Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Kasım 2015

Osmanlı'yı Osmanlı yıktı

Osmanlı'yı, Osmanlı yıktı.

Gerisi boş laftır.

Osmanlı teknolojiyi de, Rönesans'ı da, matbaayı da atlamamıştır. Osmanlı' milyonlarca kilometre karelik Avrupa topraklarında milyonlarca Avrupalı Hristiyan ile iç içe yaşıyor, Avrupa'da ne olup bitiyorsa anında bilgi sahibi oluyordu.

Osmanlı'nın teknolojiyi atlamış olması teorik olarak mümkün değildir. Özellikle savaş teknolojisindeki gelişmelerden an be an haberdar olunmuştur.

İslam dini teknolojiye karşıdır, Rönesans atlandı gibi iddialar misyonerler ve yerli taşeronlarınca yapılan, İslam'a ve Osmanlı'ya iftiralardır.

Osmanlının ilk 300 yılı İslam'ın adeta ikinci bir saadet devridir. Bu dönemde toplum örgütlenmiş, kendi kurallarını oluşturmuş, padişah ve devlet aygıtı olmasa bile toplumsal düzen spontane işliyordu.

Tarım tımar sistemiyle, esnaf ve ticari hayat Ahilik'le, ahali tasavvuf örgütleriyle organize olmuş, saat gibi işleyen bir sistem oluşmuştu.

O devirlerden kalma "Şeriatın kestiği parmak acımaz" vecizesi adaletin o zamanlardaki saygınlığını, itibarını gösterir.

Bütün bunlar "A" kalite "Ulema" nın eseriydi.

Osmanlı'yı çürüme, bozulma, kokuşma, fitne, nifak tefrika, rüşvet, akraba- eş-dost kayırma, kalleşlik, bozgunculuk, tembellik, hilekarlık, arkadan vurma, yekdiğerinin kuyusunu kazma gibi hastalıklar yıkmıştır.

Devlet hizmetlerine layık olanlar değil eş-dost doldurulmuş, askerlik profesyonellikten çıkmış, yeteneksizlerin geçim kaynağı haline dönüştürülmüş, adalet sistemi tükenmiştir.

Bu hastalıklar toplumu kangrene etmiş devlet aygıtı kilitlenmiş, ülke yönetilemez hale gelmiştir.

Bu hastalıkların ilacı din ve adaletti.

Osmanlı'da din ve adalet "Ulema" nın uhdesindeydi. Ulemanın ifsadı ve genel ahlaki çöküşe iştiraki Osmanlının sonu olmuştur. Ulemadaki, yani bilim adamlarındaki dejenerasyon, re-jenerasyona dönemediği için gerek Türkiye'de gerek diğer İslam Ülkelerinde toparlanma bir türlü mümkün olamamaktadır.

Halk dünyanın her yerinde aynıdır, ilerleme gerileme halkların kabiliyetlerine bağlı değildir. Halklar her yeniliğe hemen uyum sağlarlar. Her türlü teknolojik ürünü sahiplenirler. Dünyanın hiç bir yerinde; otobüse, uçağa binmem, otomobil sahibi olmak istemem, cep telefonu kullanmam, kaloriferle ısınmam, tabanca istemem, sapan daha iyi diyen bir tek insan yoktur.

İlerleme-gerileme tamamen bir toplumun aydınlarının potansiyeline bağlıdır. Toplumların Eğitimli kesimleri toplumların lokomotifleridirler. Lokomotif nereye götürüşe, ne hızda götürürse toplum oraya gider.

Osmanlı ulema sınıfı, sosyal liderlik, disiplin ve düzen sağlama vasfını, 17. Yüzyıldan itibaren kaybetmiş, 19. Yüzyılın başlarında tabii müttefiki yeniçeri ocağının kaldırılması ile de devlet hiyerarşisindeki fiili gücü de nerdeyse sonlanmıştır.

Ulema 3 yüzyıl süren gerileme asırları boyunca toplumdaki, çöküntü, gerileme ile dünyadaki dönüşümlerin kodlarını okuyup takip-tahlil edememiş, yaya kalmıştır.

Bu nedenlerle, 19. Yüzyılın başlarından itibaren ulema toplumsal rolünü ve bürokratik egemenliğini azınlık/yabancı okullarında yetişen "Yeni aydın Sınıf" a terk etmiştir.

"Laik Aydınlar" olan "Yeni aydın Sınıf" ise iki asırlık süreye rağmen başarılı olamamış, Türkiye'yi, Dünya'nın lider ülkeleri arasına taşıyamamışlardır.

Lümpen "Yeni Aydın Sınıf", ülkeye liderlik, lokomotiflik yapmak bir yana CHP dönemlerinde kazandıkları ekonomik-bürokratik imtiyazlarını kaybetmemek için çamura yatmaya, ülkeye sorun olmaya devam etmektedirler.