitremizi zamanında vermeliyiz. Zekât ve fitrenin malımızın bereketi olduğunu ve onda diğer insanların da hakkı olduğunu unutmamalıyız. Yine unutmamak gerekir ki, zekât vermek farz, almak ise isteğe bağlıdır. O yüzden zekât verdiğiniz kişilere “Allah razı olsun!” demeyi ihmal etmeyin. Ki onlar sizi dinî bir sorumluluktan kurtarıyor. Zekât ve fitremizin yanında bolca sadaka vermeli ve infaklarda bulunmalıyız. Dünyada sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şeyin emanetçisi olduğumuzu unutmamalıyız. Bu dünyada var olan her şeyin sahibi Allah'tır.

Tüm bu eylemlerimizden sonra, orucun bize kalkan olmasını ümit etmeliyiz. Bu ayda bütün şeytanlar bağlanmıştır, ancak insan en büyük düşmanını kendi içinde taşır. Gittiği her yere de onunla gider. O da insanın kendi nefsidir. Bütün kötülüklerden uzak durmak için de orucun, nefsimizle aramızda bir kalkan olmasına umut etmeliyiz.

İşte o vakit oruç tuttuğumuz gibi oruç da bizi tutmuş olur.

Sen orucu seversen, oruç da seni sever. Sen orucu tutarsan, oruç da seni günahlara girmekten alıkoyup tutar. Bu sebeple nihayetinde hem orucu tutmalı hem de oruca tutulmayı murat etmeliyiz.

Tuttuğumuz oruçların da bizi tutması umuduyla, Rabbim tuttuğumuz oruçlarımızı kabul buyursun. Vesselâm.